Türkiye de son yirmi yıldır iki anlayış, iki algı, iki kabul birbiriyle kıyasıya yarışıyor. Anlayışın birinde statüko var, devleti halkına kapatan, vatandaşına şekil, biçim verme derdinde olan bir anlayış bir yanda; Cumhuriyet tarihi boyunca devleti halkın ayağına götüren, vatandaşına hak ve özgürlüklerin kapılarını ardına kadar açan, insanı devlet karşısında “adam yerine koyan” bir anlayış diğer yanda. Şimdi bu iki grubu karşılaştıralım. Statükodan beslenen grubun özelliklerini sıralayalım:
*Üretken olmayan bir siyaset anlayışı,
*Hayali, ufku, hedefi olmayan siyasetçi anlayışı
*Kaos yaratıp beslenmeye çalışan siyaset anlayışı
*Siyaseti halkına, çalışanına tehdit olarak gören bir siyaset anlayışı
*Halkını çaresizliğe itip, çare olma iddiası bile olmayan siyaset anlayışı
*Ele güne avuç açmaktan çekinmeyen, hatta bunu maharet olarak gören siyasetçi anlayışı
*Kendisine “yabancılar tarafından” verilecek rolü üstlenmeye hazır siyaset anlayışı
*Silahı dışardan alırım, savunmamı “gavurlara” bırakırım, diyen siyaset anlayışı
*Her türlü vesayeti kabul etmeye hazır siyasetçi anlayışı
*Siyasi amacının gerçekleşmesi uğruna en keskin dili kullanmaktan çekinmeyen siyasetçi anlayışı
*Doğalgaz, petrol, maden mühim değil, bunlara sahip olmasak da olur diyen siyasetçi anlayışı
*Hedefi sadece iktidarı ele geçirip dindarlarla sorunlu siyasetçi anlayışı
*Hizmet üretmeyi sözle yapan bir siyaset anlayışı
*Arkasına aldığı iç ve dış dostlarıyla iktidar olacağını söyleyen, göreve gelir-gelmez biat ettiklerine bihakkın teslim olan siyasetçi anlayışı
* Ele geçirdiği belediyeleri “arpalık” gibi gören bir siyaset anlayışı
Şimdi de ikinci grubun özelliklerine bakalım:
*Hayali, ufku olan, üretken siyaset anlayışı
*Geleceğe, çocuğuna, gençliğine yatırım yapan siyasetçi anlayışı
*Bölgesel güç olmak için varını yoğunu ortaya koyan siyaset anlayışı
*Kendi rolünü kendisi belirleyen, güçlü ülke hedefi olan bir siyaset anlayışı
*Savunmamı kendi silahlarımla kendim yaparım, kimseye de eyvallah etmem diyen siyaset anlayışı
*Savunma yabancı topraklardan başlar, deyip buna göre hareket tarzı belirleyen bir siyaset anlayışı
*Güçlü olmak için biraz sıkıntı çekeriz, sonrası huzurdur, mutluluktur, güçtür diyen siyaset anlayışı
*Kendi doğalgazımı, kendi petrolümü bulurum, kendi madenimi kendi mühendisimle işlerim diyen, kendi insanına güvenen, inanan bir siyaset anlayışı
*Hedef koyan, bu hedefe doğru sarsılmaz bir imanla yürüyen bir siyasetçi anlayışı
*Üretken olmanın formüllerini arayan bir siyaset anlayışı
*Her türlü vesayete karşı bir siyaset anlayışı
*Siyasi amacından çok ülkesinin güçlü olmasını isteyen siyasetçi anlayışı
Her iki siyaset algı ve anlayışı için bu listeyi daha da uzatmak mümkün…..
İnsan, aklı ve duyguları olan bir yaratıktır. Bazen duygular aklın önüne geçer, bu kesif bir hale gelirse öfke ve saplantı oluşur. Genelde akıl, duyguların önündedir. Ancak çağımızda akıl ve duygular sosyal medya gibi ortamlarla etkilenmektedir. Bu etkilenmenin nihai sonucu doğru düşünemeyen, yaşadığı zamanının önünü-sonunu göremeyen, kim, kimdir, ne, nedir? Sorularının cevabını aramaktan vazgeçip araştırma-soruşturma yapmadan, etkilenmişlikle hareket edebilen insanlar ortaya çıkabilmektedir. Özellikle son 5 yıldır, başkalarının aklından etkilenip onların aklıyla hareketi maharet sayan insanlar çıkabildiğini görmekteyiz. Bunun için ABD, İsrail, İngiliz, Çin ve Rusya’nın azami bir bilimsel çalışma içinde olduğunu bilmekteyiz. Bu konu yazımızın konusu değil.
Gelelim yazımızın ana konusuna;
Siyaset algı ve anlayışı bakımından her zaman ve daima iki yol, iki algı ve iki anlayış vardır. Birinci gruptaki siyasi anlayış iktidara geldiğinde her yönden geriye gidiş söz konusu iken; ikinci gurup iktidara geldiğinde eksiklikler, yanlışlar olsa da her zaman ileri, daha ileri gidiş söz konusudur. Hangi tarafı seçeceğinize kararınızı verin……