Teketek Haber

ASHAB-I KEHF VE MARAŞ’IN KOLEKTİF HAFIZASI

ASHAB-I KEHF VE MARAŞ’IN KOLEKTİF HAFIZASI
04 Şubat 2018 - 16:36

“XII. yüzyılın sonlarından XIII. yüzyılın ortalarına kadar Maraş Hüsameddin Hasan’ın soyundan gelen kişiler tarafından idare edilmiştir. Bu dönemde beş emir Maraş’ta görev yapmıştır. Ancak bunlardan Nusreteddin Hasan Bey haricindekilerin, Maraş ve çevresinde herhangi bir imar faaliyetinde bulunup bulunmadıklarını bilmiyoruz. Nusreteddin Hasan Bey’in uzun süre bu görevde bulunması ve zamanının en güçlü ümeralarından biri olması nedeniyle sürekli saldırı ve tahribatlara uğrayan Maraş’ı ve çevresini yeniden imar ettiği görülür. Nusreteddin Hasan Bey, Eshabu’l-Kehf mağarasının olduğuna inanılan, K. Maraş’ın Afşin ilçesinin 7 km kuzeybatısında bulunan yerde bir külliye inşa ettirmiştir. Hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlar tarafından kutsal mekânlardan biri sayılan Eshabu’l-Kehf mağarasına birçok ziyaretçi gelmekte idi. Bunların ihtiyaçlarının karşılanması ve konaklamalarının sağlanması için burada muazzam binalar inşa ettirmiştir. İnşa edilen binaların devamlılığını sağlamak ve gelen misafirlerin de ihtiyaçlarını temin etmek için de Afşin ilçesinde bugün Atlas Yazısı denilen ovadaki birçok köyün vergi gelirleri de bu vakfa bağışlanmıştır. Bu durum yüzlerce yıl devam etmiştir. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birçok yerinde Yedi Uyurlar denilen bu manevi şahısların 300 yıl civarında uyuyup kaldıklarına inanılan mağaralara rastlanmaktadır. Ancak  bunlardan en meşhuru ve kuvvetli ihtimalle olayın  olduğu yerin Efsus olduğu belirtilir. Eshabü’l-Kehf mağarasının Efsus’ta olduğunu ifade eden Müslüman tarihçi ve coğrafyacılar şunlardır: Muhammed İbn İshak (ö.767) Taberi, Zemahşeri (ö. 1144), el-Herevî (ö. 1215), Yakutü’l-Hamevi (ö.1229), İbnü’l-Esir (ö.1234), İbnü’l-Adim (ö. 1260), Zekeriya el-Kazvinî (ö. 1283), İbn Bibi, Kadı Beyzavî (ö.1292), Muhyiddin İbn Abdü’z-Zâhir (ö.1292), İbn Şeddad (ö.1285)  Ebu’l-Fidâ (ö. 1331), İbn Kesîr (ö. 1369) ve İbnü’l-Haldun (ö. 1406). Ayrıca XVI. yüzyıl tefsircileri de bu mağaranın Efsus olduğu konusunda birleşirler. Bu müelliflerden biri de İbn-i İyas’tır. Yine 14. yüzyıl tarihçilerinden Baybars el- Mansuri (ö.1325) de Baybars’ın Anadolu seferini anlatırken, Ashabü’l Kehf ve er- Rakim’den bahsederek sultanın buradan geçtiğini söyler. Bu müelliflerin en meşhurlarından biri olan İbnü’l-Adim 1237-38 yıllarında Haleb Eyyubî Melikinin veziri olarak Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına giderken Efsus’a uğramıştır. İbnü’l-Adim, burayı ziyaret ettiğini ve buradaki eserleri gördüğünü zikretmekte, ayrıca o, Kur’ân-ı Kerim’de bahsi geçen yerin burası olduğunu belirtmektedir. İbnü’l-Adim buradaki cami, tekke ve kervansaray gibi kısımlardan oluşan eserlerin de Maraş Sahibi tarafından yapıldığını yazmaktadır. Nusreteddin Hasan Bey tarafından inşa ettirilen Ashabü’l-Kehf külliyesinin ribâtın (tekke) kitabesinden; Keyhüsrev oğlu Keykavus zamanında İbrahim oğlu Ebu Ali Hasan tarafından 1215 yılı Aralık ayı veya 1216 yılı Ocak ayında tamamlandığı yazılmaktadır. Hasan Bey’in mescidin kapısı üzerinde de bir kitabesi vardır. Bu kitabe, 1902 yılında mescidin tamiri sırasında duvarın içinde bulunmuş ve yeniden mescidin kapısı üzerine konmuştur. Bu kitabede de Keyhüsrev oğlu Keykubatî devrinde beylerbeyi İbrahim oğlu Nusreteddin Hasan’ın emri üzerine M.1235’te tamamlandığı yazılıdır. Nusreteddin Hasan Bey tarafından yaptırıldığı rivayet edilen medresenin ise kitabesi yoktur. Bu külliyenin esasını cami, zaviye ve medrese meydana getirmektedir. Osmanlı belgelerinde ribat, zaviye manasına gelmektedir. Zaviye, tekke, ribat aynı zamanda misafirhane anlamına gelir. Bundan dolayı mescidin üzerindeki kitabenin başka bir esere ait olduğu sanılmaktadır.”.[1]

Özetle Müslümanların Afşin ve çevresini fethinden önce Ashab-ı Kehf’in önünde kilise harabesi vardı. Bu harabe üzerine Nusretuddin Hasan Bey tarafından 1215- 1233 tarihleri arasında mescit inşa ettirildi. Selçuklular devrinde burası medrese de dahil büyük bir külliye ile donatıldı. Külliyede cami, ribat ve han bulunmaktadır. Külliyenin yaşaması için Selçuklular tarafından buraya vakıflar yapılmıştır. Daha sonra Dulkadiroğulları döneminde de burası imar edilmiş ve ayrıca ilave vakıflar yapılmıştır.[2] Osmanlılar dönemi ve Cumhuriyet döneminde de bazı eklemeler, bakım, onarımlar yapılmış ve eser günümüze kadar gelmiştir.

Ashab-ı Kehf’in Maraş için anlamı büyüktür. Evliya Çelebi’nin anlattığı hususlar, belki bunu daha iyi ortaya koyabilir. Çelebi, gittiği yerlerde halk kültürü veya dininin önemli parçalarından olan ziyaretlerden bahsetmeyi ihmal etmez. Babasının nasihatine uyarak büyük şeyhlerin ve diğer dinî şahsiyetlerin medfun bulundukları, kültürel ve dinî açıdan önemli yerleri ziyaret eder ve onları kitabına kaydeder. Bu çerçevede örneğin Elbistan’ın Ashab-ı Kehf’inden “Ziyaret-i Ashâb-ı Kehf” başlığı altında bahseder. Elbistan’daki Ashab-ı Kehf’i daha önce gördüğü diğer iki Ashab-ı Kehf ziyaretiyle karşılaştırır ve asıl Kehf Ashabının kendilerine ait olduğu konusunda Tarsus ulemasıyla Maraş uleması arasında büyük tartışmaların yapıldığını söyler. Maraşlıların “Bizim Elbistan’daki Kehfler de hayatta olup niçe kerre kelblerinin sedası istimâ olunmuşdur” dediklerini, ama kendisinin çok dikkatle incelemesine rağmen orada bir ses işitmediğini belirtir.[3] Evliya Maraş’a son gelişinde de ziyaret ettiği Ashab-ı Kehf’in Maraş’ta olmasının doğru olmadığını, gerçek Ashab-ı Kehf’in Tarsus’ta olduğunu söyler.[4] Evliya Çelebi’nin bu konudaki kendi ifadeleri şudur:

Ziyâretgâh-ı Ashâb-ı Kehf: On iki yaranlar ile varup ziyaret etdik. Lâkin mağaranın kapusu mesdûd. İçinde ne asar var idüği nâ-ma’lûm. Ancak bir kovan-ı zenbûrî-misâl bir şadadır istimâ’ olunur, ziyâretgâh-ı kadîmdir. Ve bir kerre Mar’aş eyâletine Elbistan ovasında Elbistan subaşılığında bir mağaralarda Ashâb-ı Kehf deyü ziyaret etdik, amma aslı yokdur. Asıl hakîkatde Ashâb-ı Kehf bu Tarsûs’da olmak müvecceh-i zîbâdır, zîrâ anlar Kur’ân-ı azîm ve Furkân-ı kadîm âyet-i şerîfi üzre “Onlar yedi kişidir, sekizincisi köpekleridir.” (Kehf, 22) nassı üzre yedi ve sekiz kişi Takyanus’un zulmünden hemân ol mahalde mağaralara firar edüp kapanup (…) sene hâb-ı Ashâb-ı Kehf meşhûr-ı âfâkdır. Takyanus ise bu Tarsûs’da ve Kara Görgüs’de sakin idüği âsâr-ı binalarından ve târîhlerinden ma’lûmdur. İmdi eyle olsa Ashâb-ı Kehf dahi bu mahallerde olmak münâsibdir. Mar’aş’da on konak yerde olmak münâsib değildir, el-uhdetü ale’r-râvî (Sorumluluk raviye aittir).[5]

Kehf Ashabı’nın mağarasının nerede olduğu konusu geçilerek denilebilir ki gerek Afşin ve çevresinde ve gerekse Kahramanmaraş ve çevresinde, halk, Ashab-ı Kehf ile ilgili az çok bir bilgiye ve kültüre sahiptir. Kur’an-ı Kerim’den tutun Mağara Arkadaşlarına kadar, Ashab-ı Kehf’in isimlerinden tutun Afşin’deki yerine, oradan tutun Ashab-ı Kehf’in köpeklerine varıncaya kadar birçok konuda anlayışlar, inançlar, hikâyeler, masallar, efsaneler, bilgiler, mitolojiler, Maraş kültüründe yer etmiştir. Yine Ashab-ı Kehf ile ilgili Maraş halk inançları da dikkati çekmektedir. Ashab-ı Kehf’in adlarının yazılı olduğu kağıtlara kutsallık atfedilmesi, bu kağıtların bulunduğu yerlerin beladan kurtulması gibi inançlar, yaygındır.[6]

Maraş’ta Ashab-ı Kehf ile ilgili önemli hususlardan biri de, Maraşlıların Kehf Ashabının adlarını, mesela Eshabil, Yemliha isimlerini çocuklarına koyarak yaşatmalarıdır. Gerek gözlemlerde, gerekse Kahramanmaraş halkından çeşitli kişilerle yapılan görüşmelerde bu tespit edilebilmektedir. Aslında Maraş’ta popüler dindarlıkta onların isimlerine bir tür kutsallık atfedilmektedir.

Bunların içinde belki de en önemlisi, Ashab-ı Kehf denildiğinde Maraşlıların zihninde ve belleğinde öncelikle Kehf sûresi ve dolayısıyla Kur’an kültürüdür.

Önemli bir husus da, zaman bilinci ve ölüm kültürüdür. Kahramanmaraş’ın kolektif hafızasında zaman ve ölümün yeri konusu belki daha detaylı bir araştırmanın konusudur, fakat Ashab-ı Kehf’in gerek sözlü kültürde gerekse yazılı kaynaklarda ve bilhassa Kur’an’daki mesajları arasında en önemlilerinden biri, zaman bilinci ve kültürü ve ona bağlı olarak çalışkanlıktır. Zaman bilincine sahip ve saman stratejisi iyi olan toplumlar, daha çalışkan ve üretken toplumlardır. Ashab-ı Kehf, bu yönde de kolektif hafızayı besleyecek özelliklere sahiptir

            Sonuç

Kahramanmaraş halkının kolektif bilincinin tesisinde Ashab-ı Kehf’in yerinin anlaşılmaya çalışıldığı bu makalede şu sonuçlara varılmıştır:

1.Kolektif bilinç, bir toplum ve şehir için varlık yokluk meselesidir.

  1. Din, kolektif bilincin en önemli unsurlarındandır.

3.Ashab-ı Kehf, Kahramanmaraş’ın kolektif bilinç ve kimliğinin oluşmasında önemli bir role sahiptir.

4.Kahramanmaraş’ın kültür şehri olması, şiir, şair ve yazarlar diyarı olması, halkının özgüven sahibi olması, dinî konularda belli duyarlılıklara sahip bulunması gibi hususlar, diğer dinî kolektif bellek unsurlarına ek olarak Ashab-ı Kehf’in, Mağara Arkadaşlarının duruşu, mücadelesi, mağaraya girmeleri, orada uyumaları ve tekrar topluma dönme çabalarına ilişkin dinî hikâye, mitoloji ve efsanelerle ilişkilidir.

  1. Maraş insanının söz konusu özellikleri, Ashab-ı Kehf gibi dinî mekanları ve değerleri, başta Kur’an olmak üzere temel İslamî kaynaklara dayanarak öğrenmek ve bilmekle daha kalıcı, nitelikli olacaktır.

[1] İlyas Göhkan,“XIII. Yüzyılda Maraş”. file:///D:/1%20Ejder/1%20ejderozel/8%20BilimselToplantilar/13%20Selcuklu%20Maras%20Sempozyumu/selcuklulardamaras.pdf (Giriş: 09.11.2016).

[2] Ahmet Eyicil, “Afşin Ashab-ı Kehf”; Faruk Sümer, Ashabü’l-Kehf, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1989.

[3] Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, Haz. Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı, YKY., İstanbul 1999, c. 3, s. 119.

[4] Okumuş, Ejder, Evliya Çelebi’nin Gözüyle Kahramanmaraş ve Çevresi, Ark Kitapları, İstanbul 2013; Ejder Okumuş, Evliya Çelebi’nin Gözüyle-Gezdi, Gördü, Yazdı. Lotus Yayınları, Ankara, 2012.

[5] Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, Haz. Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı ve Robert Dankoff, YKY., İstanbul,  c. 9, s.168.

[6] Ahmet Eyicil, “Afşin Ashab-ı Kehf”.