Aziz UÇAK, Elbistan ilçesinin Küçük Yapalak köyünde yetişmiş bir babayiğittir, oldukça da yakışıklıdır; uzun boyu, yeşil gözü ile görenlere maşallah dedirten bir yapıya sahiptir. Çocuklu devresi geçip gençlik çağına girmiş olmasına rağmen gönlüne bir güzel girmeyi başaramamıştır. Annesi Güldane Hatun: “Oğlum gayrı evlenme çağına geldi.” demesine rağmen oralı olmayan Aziz UÇAK, Elbistan’ın Çevirme köyünden güzelliği dillere destan Kızey isminde bir kızın methini duymaktadır. Bu ünü duyan sadece Aziz değildir. Annesi Güldane Hatun da, methi kulağına kadar gelen Kızey’i oğlu Aziz’e almayı kafasına kor. Bu konuyu oğluna açar Güldane Hatun, oğlundan olumlu cevap alır. Aziz: “Ana, eğer dedikleri kadar güzelse Kızey’le evleneceğim, söz!”der. Küçük Yapalak’a yaklaşık otuz beş kilometre uzaklığı olan Çevirme köyüne gidilir. Köy girişinde pınarda su dolduran ay parçası gibi bir kız görürler; Aziz’in de dikkatini çeken bu kız Kızey’den başkası değildir. Aziz: “Evleneceğim kız aha şu pınardan su dolduran kız gibi ola ki!” der. Kızey’in babasının evini sorarlar ve misafir olurlar. Az sonra pınardan su getiren Kızey de gelmiştir. Söz sohbet açılır ve misafirler işin iç yüzünü açıklarlar. Beraberinde Küçük Yapalak’ın ileri gelen ağaları da olduğu için Kızey’in babasını razı etmeleri uzun sürmez. Sözü uzatmayalım, Kızey’i Aziz’e nişanlarlar. Kızey’e nişanlanan Aziz çok geçmeden askere çağrılarak, asker olur. Asker yolu bekleyen Kızey’in güzelliği çevre ağalarla bey oğullarının da dikkatini çekmektedir. Güçlünün haklı olduğu dönemden geçildiği için, nişanlı olmasına aldırmazlar ve Kızey’i çeşitli vesilelerle rahatsız ederler. Durumun farkında olan Kızey’in babası, Güldane Hatun’a haber salarak: “Gelin, gelininizi alın!”der. Oğlu asker olan Güldane Hatun hemen alelacele İbrahim Ağa’nın yanına varır. Durumu anlatır, İbrahim Ağa da: “Siz düğün hazırlıklarına başlayın; ben gider Aziz’in komutanından izin alır getirim.” der. Düğün hazırlığı yapılır; gün gelir, lakin İbrahim Ağa, Aziz’i getiremez.
Kızey’in babasına durum usulünce anlatılır. Kızey’in babası da: “Siz bilirsiniz, kızbaş (damat olmadan gelin çıkan kızlara verilen isim) olarak isterseniz, bunun karşılığında Aziz’in kız kardeşini de benim oğlana vermenizi şart koşarım.” der. Aziz’in annesi; Kızey’in başına bir iş gelir de Aziz’in elinden kurtulamam diye bu duruma rıza gösterir. Her iki köyde düğün kurulur. Küçük Yapalak’tan Çevirme’ye giden seğmen, Çevirme’den Kızey’i alarak dönmektedir. Bunca güzelliğe rağmen, damatsız gelin çıkan Kızey çok üzgündür. Ve sürekli ağlamaktadır. Gelinin atının başını çeken bölükbaşının görevlendirdiği kişi durumu Güldane Hatun’a bildirir. Gelinin bu durumu aslında Güldane Hatun’un da içerisine koymaktadır. Gelinin atının yularını eline alan Güldane Hatun içlenir ve yol boyunca gelini teselli etmek amacıyla şu ağıdı yakar:
Kapımızın önü mezar
Kızey de sallanır gezer
Çıtlık’ta da Kel Abuzer
Oda kurban Kızey sana
Odaya açarlar halı
Sobaya yakarlar çalı
Yokarı uçta (Demir) kır Ali
O da kurban Kızey sana
Halıya ederler nakış
O da olur akış-ukuş
Çobanlar’da Deli Bekiş
O da kurban Kızey sana
Torbaya koyarlar ayna
Ona da ederler seyran
Yokarı uçta Topal Bayram
O da kurban Kızey sana
Tığ’a da soharlar yaba
Savururlar kaba akaba
Aşşa uçta Kuru Baba
O da kurban Kızey sana
Uşakları saldık dağa
Kel Güççük de oldu ağa
Daylılı’da Hıdır Ağa
O da kurban Kızey sana
Diyerek uzunca bir deyişte eşliğinde Kızey’i gelin getiren Güldane Hatun, İbrahim Ağa’ya vararak: “İbrahim Ağa, ben söz ağaların da ağzından çıkar sanırdım.” demesi üzerine İbrahim Ağa, Aziz’in birliğine gider ve bir ay izin alarak getirir. İzin sonunda Aziz, birliğine teslim olur.
Ne yazık ki, Kızey’in bahtı, yüzü kadar güzel değildir. Talihsizlikler yakasını bir türlü bırakmaz. Çok geçmeden Evcihüyük mevkiinde, bir ay kadar önce öldürülmüş bir erkek cesedi bulunur. Kayıp yakınları cesedi teşhis için çağırılır. Bunların içinde babası bir ay önce kayıp olan ve haber alınamayan Kızey de vardır. Cesedin başına varan Kızey babasını tanır ve üstüne eğilerek elini döşüne kor. Ceset bir ay öncesine ait olduğu için Kızey’in eli cesedin içine gömülür. Bu durumdan çok etkilenen Kızey kırk gün sonra vefat eder.
Gelelim Aziz UÇAK’a askerliği Osmanlı’nın son zamanlarına rastlayan Aziz UÇAK, birçok harbe katılır. Balkan Savaşı’nda aldığı bir yara ile gazi olur. Neticede terhis olup köye döner. Kızey’in başından geçenleri öğrenen Aziz, askerlik yaptığı süre içerisinde ölmeyip de bu olanları duyduğu için kendini çok şanssız bulur. Nihayetinde, sevdiği gözünde kalmıştır.” Kızey’in yattığı yatağı sararak kaldırın ve ben ölürken üstüme örtün.” diye vasiyet eder. Öyle de olur. Aziz, 1959 yılında ölüm döşeğine yattığında, gelini Makbule bu vasiyetini yerine getirir.
Güldane Hatun (UÇAK)