Kılıçarslan ile kardeşleri arasında bu mücadele devam ederken, bu durumdan faydalanmak isteyen Danişmendli Emirci Yakup Arslan 1164 ylında gizlice Çahan bölgesinin başkenti olan Elbistan’a girdi. Yakup Arslan’ın bu mıntıkayı işgal etme nedeni, Babası Danişmend Gazi^nin 1137 yılında kırk yıl aradan sonra Maraş ve Elbistan bölgesini Haçlılardan almasını gerekçe göstererek, babasına ait olduğu iddiasıyla daima Maraş bölgesi üzerinde hak iddia ediyordu. Bundan dolayı Sultan II: Kılıçarslan’dan buraları daha önce talep etmişti.[1] Kılıçarslan ise daha önce meliklik yaptığı ve gençlik yıllarını geçirdiği Maraş’ı Danişmendlilere vermek istemiyordu. Kardeşler arasındaki mücadeleden de faydalanan Yağıbasan’ın burayı işgal ettiğini duyunca kendisinin büyümüş olduğu bir memleketin intikamını almak niyetiyle öfkeli bir halde Danişmndlierin üzerine yürüdü. Onun geldiğini haber alan Yakup Arslan, Elbistan’ın 70.000 kişilik ahalisini alıp, özgür oldukları halde kendi memleketi olan Sivas ve Tokat bölgesine götürdü. Yakup Arslan, Hıristiyanları dolambaçlı yollardan götürdüğü için Sultan ona yetişemedi.[2]
Bu devirdeki toplu sürülmelerin sebebi, tamamen ekonomik sebeplerleydi. Anadolu’daki nüfus seyrek olduğu için bu sürgünler rakip devletlerin üretim gücünü zayıflatmayı amaçlıyordu.[3] Yakup Arslan, kendi memleketine nakletmiş olduğu halkı emniyet içinde yerleştirdikten sonra gelip sultanın karşısına karargâh kurdu.[4] Alimler, tekrar araya girip muharebeye mani oldular. Fakat Sultan hayli bir zaman bekledikten sonra hiddetlenip, şiddetle onun üzerine yürüdü. Âlimler onun ayaklarına kapanıp, “Müslüman milletini kırma” diye yalvardılar. Sultan onların ricalarına razı olup, madde madde tespit edilmek suretiyle bir sulh muahedesi akdetti. O, memleketten çıkarılan Hıristiyanların iadesini anlaşmaya koydurtmadı. Nihayet sultan bu barış teşebbüsüne uyarak her maddesi münakaşa edilen bir sulh muahedesi imzaladı. Anlaşmanın sultanın lehine olduğu anlaşılıyor. Bununla beraber tehcir edilen halkın yerlerine iadesi bu muahedede şart koşulmadı.
İslam kaynakları Kılıçarslan ile Danişmend oğlu arasında vuku bulan bu savaşın Aksaray’da 1155 Birinci Teşrin’de cereyan ettiğini ve sultanın muzaffer olduğunu haber verirler. Fakat bu esnada Atabeg Nureddin Mahmud’un onun memleketine tecavüz ettiğini belirtir ve bu hadiseyi anlatırlar.[5] Kılıçarslan’ın tam bir hesaplaşmaya girişmeden, Yağıbasan ile barış yapmaya yanaşması devletinin diğer düşmanları tarafından tecavüze uğramasıyla alakalı idi.[6] Sultan, Maraş’ın batısında yer alan Keysun(Göksun) memleketine geldiğinde burada dağınık halde yaşayan Hıristiyanlar kaçtılar. Sultan hiçbir güç kullanmadan burayı kendisine tâbi kıldı. O, Kudüs Kralı, Antakya Kontu ve Muzaffer Thoros ile dostluk akdetti. Sonra kendi payitahtına döndü.[7]
Bu sırada Bizans ile mücadele içinde olan Kılıçarslan, bir anlaşma ile Elbistan’ı Yağıbasan’a terk etmişti. Kılıçarslan karşısında oluşan ittifak cephesi, onun tüm parçalama gayretlerine rağmen gittikçe genişledi. Özellikle Danişmandliler, Kılıçarslan ile savaşmak için her şeyi yaptılar. Nihayetinde 1161 yılında Kılıçarslan’ın nikahlandığı Erzurum Meliki İzzeddin Saltuk Bey’in kızının gelin alayına saldırdılar. Çeyizlerini yağmalayıp, gelini de alıkoydular. Yağıbasan gelini kendi yeğeni Zünnun ile evlendirmek için kızı önce İslam’dan irtidat ettirip, sonra tekrar dine döndürerek yeğeniyle nikahlatmıştır. Ne dine, ne akla, ne de mantığa sığan bu hadise ve hakaret karşısında Kılıçarslan, kayıtsız kalamayıp, Yağıbasan üzerine sefere çıktı. Ancak Bizans’tan ve diğer müttefiklerinden destek alan Yağıbasan’a mağlup oldu.[8]
Yağıbasan’ın 1164 yılında aniden ölmesinden sonra en büyük ve zorlu rakiplerinden biri devreden çıkınca işleri kolaylaşan II. Kılıçarslan, hiç zaman kaybetmeden kendisi Şahinşah’ın üzerine yürüdü ve bölgeyi ele geçirdi. Kılıçarslan, bölgeye girdiğinde onun şiddetli tabiatından korkan halk yanına geldi. O da kendi yanına gelmiş olanları beraberinde götürmeyeceğine dair yeminle teminat verdi. Kılıçarslan 1165 tarihinde Danişmendlilerin elinde bulunan Tohma Suyu vadisi, Darende, Elbistan ve Gedük vadilerini tamamen ele geçirdi.[9] Bu sırada Ermeni Thoros Maraş’ı talan etti. Büyük bir Türk kuvveti Thoros’un üzerine geldi. Fakat Thoros onları mağlup etti. Nureddin, korku içinde esirleri iade etti ve barış istedi.[10]
1175 yılında Kılıçarslan, Danişmendoğullarını idare etmekte olan, Nureddin’in öldüğünü duyunca derhal harekete geçip, topraklarını ele geçirdi. Böylelikle Danişmendoğulları hanedanı son buldu.[11] Bir yıl sonra da Miryekefelon savaşında Bizans’ı mağlup eden II. Kılıçarslan, Anadolu’daki bütün rakiplerini devre dışı bırakmıştı. Maraş ve Elbistan’ın nihai ve kalıcı olarak Selçukluların eline geçmesi, II. Kılıçarslan’nın yirmi yıllık bir mücadelesinden sonra, yani Danişmendlilerin yıkılması ve Bizans’ın Mryekefelon savaşında mağlup edilmesinden sonra kesin olmalıdır. Bu tarihten sonra bölgede Ermeni-Eyyübi ve Selçuklu mücadelesi devam etmiştir. Ancak Miryekefelon savaşından sonra Anadolu üzerindeki gücünü kaybeden Bizans, doğal olarak Ermenileri de eskisi gibi destekleyememiştir. Selahattin Eyyübi’nin de sahneye girmesi ile Haçlılar kudüs bölgesinde sıkışmışlardı. Dolyısıyla Bizans ve Haçlı desteğinden mahrum kalan Ermeniler, Maraş bölgesine eski saldırılarını yapamaz hale gelmiştir.
[1] Urfalı Mateos, a.g.e., s. 329.
[2] Urfalı Mateos, a.g.e., s. 314.
[3] Abdulhalûk Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası: Sultan II. Kılıçarslan ve Karamıkbeli (Myrıokefalon) Zaferi 17 Eylül 1176, İstabul 1984, s. 35.
[4] Urfalı Mateos, a.g.e., s. 314.
[5] Turan, a.g.e., s. 224.
[6] Turan, a.g.e., s. 225.
[7] Urfalı Mateos, a.g.e., s. 315.
[8] Üremiş, a.g.e., s. 112-113.
[9] Çay, a.g.e., s. 40.
[10] Süryani Mihail, a.g.e., s. 198.
[11] Süryani Mihail, a.g.e., s. 232.