Teketek Haber

GIYASEDDİN KEYHÜSREV DÖNEMİNDE MARAŞ VE ÇEVRESİNİN SİYASİ DURUMU

GIYASEDDİN KEYHÜSREV DÖNEMİNDE MARAŞ VE ÇEVRESİNİN SİYASİ DURUMU
04 Şubat 2018 - 16:28

Gıyaseddin Keyhüsrev Döneminde Maraş Ve Çevresinin Siyasi Durumu

Maraş Bölgesi 1085- 86’lı yıllarda Selçuklu komutanı Emir Boldacı tarafından fethedilmiştir. Selçuklu Türkleri, I. Kılıç Arslan dönemi (1079- 1107)’nde Maraş ve Elbistan yöresine yerleşmeye başlamışlardır. Ancak I. Haçlı seferi Maraş, Elbistan ve Göksun gibi yerlerin Haçlıların eline geçmesine sebep olmuştur. Maraş’ta bir senyörlük, Elbistan’da ise bir Haçlı prensliği kuran Haçlıların Maraş’taki hâkimiyeti I. Kılıç Arslan tarafından şehrin yeniden fethedilmesi ile sona ermiştir. XII. yüzyıl boyunca Selçuklu Türkleri ve Haçlılar arasında sık sık el değiştiren Maraş, XII. yüzyılın sonlarına kadar birçok kez istilaya uğramış ve zarar görmüştür[1].

Selçuklu yönetimi, Maraş’ın stratejik bir öneme sahip olması bakımından, Selçuklu ülkesinin güvenliğinin sağlanması ve ticaret yollarının kontrol edilmesi açısından bu şehre büyük önem vermiştir. Ayrıca Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Kilikya üzerinden Selçuklu topraklarına yapılacak saldırıların çoğunluğunun Maraş bölgesinden gelmesi sebebiyle de Maraş ve etrafında bulunan şehirler Selçuklu yönetimi açısından önem taşımıştır. Yine bu dönemde Antakya başta olmak üzere Suriye sahil şeridinde bulunan şehirlerin Haçlıların elinde olması ve Çukurova’nın da Ermenilerin elinde oluşu Maraş’ın elde tutulmasının stratejik önemini arttırmıştır. Bu sebeplerle Selçuklular, hanedana mensup bir melik ya da en seçkin komutanlarını Maraş’a göndermişlerdir[2]. Büyük bir yerleşim yeri olan ve Mahruse-i Elbistan unvanını taşıyan Elbistan şehri Selçuklular zamanında meliklik merkezi olmuştur. Şehre ilk olarak II. Kılıçarslan, daha sonra ise Mugiseddin Tuğrulşah, melik tayin edilmiştir. Elbistan şehri Selçuklular döneminde gerçekleştirilen imar ve iskân faaliyetleri ile büyüyüp gelişmiştir[3].

Elbistan’daki Melikliği döneminde Maraş bölgesi ile yakından ilgilenen II. Kılıçarslan, Maraş’a ayrı bir statü vermenin gerekliliğine inanmıştır. O, Maraş bölgesine yerleşen Türkmenler arasında birlik ve düzeni sağlamak, Kilikya bölgesindeki Ermenilerin yapacağı saldırıları önlemek, Antakya Haçlılarının saldırılarını etkisiz hale getirmek, Suriye’deki Eyyubilerin Maraş bölgesi başta olmak üzere Selçuklu topraklarına gerçekleştirdikleri saldırıları önlemek ve bir direniş noktası oluşturmak amacıyla Maraş’ta bir uç beyliği kurmaya karar vermiştir. II. Kılıçarslan bu amacı doğrultusunda komutanlarından Emir Hüsameddin Hasan’ı Maraş beyi olarak atamıştır. Maraş’ta kurulan bu Selçuklu uç beyliğinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Beylik, varlığını 1259 yılında Ermenilerin eline geçinceye kadar sürdürmüştür. Hüsameddin Hasan’ın 1208-09 tarihinde I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından da Maraş’a yeniden emir olarak atandığı ifade edilmekle birlikte bu konuda kesinlik bulunmamaktadır. Hüsameddin Hasan, sonrasında oğlu İbrahim, daha sonra da torunu Nusretüddin zamanında Maraş’ın çok iyi idare ve imar edildiği anlaşılmaktadır[4].

Sultan II. Kılıçarslan, 1184 yılında ülkesini eski Türk geleneklerine göre oğulları arasında paylaştırmıştır. Bu paylaşımda Elbistan’ı oğlu Mugiseddin Tuğrulşah’a bırakmıştır. Oğullarından her birinin hâkim olacağı yerler Kılıç Arslan’ın divanına kaydedilmiş olup kendisine yalnızca başkent Konya’yı ayırdığı bilinmektedir[5].

Tuğrul Şah, Anadolu’da birliği yeniden sağlayan kardeşi Rükneddin Süleyman Şah (II. Süleymanşah)’a tabi olmuştur. Tuğrulşah’ın Elbistan melikliği 1202 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte Rükneddin Süleymanşah’ın Erzurum’u Saltuklulardan alması üzerine Elbistan melikliği Erzurum’a nakledilmiştir. Elbistan ise doğrudan merkeze bağlanmış ve gönderilen valiler tarafından idare edilmeye başlanmıştır[6]. Ancak II. Kılıç Arslan’ın 1192 yılında ölümünün ardından yaşanan siyasi bölünme ve taht mücadeleleri, Türkiye Selçuklu Devletinin sarsılmasına yol açmıştır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in sultanlığını ilan etmesinin ardından kardeşler arasında yaşanan taht mücadeleleri, Kilikya Ermenileri için fırsat yaratmıştır. Kilikya Ermeni hâkimi II. Leon, bu dönemde ortaya çıkan karışıklıklardan faydalanarak Selçuklular aleyhine genişleme siyasetini başlatmış ve faaliyetlerini arttırmıştır. Türklerin kontrolündeki bölgelere saldırılarda bulunan II. Leon, Selçuklu meliklerinin elindeki bazı kaleleri almış ve memleketlerini tahrip etmiştir[7]. Bu dönemde Ermeniler tarafından gerçekleştirilen saldırılara Selçuklular, bir kez 1193’te Çukurova’ya yaptıkları akın ile karşılık verebilmişlerdir[8].

Türkiye Selçuklu Devleti’nde 1192 yılında Sultan II. Kılıç Arslan’ın Konya’da vefat etmesi üzerine tahta Ulu- Borlu meliki ve veliahdI. Gıyaseddin Keyhüsrev geçmiştir. O, kardeşi Rükneddin Süleymanşah, Konya’yı zapt edinceye kadar burada hüküm sürmüştür. 1192- 1196 yılları arasında Selçuklu tahtında bulunan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, kardeşi Rükneddin Süleyman Şah ile yaptığı savaşta yenilerek tahtı terk etmek zorunda kalmıştır[9]. Birinci sultanlığı döneminde kardeşleri ile mücadele etmek zorunda kalan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, aynı zamanda Bizans İmparatoru III. Aleksios’un kuvvetlerini mağlup ederek batıya doğru yönelmiş vefetihlerde bulunmuştur. Ancak Tokat meliki kardeşi Rükneddin Süleymanşah’ın baskısı karşısında 1196 yılında Konya’yı terk etmek zorunda kalmıştır[10].

Rükneddin Süleymanşah, kardeşi I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğulları İzzeddin Keykavus ve Alaeddin Keykubad ile Elbistan’a giderek kardeşi Mugiseddin Tuğrulşah’ın yanında oturması konusunda anlaşma yapmıştır. Bu anlaşma üzerine Rükneddin Süleymanşah’ın Konya’da tahta oturmasının ardından I. Gıyaseddin Keyhüsrev, oğulları ile birlikte başkent Konya’dan yola çıkarak Kilikya Ermenilerinin sınırından Elbistan’a gitmiş ve burada kardeşi Mugiseddin Tuğrulşah tarafından karşılanmıştır. Kardeşini ve yeğenlerini birkaç gün ağırlayan Mugiseddin Tuğrulşah, sonrasında sultandan habersiz olarak şehrin kadısını ve imamlarını davet ederek Elbistan’ın, babası Kılıç Arslan tarafından kendisine bırakıldığını belirtmiştir. Bu tarihten sonra kendisinin ve kendi soyundan bir kimsenin bu şehirde, vilayette, kasaba ve köylerde mülkiyet ve ikta yolu ile yönetime müdahil olma hakkının kalmadığını açıklamıştır. Mugiseddin Tuğrulşah, bu sözlerini Elbistan ileri gelenlerinin huzurunda yazıya geçirmiştir[11]. Tuğrulşah’ın bu kararını okuyan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, “Çocukluk günlerinden günümüze kadar Melik Mugiseddin’de övgüye değer davranışlar, büyüklük izleri ve şans sahiplerinin özellikleri gözlenmiştir. Şimdide hiçbir şekilde onun makbul düşünceleri ve şahane hareketleri, iyiliğin ve doğruluğun dışında olamaz. Onun böyle bir lütufta bulunması, mübarek kalbimde ve aydınlık gönlünde yatan cömertlik duygularını açığa vurması, iyi ahlak ve olumlu davranış açısından şaşılacak ve beklenmedik bir durum değildir. Onun bana verdiğini burada hazır bulunanların ve devlet büyüklerinin şahitliğiyle kabul ettim ve onları tekrar kendisine iade ettim” diyerek kendisini eğlenceye verdiği ifade edilmiştir[12]. Kısa bir süre sonra da Malatya’ya gitmeye karar vermiştir. Daha sonra ise Malatya’dan Şam’a giden I. Gıyaseddin Keyhüsrev, buradan da Diyarbakır, Ahlât ve Samsun üzerinden İstanbul’a giderek Bizans İmparatoruna sığınmıştır. Böylece kendisinin dokuz yıl sürecek olan sürgün hayatı başlamıştır[13].

  1. Gıyaseddin Keyhüsrev, yaklaşık dokuz yıl süren gurbet hayatının ilk yıllarında saltanatı yeniden elde etmek için yardım bulabilmek ümidiyle çevresindeki hükümdarları ziyaret etmiştir. Ancak bu girişimlerinde bir netice elde edememiştir. Halep Emiri Melik Tahir’den yardım istemiş ise de karşılık alamadığı için buradan ayrılmıştır. Buradan ayrılıp İstanbul’a giderken II. Leon, Kilikya Ermeni topraklarına gelen Gıyaseddin Keyhüsrev’i oldukça iyi karşılamıştır. Ancak bununla birlikte Rükneddin Süleymanşah’tan ve ülkesinin işgal edilmesinden çekindiğinden dolayı Onun yardım isteğine olumlu karşılık vermemiştir. Frankların İstanbul’u almalarına kadar burada yaşayan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, ardından kalelerden birinin emiri olan kayınbabasının yanına gitmiştir. Burada kayınbabasının kendisine “ Allah bize teselli verinceye kadar bu kale sana da, bana da yetişir” dediği kaynaklarda ifade edilmektedir[14].

Sultan Rükneddin Süleymanşah, 1204 yılında ölmüş, yerine çocuk yaşta bulunan oğlu III. Kılıçarslan geçmiştir. Bunun üzerine Klikya Ermeni Prensi II. Leon, Selçuklu hâkimiyetinden çıkarak Türk topraklarına saldırmıştır. 1205’te Göksun ve buraya yakın bazı yerleri işgal eden II. Leon, Elbistan’a kadar gelmiş ve Türkleri esir ederek mallarını yağmalamıştır. Ermeniler, Elbistan’ı kuşatarak Elbistan’ın güneyinden Fırat nehrine doğru akan Göksu nehrini aşarak Halep taraflarına doğru ilerlemişlerdir[15].

II.Süleymanşah’ın 1204 yılında ölümünden sonra III. Kılıçarslan döneminde de Klikya Ermeni Kralı II. Leon, Türkiye Selçuklu Devleti’nde ard arda meydana gelen taht değişikliklerinden faydalanmak amacı ile Selçuklu sınır şehirlerine saldırılarını sürdürmüştür[16].

I.Gıyaseddin Keyhüsrev, 1196’dan 1205 yılına kadar devam eden gurbet hayatının ardından henüz çocuk yaştaki III. Kılıçarslan’ın sultan olmasının üzerine, özellikle Uç Türkmenlerinin başında bulunan Yağıbasan’ın teşebbüsüyle tahta çıkmak üzere İstanbul’dan Konya’ya hareket etmiş ve Şubat 1205’te tekrar sultan olmuştur[17]. III. Kılıçarslan’dan sonra tahta çıkan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Rükneddin Süleymanşah tarafından Anadolu’da kurulmasına başlanmış olan birliği güçlendirmeye çalışmıştır. Kuzeyde III. Aleksios Komnenos’u yenen I. Gıyaseddin Keyhüsrev, güneyde Antalya’yı ele geçirmiş ve bu şehre sübaşı olarak Er Tokuş’u atamıştır[18].

Anadolu ve Suriye’de saldırılarına devam eden II. Leon, 1205-1206’da Antakya’nın kuzeyindeki Derbsak’ı ele geçirerek yakmış ve halkını da esir etmiştir. Ermeniler, Halep yakınlarına kadar gelerek burada yaşayan Türkmenleri öldürmüşler ve mallarını da yağmalamışlardır[19]. 1205 yılında Göksun’a hücum ederek çevresindeki beldelerle birlikte burayı ele geçiren II. Leon, yörenin Türklerden oluşan halkını esir etmiş ve mallarını yağmalamıştır. Ertesi yıl Ocak 1209’da Maraş’a kadar gelerek birçok beldeyi elde etmiş, yağma ve tahribatlarını sürdürmüştür[20].

Ermenilerin ele geçirdiği Halep yakınındaki beldelerle Antakya yakınındaki Derbsak ve Halep, Eyyubi Meliki Melikü’z-Zahir’in hâkimiyetinde iken Maraş ve Göksun çevreleri ise Selçukluların hâkimiyetindeydi. Melikü’z-Zahir, Ermenilerin üzerine yürümüş, ancak II. Leon, onunla çatışmadan kaçarak elde ettiği ganimetlerle Klikya’ya dönmüştür[21].

Ermenilerin Selçuklu ve Eyyubi topraklarına olan saldırıları, Anadolu ve Suriye şehirleri arasındaki ticaret yollarının güvenliğinin sarsılmasına ve tüccarların zarar etmesine yol açmıştır. 1207- 1208’de Göksun üzerinden Elbistan’a kadar ulaşan II. Leon, şehri kuşatmışsa da ele geçirememiştir. Ancak bununla birlikte bölgede büyük tahribata yol açmış ve yağmada bulunmuştur[22].

Kilikya Ermenilerinin, Göksun ve Elbistan’da gerçekleştirdikleri tahribatlar, ardından da Maraş’ı yağmalayıp Halep’e kadar gelmeleri, Selçukluların Ermeniler üzerine sefer yapmasını zorunlu kılmıştır[23]. İkinci saltanatı döneminde takip ettiği siyasi faaliyetlerinde ticari gelişmeleri de göz önünde bulunduran I. Gıyaseddin Keyhüsrev, ülkenin iktisadi açıdan gelişmesini engelleyen bu olaylar ve Ermeni ilerleyişinin devam etmesi üzerine Ermeniler üzerine bir sefer düzenlemeyi düşünmüştür. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, II. Leon’un Elbistan’ı kuşatması üzerine seferi gerçekleştirmeye karar vermiştir. II. Leon’u cezalandırmak amacıyla, dedesi I. Rükneddin Mesudve babası II. Kılıçarslan tarafından ele geçirilmiş olan Maraş’a gitmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 1208 yılı sonları ve 1209 yılı başlarında Maraş’ı tekrar ele geçirerek Selçuklu ülkesine dâhil etmiştir. Böylece Selçuklu devletinde Maraş’a bağlı bir uç beyliği meydana gelmiştir[24]. Sonrasında da II. Kılıçarslan’ın emirlerinden olan ve daha önce de onun tarafından bu bölgeye melik tayin olunan Hüsameddin Hasan’ı bu bölgeye yerleştirmiştir. Maraş hâkimi Nusretüddin Hasan Beyin, kaynaklarda bu dönemde adının geçtiği ifade edilmektedir. Hüsameddin Hasan’ın, oğlu İbrahim’in ve torunu Nusretüddin’in döneminde Maraş’ın iyi bir şekilde idare ve imar olunduğu ifade edilmektedir. Haçlı istila ve işgali altında çok harap olan ve nüfusu azalan Maraş, bu beyler döneminde imar edilmiştir. Bu beylere ait abidelerin en önemlisini eski devirlerde Arabisus ve Erbisus veya Efsus denilen günümüzde Afşin olarak ifade edilen yerleşim yeri teşkil etmektedir. Eshab-ı Kehf mağarasının da burada bulunması sebebiyle halk tarafından çok ziyaret edilmesi sonucunda burada yolcu ve ziyaretçiler için içerisinde kervansaray, cami ve zaviye bulunan büyük bir külliye inşa edilmiştir. Bu beylere ait bu abide üzerinde bulunan İzzeddin Keykavüs ve Alaeddin Keykubad zamanına ait kitabeler bu döneme kadar gelebilmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Maraş’ı Ermenilerden alarak hem babasına ait bir mirası kurtarmış hem de dağlarla çevrili Klikya Ermeni krallığına girebilmek için Ceyhan vadisine hâkim bulunan şehri elde etmiştir[25].

Maraş’ı ele geçirdikten sonra Kilikya Ermenilerine ağır bir darbe vurmak isteyen I. Gıyaseddin Keyhüsrev, bu amacı doğrultusunda Ermenileri iki ateş arasında bırakmak için Halep Eyyubi hükümdarı Melikü’z-Zahir’e ittifak teklif etmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Eyyubi hükümdarına yolladığı elçi aracılığı ile kendisine asker göndermesini talep etmiştir. Bu talep üzerine Melikü’z- Zahir, Seyfeddin İbn Alemüddin ve İzzeddin Aybek komutasında bir ordu göndermiştir. Birleşik Eyyubi ve Selçuklu ordusu, Kilikya Ermenilerinin üzerine yürümüştür. Bu çatışmalarda başta Maraş ve Pertus Kalesi olmak üzere birçok yer Ermenilerin elinden alınmış ve bu kalenin senyörü olan Ermeni prensin oğlu Gregorie de esir edilmiştir. Özellikle Maraş ve Elbistan arasındaki dağlık bölgede bulunan Pertus Kalesi’nin alınması, Ermenilerin moralini bozmuştur. Bu zaferden sonra Leon, Keyhüsrev’den yardım isteyen Suriye’deki müttefikleri Halep Emiri ve Antakya Frank Prensine saygı göstermek zorunda bırakılmıştır. Kış mevsiminin yaklaşması sebebiyle I. Gıyaseddin Keyhüsrev, ertesi yıl yeniden sefer yapmak üzere geri dönmüştür. Ermeni prensi II. Leon ise Eyyubi Melikleri el-Adil ve ez- Zahir’e başvurarak barış istemiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, onun barış isteğini; Müslüman esirlerin serbest bırakılması, tazminat ödenmesi ve Halep sınırlarına bir daha saldırı düzenlenmemesi, Selçuklular ile Eyyubiler aleyhine faaliyette bulunulmaması ve Gıyaseddin Keyhüsrev’den yıllar önce alınan eşyaların geri verilmesi şartıyla kabul etmiştir. Bundan sonra Ermeni Prensi II. Leon, Selçuklu sultanına tabi olarak onun adına sikkeler kestirmiştir. Böylece Ermeniler, Selçuklulara tabi bir duruma girmiştir. Ermenilerden alınan Pertus Kalesi de Nusretüddin Hasan Bey’e bırakılmıştır[26]. II. Leon, I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in saltanatı süresince bu anlaşmaya sadık kalmış ve Sultan adına sikkeler bastırmıştır[27].

  1. Gıyaseddin Keyhüsrev, 1211 yılında Bizans İmparatoru Laskaris ile Alaşehir’de yaptığı savaşta şehit olmuştur[28]. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünün ardından tahtın başına; Sultanın oğulları Malatya Meliki İzzeetin Keykavus, Tokat meliki Alaeddin Keykubad ve Koyluhisar meliki Celaleddin Keyferidun’dan hangisinin geçeceği konusunda anlaşmazlık çıkmıştır. Bu tartışmada ümeranın en nüfuzlu kimselerinden biri olan Maraş Emiri Nusretüddin Hasan Beyin, İzzeddin Keykavus’u desteklemesi, diğer beylerin de onun teklifini kabul etmesi üzerine 1211 yılında İzzeddin Keykavus sultan olmuştur. I. İzzeddin Keykavus’un tahta geçmesinde büyük rol oynayan Nusretüddin Hasan Bey[29], onun döneminde de Maraş emirliğini sürdürmüştür[30]. Maraş, Hüsameddin Hasan soyundan gelen valiler tarafından idare edilirken, Elbistan, genellikle Selçuklu hanedanından melikler tarafından idare edilmiş, kimi zaman da önemli ümera tarafından yönetilmiştir. Bundan dolayı Elbistan Maraş Emirliği sınırlarına dâhil olmamıştır. Bu Emirliğin sınırlarında Maraş’ın dışında; Göksun, Afşin, Pertus, Dülük, Raban, Tel- Başir ve Derbsak gibi şehir ve kaleler yer almıştır[31].

 

KAYNAKÇA

ABU’L- FARAC, Gregory Abu’l Farac Tarihi, Süryaniceden İngilizceye çev. Ernest A. Wallis Budge, Türkçe çev. Ömer Rıza Doğrul, C.II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999.

BİBİ, İbn, El Evamirü’l -Ala’iye Fi’l Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), Haz. Mürsel Öztürk, C.I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996.

CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu, (Çev. Erol Üye pazarcı), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000.

ERSAN, Mehmet, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2007.

GÖKHAN, İlyas – Selim Kaya, İlkçağdan Dulkadirlilere kadar Maraş, Ukde Kitaplığı, Kahramanmaraş, 2008.

GÖKHAN, İlyas, “13. Yüzyılın İlk Yarısında Maraş”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu, 6-8 Mayıs 2004, Kahramanmaraş, ss. 345- 353.

GÖKHAN, İlyas, “Selçuklular Zamanında Maraş Uç Beyliği ve Nusretüddin Hasan Bey”, VII- XVI. Asırlarda Maraş Emirleri (Emir, Melik, Bey, Senyör, Beylerbeyi, Sancakbeyi), Ed. İlyas Gökhan- Selim Kaya, Ukde Kitaplığı, Kahramanmaraş 2008.

GÖKHAN, İlyas, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Ukde Kitaplığı, Kahramanmaraş 2011.

GÖKHAN, İlyas, Selçuklular Zamanında Maraş, Kahramanmaraş Büyük Şehir Belediyesi, 2013.

GÜNDÜZ, Tufan, “Kahramanmaraş”, DİA, 2001, C. 24, s. 192- 196.

HONIGMANN, E. “Maraş”, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, C.7, İstanbul, ss. 312- 315.

KAFESOĞLU, İbrahim “Selçuklular”, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, C.10, ss. 353- 381.

KAYA, Selim, “Selçuklular Döneminde Maraş”, Maraş Tarihi ve Sanatı Üzerine, Ed. M. Özkarcı- S. Kaya- İ. Gökhan, Kahramanmaraş Sütçü İmam Ünv. Rektörlük Yayın No: 132, Kahramanmaraş 2008.

KAYA, Selim, I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192- 1211), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2006.

RİCE, Tamara Talbot, Ancient Peoplesand Places The Seljuks in Asia Minor, London 1961.

SMBAT, Smbat Sparapet’s Chronicle(nşr. R. Bedrosian), New Jersey, 2005.

TAŞTEMİR, Mehmet, “ Elbistan”, DİA, C. 11, 1995, ss.1- 3.

TURAN, Osman, Selçuklular zamanında Türkiye Tarihi, Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1984.

[1] İlyas Gökhan, “13. Yüzyılın İlk Yarısında Maraş”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu, 6-8 Mayıs 2004, Kahramanmaraş, s. 345

[2] İlyas Gökhan, “Selçuklular Zamanında Maraş Uç Beyliği ve Nusretüddin Hasan Bey”, VII- XVI. Asırlarda Maraş Emirleri (Emir, Melik, Bey, Senyör, Beylerbeyi, Sancakbeyi), Ed. İlyas Gökhan- Selim Kaya, Ukde Kitaplığı, Kahramanmaraş 2008, s. 123.

[3] İlyas Gökhan, Selçuklular Zamanında Maraş, Kahramanmaraş Büyük Şehir Belediyesi, 2013, s. 59.

[4] Gökhan- Selim Kaya, İlkçağdan Dulkadirlilere kadar Maraş, Ukde Kitaplığı, Kahramanmaraş, 2008, s. 121.; Gökhan, “Selçuklular Zamanında Maraş Uç Beyliği ve Nusretüddin Hasan Bey”, s. 127- 129.

[5] Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, (Çev. Erol Üyepazarcı), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000, s.55.

[6] Mehmet Taştemir, “Elbistan”, DİA, c.XI, 1995, s.1.;Gökhan, Selçuklular Zamanında …, s. 61; Kaya, a.g.e., s.99.

[7] Gökhan- Selim Kaya, İlkçağdan Dulkadirlilere kadar Maraş, s. 121- 122.

[8] Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2007, s. 160- 161.

[9] Gregory Abu’l- Farac, Abu’l Farac Tarihi, Süryaniceden İngilizceye çev. Ernest A. Wallis Budge, Türkçe çev. Ömer Rıza Doğrul, C.II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999, s. 486;İbrahim Kafesoğlu, “Selçuklular”,İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, C.10, s. 381.;Cahen, a.g.e., s. 60; Gökhan, Selçuklular Zamanında …, s. 59- 60.

[10] Kafesoğlu, a.g.m., s. 381-82.

[11] İbn Bibi, C.I, s.59, İlyas Gökhan- Selim Kaya, İlkçağdan Dulkadirlilere kadar Maraş, s. 122; Kaya, a.g.e., s.97; Gökhan, Selçuklular Zamanında …, s. 59- 60.

[12] İbn Bibi, C.I, s. 59- 61.

[13] Gökhan, Selçuklular Zamanında …, s. 61.

[14] Gregory Abu’l- Farac, Abu’l Farac Tarihi, s.474, Selim Kaya, I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi (1192- 1211), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2006, s. 97- 99.

[15] Ersan, a.g.e, 161-162.; Turan, s. 285-86, Simbat, s.76, Gökhan, Selçuklular Zamanında… s. 61- 62, Selim Kaya, s.133.

[16] İlyas Gökhan- Selim Kaya, İlkçağdan Dulkadirlilere kadar Maraş, s. 122.

[17] Ersan, a.g.e., s. 163; Gregory Abu’l- Farac, Abu’l Farac Tarihi, Süryaniceden İngilizceye çev. Ernest A. Wallis Budge, Türkçe çev. Ömer Rıza Doğrul, C.II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999, s. 486; Smbat Sparapet’s Chronicle(nşr. R. Bedrosian), New Jersey 2005, s. 72; Tamara Talbot Rice, Ancient Peoplesand Places The Seljuks in Asia Minor, London 1961, s. 66.

[18] İbn Bibi, El Evamirü’l -Ala’iye Fi’l Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), Haz. Mürsel Öztürk, C.I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996, s.14.

[19] Gökhan, Selçuklular Zamanında …, s. 62.

[20] Gökhan- Kaya, İlkçağdan Dulkadirlilere kadar Maraş, s. 122- 123.

[21] Gökhan, Selçuklular Zamanında …, s. 62., Bak, İbnü’l Esir, el- Kamil Fi’t- Tarih, (Büyük İslam Tarihi), C.XII, (çev. A. Ağırakça, A. Özaydın), Bahar Yay., İstanbul 1987, s. 195- 196.

[22] Gökhan, Selçuklular Zamanında …, s. 63, Bak, Smbat, s. 76, Kaya, s.134.

[23] Gökhan, Selçuklular Zamanında …, s. 64.

[24] Gökhan- Kaya, İlkçağdan Dulkadirlilere kadar Maraş, s. 123; Tufan Gündüz, “Kahramanmaraş”, DİA, 2001, C. 24, s. 193.; E. Honigmann, “Maraş”, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, C.7, İstanbul, s.315.

[25] Osman Turan, Selçuklular zamanında Türkiye Tarihi, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1984, s. 286- 287; Kaya, a.g.e., s. 135; Gökhan, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Ukde Kitaplığı, Kahramanmaraş 2011, s. 126; Gündüz, a.g.m., s. 193; İlyas Gökhan, “13. Yüzyılın İlk Yarısında Maraş”, s.347.

[26] Cahen, a.g.e., s. 66-67; Gökhan, Kaya, “Selçuklular Döneminde Maraş”, Maraş Tarihi ve Sanatı Üzerine, Ed. M. Özkarcı- S. Kaya- İ. Gökhan, Kahramanmaraş Sütçü İmam Ünv. Rektörlük Yayın No: 132, Kahramanmaraş 2008, s. 83.

[27] Ersan, a.g.e., s. 164.

[28] Gökhan- Selim Kaya, İlkçağdan Dulkadirlilere kadar Maraş, Ukde Kitaplığı, Kahramanmaraş, 2008, s. 124.

[29] 1211 yılında Maraş emirliğinin başında olduğu görülen Nusretüddin Hasan Beyin I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümü ve iki oğlu arasında yaşanan taht mücadelesinde, I. İzzeddin Keykavus’u sultan seçtirecek kadar nüfuz sahibi oluşundan uzun süredir Maraş Emiri olduğu tahmin edilmektedir. (İlyas Gökhan, “Selçuklular Zamanında Maraş Uç Beyliği ve Nusretüddin Hasan Bey”, s. 129- 130)

[30] Gökhan, “Selçuklular Zamanında Maraş Uç Beyliği ve Nusretüddin Hasan Bey”,s. 133; İbn Bibi, a.g.e., s. 15; Turan, a.g.e., s. 293- 296., Symbat, a.g.e., s. 74.

[31] Gökhan, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, s. 127.