Teketek Haber

SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ DİVANI’NA GÖRE VEHBÎ’NİN HAYATINDAN KESİTLER

SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ DİVANI’NA GÖRE VEHBÎ’NİN HAYATINDAN KESİTLER
28 Aralık 2018 - 8:49

GİRİŞ

Edebî metinler, yazıldıkları döneme ait birçok bilgiyi barındırır. Ayrıca kendilerini kaleme alan şairlerin ve yazarların yaşamından da izler taşır. Eserlerde, şairlerin duyguları, düşünceleri, yaşam mücadeleleri, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik durumları gibi birçok olay ve olgular hakkında da ipuçları bulunabilir.

Vehbî Divanı’nda Maraşta’ki yaşamı ve eğitimi, İstanbul’daki devlet görevleri, Osmanlı coğrafyasında farklı bölgelerdeki kadılığı ve başka görevleri, görevlere gelmesi, görevlerinden ayrılması ve bu esnada yaşadıklarını görebilmekteyiz.

Şiirlerinde şairin hayatındaki kesitlerde, tarihi bilgi ve belge olmanın yanısıra Vehbî’nin bir birey/insan olarak nerede durduğu, psikolojik olarak neler yaşadıklarına özellikle acılarına şahit oluruz.

Çalışmamızda Vehbî’nin kendi yaşamı hakkında biraz ironik biraz da dramatik olan bazı ifadelerine yer verilecektir. Çalışmamız, şairin Bolu Kadılığı ve ekonomik sıkıntıları, Siroz kadılığı, Ordu-yı Hümayun’daki görevleri, Hacegânlığı, Eski Zağra günleri hakkında kendi kaleminden yazdığı hayat hikâyesinden müteşekkildir. Tabii ki şairin hayatı bunlarla sınırlı değildir, ama bu kadarı bu çalışmaya dâhil edilmiştir.

 

1.Hacegânlık Görevi

Vehbî bir ara, bugün Gelir İşleri/Mali işler olarak bilinen Hacegânlık görevinde bulunur. Fakat bu görevinden kendi isteğiyle ayrılır. Bir dönem eleştirisi niteliği taşıyan manzumede bireysel olarak Vehbî’nin şahsiyeti hakkında da ipuçları vardır. Bu ifadelerinde Vehbî, varlık olarak görünen geçici kazançlardan meded ummadığını açıkça ifade eder:

Bu sîne-i sâf ile ‘aceb ehl-i safâyız

Âyîne-i rûşen-güher-i ‘aşk-ı Hudâyız

Edhem gibi terk eylemişiz mülk-i fenâyı

Şâhâne tefâhürle deriz kim ne gedâyız

Bir hırka-i peşmîne ile âl-i ‘abâ-veş

Pür-zîb ü tecemmül görünen ehl-i kabâyız

Baht-ı siyehiñ sâyesi tâc-ı serimizdir

Âsûde-i minnet-keşî-i bâl-i Hümâ’yız

Hâkisterimiz kül savurur çeşm-i hasûda

Rûşen-nazarân dîdesine kuhl-i cilâyız

Her kâmeti mevzûn güzele vâlih ü hayrân

Berceste-edâ mısra’a mâ’il şu’arâyız

Sahbâ ile seylâba verip kasr-ı riyâyı

Kurduk yeñiden kûy-ı harâbâta binâyı (D. s. 297-298)

 

2.Bolu Kadılığı

Vehbî bir ara maaşının azlığından, ekonomik sıkıntılaırndan dolayı maaşı dolgun olan Bolu’ya tayinini istemektedir:

Hayli sapdırdı felek câdde-i âmâlimden

Bu tarîk ile reh-i şekveyi tutsam yolu var

Başıma ‘âlemi teng etdi belî zîk-i ma’âş

Vüs’at-i hâle medâr olmaga ammâ Bolu-vâr (D. s. 303)

 

Şair, Bolu’ya atanır ama orada onu başka sıkıntılar beklemektedir. Bundan dolayı da şair oradan kurtulmanın yollarını arar. Aşağıdaki dizelerde Vehbî, aklı olanın parasından dolayı Bolu gibi yerleri tercih etmemesini de tavsiye eder. Kendisi de bu sıkıntıları çekmiş biri olarak kimsenin bu hatalara düşmemesini belirtir. Dizelerde şairin Bolu öncesi ve sonrası çektiği acılar görülür:

 

Dâr-ı dünyâda olup zîk-i ma’âşa râzî

Etmesin ‘aklı olan meyl-i temennâ-yı Bolu

Vüs’at-i hâl hayâliyle tara düşmüşdüm

Başıma ‘âlemi teng etdi eşirrâ-yı Bolu (D. s.304)

 

3.Ekonomik Sıkıntıları

Vehbî, değişik zamanlarda çeşitli ekonomik sıkıntılara maruz kalmıştır. Aşağıdaki dizeler, onun Darendeli Mehmed Paşa’ya yazdığı kasidesindendir. Burada Vehbî’nin içine düştüğü ekonomik sıkıntıların boyutlarını daha açık bir şekilde görmekteyiz. Şair, o kadar çaresizdir ki kendisinin emsali olan kişilerin aldığı maaşın bile çok altında bir ücrete bile razı olduğunu belirtir:

Ne çâre böyle oldu hükm ü imzâ-yı kazâ derdim

Eger ednâ ma’îşetle rızânıñ olsa imkânı

Bakıp kurs-ı meh ü hurşîde rûz u şeb tehassürle

Temâşâ eylerim bâm-ı felekde sûret-i nânı

Zarûret ol kadardır kim kazâya râzıyım şimdi

Getirmem ‘akl u fikre gayret-i emsâl ü akrânı (D. s. 172)

4.Siroz Kadılığı

Vehbî’nin Siroz kadılığını talep ettiği ifadeleri de görülmektedir. Vehbî, kendisinin başka yerde çile çekerden cahillerin Siroz’da kadılık yaptığını bu durumunda kendisini üzdüğünü belirtmektedir:

 

Ben çekip rûzî-i yek-rûze içün çille-i gam

Gayrılar kâdî-i Siroz olalar tafra-künân

Hased etmem bilirim câh ile / câhile rif’at gelmez

Kalb olunsa yine nâdân olur ammâ nâdân (D. s. 248)

 

Vehbî yeter şikâyet-i bahl-i zamâne kim

İste murâdıñı o şeh-i kâmrân verir

Bir nutku ile saña o şâh-ı civân-baht

Bu pîrlikde kuvvet-i baht-ı civân verir

Siroz’u kilk-i himmeti hattıyla medd edip

Bu çille-i keş-â-keş-i gamdan âmân verir (D. s.318)

 

Siroz Kadılığı için de buradaki görevin veya yaşamın zorluğundan şikâyetçi olan Vehbî’nin ifadeleri şöyledir:

Ser-levha-i eşrâf dahi çille-keşândır

Siroz içün kırk sene sıklet çekilir mi

Bârî çekelim minnetini tezkireciniñ

Matlabcı-ı bed-lehçeye rişvet çekilir mi (D. s.305)

 

Vehbî, belli bir süre, Ordu Kadılığı görevinde bulunur. Kendisinin ifadelerine bakılırsa bu görev ona mutluluk ve huzur getirmez. Vehbî şair Sabit’in “Dil-i virânımı yapsan da yıkılsam gitsem” dizesini tazmin/tahmis ile bu görevden alınıp başka bir yere atanmayı ttalep eder. Acınacak durumda olan Vehbî ironik bir söylemle kendisinin bu görevde çok kaldığını aşağıdaki ifadelerle belirtmektedir:

 

Ahd ü peymân-ı vefâyı eyüce berkitsem

Evliyâ-yı ni’amı Hakk’a emânet etsem

Rehber olsa keremiñ kûy-ı merâma gitsem

Himmet olmazsa bu günlerde ne yapsam n’etsem

“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem”

II

Seni ma’mûr ede dâ’im umarım Bârî’den

Beni âzâd ede lutfuñ bu giriftârîden

Kesmem ümmîdimi ihsân-ı himemkârîden

Kurtarıp fikr-i mecâzât-ı Sinimmârîden

“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem”

III

Olmayıp defter-i kassâm-ı kazâya râzı

Gâh bu hâl ile nâ’ib oluruz geh kâzî

Nef’-i müstakbel içün ‘ömrümüz oldu mâzî

Besdir ammâ beni ta’mîre kerem enkâzı

“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem”

IV

Bendeñi hâne-harâb eyledi mi’mâr-ı ezel

Gayrı âbâd olamaz külbe-i berbâd-ı emel

Ya’nî te’sîs-i mebânî edemem geldi kesel

Demesinler kuluña bunda bırakdıñ mı temel

“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem”

V

Nice bir nâle-i cângâh ile feryâd etsin

Himmetiñ Vehbî-i nâ-şâdıñı dilşâd etsin

‘Ömrü oldukça du’â ile seni yâd etsin

Hak seniñ hâne-i ikbâliñi âbâd etsin

“Dil-i vîrânımı yapsañ da yıkılsam gitsem” (D. s.307)

 

Vehbî’nin hayatının en önemli kesiti belki de Eski Zağra günleridir. Burada yaşadıklarını 54 beyitlik (138-142) bir kasidesinde dile getirir. Vehbî’nin ifadelerine göre, mahkemesi basılmış ve kendisine çokça eziyet edilmiştir:

Bu dizelerde Vehbî, İstanbul’a hasret kalışını Âdem peygamberin Cennet’e hasret kalışı ile eşdeğer görmektedir. Şaire eziyet edenlerin onu tilki gibi soydukları, evlatlarına yetim muamelesi yaptıkları çekilen eziyetler sonucu kendisinin de ölümle burun buruna geldiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, olaylar esnasında yaşadığı korku ile Hz. Musa’nın Mısır’dan kaçarken Firavun’dan olan korkusu, gördüğü işkenceler ile Hz. İsa’nın yaşadıklarından daha vahim olduğu da yine Vehbî’nin aşağıdaki dizelerinde görülmektedir. Şairin bunu yapanların hesabının sorulması talebi de şiirde görülür:

Eşkiyâ basdı gelip mahkememi hâkim iken

Buña râzî mi olur Kâdî-i Hâcât-ı Hakîm

Sitte kâdîlerine şeş cihet-i ‘âlemde

Bu kâzâ gibi ‘aceb oldu mu bir hükm-i vahîm

Soydu dilki gibi Eskizagara halkı beni

Çıkarıp postum edince yakamı böyle dü-nîm

Mülk-i sâmânıma Tâtâr verip çâpûlu

Gitdi yagmâya bütün raht u bisât-ı zer ü sîm

Kîne-i kavm-i Hülâgû düşürüp mehlekeye

Etdiler sûret-i tesmîm ü helâkim tasmîm

Sayd-ı Şâhîngirây’a nice kıydıñ diyerek

O çakır pençeliler gördü baña kayd-ı ‘azîm

Fursatım buldular ulaşdırıp ol hûnîler

Kafes-i gamda tutuldum ne şefîk ü ne hamîm

Kanadım yok ki uçup cân atayım bir tarafa

Böyle bir dâma düşürdü beni bu baht-ı zemîm

Uçmaga lâne-i tenden per ü bâl açmış iken

Kuşca cânım hele kurtardı o Hallâk-ı Rahîm

Bâg-ı cennet gibi İstânbul’a hasret kodular

Eyledi Âdem’e ancak bunu şeytân-ı racîm

Bu kadar âteş-i derd ü gama tuş olmuş mu

Nâr-ı Nemrûd’a düşünce ‘acabâ İbrâhîm

Çekmedi vak’a-i Kıbtî’de bu rütbe havfı

Kavm-i Fir’avn’ıñ elinden dahi Mûsâ-yı Kelîm

Baña etdiklerini etmedi ‘Îsâ’ya Yehûd

Çıkdı eflâke figânım bilir ol Rabb-i ‘Alîm

Peder-i pîri Tatar kurdu helâk etdi deyü

Kanlar aglatdılar etfâlime mânend-i yetîm

Ka’be-i kalbimi huccâc-ı sitem yıkdı meded

Kıl o vîrâneyi lutf ile efendim tersîm

Hazret-i vâlid-i magfûr ile ‘ammim merhûm

Kuluñu kılmış iken mazhar-ı eltâf-ı ‘amîm

Ne revâdır ki zamânıñda amân hünkârım

Ola pâ-mâl-i erâzil bu emekdâr-ı kadîm

İntikâmım koma haşre meded ey şâh-ı cihân

Cümle düşmenleriñi kahr ide Kahhâr-ı ‘azîm (D. s. 141-142)

* Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, e-mail: ahmeticli@ardahan.edu.tr .