1950’li yıllar… Yedi kardeşin en büyüğü olan Hasan, Köy Ağası Gallik Mustafa’nın en büyük oğludur. O yıllarda yaşayan kime sorsanız Gallik Mustafa’nın; kabına sığmaz bıçkın bir delikanlı olduğu anlatılır. Hasan, Murtazaların Ellez’in kızı Hatun’a sevdalanır. İki genç kendi aralarında kavilleşirler. Fakat iki aile arasında çok eskiye dayanan bir kız kaçırma davasından dolayı husumet bulunmaktadır. Kızın kardeşi ve amcaları Hatun’u vermek istemez. Murtazaların Ellez Göllüce’ye göçer. Nişan burada takılır. Afşin ve civarlarında görülmemiş görkemli bir düğün olur. Civar köylerde toplanan düğün alayı yedi gün boyunca gönüllerince eğlenerek düğün çalarlar. O günlerde Hasan’ın sevdası anltıldığı dörtlük hala sarp kayalarında yankılanır.
Öküzümün teki ala
Çit sürerim dala dala
Gurban olam Üssün emmi
Şu gelen de Hatun m’ola
İki genç muradına erip birbirlerine kavuşurlar. O yıl Osmanoğlu Yaylası’nda Subatan Ovası’na konarlar. Güzeller güzeli Hatun’un kimseye söyleyemediği ince hastalık ta denen bir derdi vardır. Hasan gizli gizli getirdiği yiyecekleri obanın ilerisinde bulunan bir kayanın dibinde elleri ile sevdiğine yedirir. Oba sakinleri bu kaya ya Hatun ile Hasan’ın evi adı verilir. Hatun hamile kalır aradan aylar geçmiş doğum yaklaşmıştır. Ama bir terslik vardır. Köy yerinde ebelik yapan Hatun’un anasına haber salınır. Bütün uğraşlara rağmen doğum gerçekleşmez. O günün zor şartlarında bir kamyon kiralanarak hasta Kahramanmaraş’a doktora götürülür. Yapılacak fazla bişey yoktur. Çocuk ameliyatla alınır. Güzeller güzeli Hatun iyi değildir iç organları çürümüş zamansız ameliyatla güçsüz düşmüştür. Hasta yatağındayken kayınbabasını zorla ikna edip köye dönmek üzere yola çıkarlar. Dönüş yolunda parlayan gözleri donuklaşan siyah saçları dağılan Hatun’un bu haline kayınbabası dayanamaz ve gözyaşları içerisinde şu dörtlüğü söyler:
Arabaya ben bindirdim
Maraş’ın içini gezdirdim
Ağa gelinim küsme diye
Döşüne beşli bozdurdum
Yorgun gözleriyle kayınbabasına bakan Hatun başına gelecekleri anlamış gibidir. Gözyaşları içerisinde cevap verir.
Ben niye gettim Maraş’a
Sular akar coşa coşa
Emmi beni sal eyleme
Köylüler eder tamaşa
Kaçınılmaz sona doğru yol alan güzeller güzeli Hatun sararıp solmuş yerinden kıpırdayamaz hale gelmiştir. Sarı sümbül kokusunu ardıç dibindeki karanfili ayıekmeğini derelerden akan pınarları ve su yataklarında biten menekşeleri son bir defa görmek ister. Aradan geçen günlerle birlikte kendinden geçer. Günleri sayılıdır. Binboğaların başına bir duman çöker. Osmanoğlu yaylasına bir at sırtında köye doğru yola çıkar. Üçpınar’a geldiklerinde Hatun su içmek ister. Dudaklarına aldığı suyla birlikte yaşama veda eder. Zaman durmuştur. Hasan’a, Hatun’un öldüğünü söyleyemezler ve bir bahaneyle onu eve yollarlar. Göğpınar’ın başında bulunan amcasının evine vardıklarında cenazesi çardağın başına indirilir. Kısa sürede Hatun’un ölümü köye duyulur ve hertarafta ağıt sesleri yankılanmaktadır. Bu zamansız ölüm Gallik Mustafa’nın da sonudur, aslında. Hasan köyü terk eder Afşin’e yerleşir. Geride ise aşağıdaki ağıt kalmıştır.