Dr. Öğr. Üyesi Hasan KAPLAN
Giriş
Sünbül-zâde Vehbî, 18. yüzyılda yaşamış bir divan şairidir. Asıl adı Mehmed olup Maraş’ın köklü ailelerinden biri olan Sünbül-zâdelere mensuptur. Dedesi ve babası âlim birer şahsiyet olan Vehbî, çocukluğunu ve gençliğinin bir kısmını Maraş’ta geçirdikten sonra İstanbul’a gitmiştir. İstanbul’daki eğitim hayatından sonra hâmî arayışına giren şair, devletin farklı kademelerinden birçok kişiyle yakınlık kurmuş; kadılık, hâcegânlık, elçilik gibi farklı görevlerde bulunmuştur. Bu görevleri sebebiyle İran, Rodos, Bükreş, Yaş, Eflak, Boğdan, Siroz, Manastır gibi farklı yerlerde bulunan şair, ömrünün son yıllarında tekrar İstanbul’a dönmüştür. Vehbî, yaklaşık 90 yaşında iken 1809 yılında İstanbul’da hayatını kaybetmiştir.
On sekizinci yüzyılda Osman-zâde Tâ’ib ile başlayan reis-i şuaralık kurumunun üçüncü temsilcisi olan Vehbî, Sadrazam Halil Paşa için yazdığı 126 beyitlik “sühan” redifli kasidesinde bir şiir eleştirmeni bakışıyla sözün ve şiirin özelliklerini, genç şairlere nasıl şiir yazılacağını, dönemindeki şiir anlayışlarını poetika denemesi yapar gibi ortaya koymuştur. Vehbî, bu kasidesinin yanı sıra diğer kasidelerinin fahriye bölümünde, divanının giriş bölümünde yer alan kısa mesnevilerinde ve bazı gazellerinin mahlas beytinde şiire ve şaire bakışını yansıtan, kendi şairliğine dair türlü değerlendirmeler ihtiva eden beyitlere yer vermiştir[1]. Bunlar, Vehbî’nin şiir, şair ve dönem eleştirmeni yönünü göstermektedir. Döneminin şiir anlayışını ve şairlerini değerlendiren Vehbî’nin kendi şairliği de incelenmeli, Vehbî’nin bir şair olarak divan şiir geleneği içindeki konumu belirlenmelidir. Bu da ancak şairin ne yönlerden geleneğe bağlı kaldığını ve gelenekten ayrıldığını tespitle mümkündür. Şairin divanı üzerine yapılacak bir inceleme, bu konuda bize önemli bilgiler sunacaktır[2].
Vehbî yaşadığı yüzyılda azımsanmayacak sayıda gazel ve kaside yazmış bir şairdir. O, gazellerinde Bâkî’nin, Bosnalı Sâbit’in ve Nedîm’in; kasidelerinde Nef’î’nin yolunu izlemiştir. Vehbî, gazellerini rindâne, şûhâne ve mahbubâne bir eda ile yazmış; şiirlerinde bazen mahallî motiflere, bazen müstehcenlik ve cinselliğe, bazen de alay ve mizaha yer vermiştir. Şair, klasik üslubun etkisiyle sözü güzel ve ahenkli söylemeyi, sözcükler arası sağlam bir anlam ve ses ilişkisi (tevriye, iham, kinaye, cinas) kurmayı esas almıştır. Genel olarak şiirlerinde şekil ve(ya) muhteva yönünden geleneksel anlayışı yansıtmasına rağmen şiirlerinin bir kısmında geleneğin dünyasının dışına çıkmış, bireyselliğe ve yeniliğe dair izler sunmuştur. Vehbî’nin divanından hareketle şiirlerinde gelenek ve yenilik namına neler vardır sorusu cevaplandığı zaman onun şair olarak özgünlüğü de ortaya çıkacak, divan edebiyatı tarihindeki konumu daha net belirlenecektir.
* Mustafa Kemal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, h1982kaplan@hotmail.com.
[1] Bu konuda yapılan bir inceleme için bk. Tolga Öntürk (2016). “Sünbül-zâde Vehbî Divanı’nda Şiir ve Şair ile İlgili Düşünceler”, İdil, C. 5, S. 26, s. 1743-1762.
[2] Bu incelemede şairin Ahmet Yenikale (2012) tarafından e-kitap olarak yayımlanan Türkçe divanı esas alınmıştır. Şairin edebî kişiliğinin Şevk-engîz, Lutfiyye, Tuhfe-i Vehbî ve Nuhbe-i Vehbî gibi eserlerdeki yansımaları, bu eserlerin edebiyat tarihindeki yeri incelemeye dâhil edilmemiştir.