Kabaktepe köyünden Ali’den olma, Fadime’den doğma, küçük yaşta babadan yetim kalan İbrahim KAYMAK, okul çağına geldiğinde Maraş’ta Ali Çavuş isimli zengin adamın yanına besleme olarak verilir. Askerlik yaşına gelmesine rağmen boğaz tokluğuna çalışan Kaymak, askere giderken ceketini alıp çıktığı ağanın yanına bir daha dönmez. Dört yıl askerlik yaptıktan sonra memlekete dönen Kaymak, sesi çok yanık olduğu için kâh yazdığı kâh yazılan ağıtlardan oluşturduğu destanları satmaya –o zaman destan satmak bir meslek gibi görülürdü- başlar. O günün behrinde çok da para kazanır. Lakin hayatı, sattığı destanların hikâyesi gibi acı ve sıkıntı doludur. İkisi ayrıldığı hanımlarından olmak üzere toplam altı erkek, iki kız babasıdır. Yaptığı yedi evliliğin altısından ayrılmak zorunda kalmıştır. Sebebini sorduğumuzda: “El bir şey etmedi, ne gördüysem yakınlarımdan gördüm.” diyerek, başladı sonra ayrıldığı hanımın hikâyesini anlatmaya:
“Ben o zaman çok para kazanıyordum. Maraş’ın Kermen köyünde Kökçü kabilesinden Elif isminde bir hanıma dünür gittim. Elif, dayısı ‘Göce Ali’nin yanında kalıyordu. Ali, yanımda götürdüğüm mavzer karşılığında Elif’i bana vereceğini söyledi. Ben de, bir hanıma bir mavzer kurban olsun diyerek mavzeri verip Elif’i aldım. Maraş’a geldik. Evliliğimizin üzerinden iki ay geçti geçmedi, bir gün Elif: “İbrahim, Maraş’ın Fenk köyünde teyzemler var. Onları bir ziyarete gitsek nasıl olur?” dedi. Ben de: “Benim adım Kaymak, olmaz gezmeye doymak!” dedim; kalktık gittik. Gittiğimizin üçüncü günü, gece haymada otururken bir ara: “Yarın gidiyoruz!” dedim. Çok geçmeden hanım kalktı, arkasından da teyzeoğlu… Ben hiçbir şeyin farkında olmadan epeyce oturdum, vakit iyice geçtikten sonra kalktım. Yatma yerine vardığımda Elif yoktu. Teyzesine sordum. “Cibinliğin içinde, yatağında yatıyor.” dedi. “Dediğin yerde yok !” dedim. Çok geçmeden anlaşıldı ki Elif, teyzesinin oğluyla kaçmış. Canın neyin aşını ister… Aradım, lakin izlerine rastlayamadım. Sonra aramaktan vazgeçerek bu hanımı aldım.” diyerek Elif’e yazdığı ağıdı söylemeye başladı. Bakalım ne demiş:
Maraş’tan armağan aldım
Eliminen yara sardım
Ben Elif’i doğru sandım
Yalan imiş yalan kahpe
Aldatmış da bilemedim
Mıstılı’nın evine vardım
Halın hatırını sordum
Üç gece misafir kaldım
Yalan imiş yalan kaldı
Aldatmış da bilemedim
Elif’in kaşları ince
Yanakları tam bir gonca
Düşmanı ben dost belledim
Yalan imiş yalan kaldı
Aldatmış da bilemedim
Feng’in bahçesine girmem
Eliminen gülün dermem
Gayrı ele sırrım vermem
Yalan imiş yalan kaldı
Aldatmış da bilemedim
Kaymak’ım da söyler sözü
Dünyalıkta yoktur gözü
Kökçü’nün de Elif kızı
Yalan imiş yalan kaldı
Aldatmış da bilemedim