Teketek Haber

GÜNÜMÜZ TÜRK DÜNYASINDA YAS TÖRENİ VE AĞITLAR

GÜNÜMÜZ TÜRK DÜNYASINDA YAS TÖRENİ VE AĞITLAR
12 Şubat 2018 - 15:16

Günümüz Türk dünyasındaki yas ve ağıt törenlerini incelerken haritamızı oldukça geniş tutmaya çalıştık ve ele aldığımız Türk topluluk ya da devletlerini belirlerken, Muhan BALİ’nin “Ağıtlar”, İsmail GÖRKEM’in “Türk Edebiyatında Ağıtlar”, Doğan KAYA’nın “Anonim Halk Şiiri” ve Yaşar KALAFAT’ın “Balkanlar’dan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları-I” adlı eserlerini esas aldık. Türk topluluklarını büyüklüklerine göre değil alfabetik sırayla verdik.

a) Azerbaycan Türkleri

Azerî Türkleri, halk edebiyatı ürünlerini en zengin bir şekilde yaşatan ve folklor ürünlerine sahip çı- kan konumuyla dış Türkler arasında önemli bir yere sahiptir. Azerbaycan’daki bu hassasiyet Kuzey Doğu Anadolu’da bulunan ve Azerbaycan’a sınır olan illerimize de yansımış durumdadır.
Azerî Türkleri ağıda “ağı” demektedirler. Ağıtlar, ölüm meydana geldiğinde güzel sesli olanlar tarafın- dan genç kızlar ve genç erkekler için ayrı okunmaktadır. Azerbaycan’da ölüm olduğunda kadınlar, ölümün yedici gününden kırkıncı gününe kadar, Perşembe günleri ölünün evinde toplanarak ağıcıların söyledikleri ağılarla birlikte ağlarlar. Ölü gençse ağılar sesli okunur… Ölünün kimsesi yoksa onun ağısını hayır sahibibiri okutur. (BALİ 1997: 50- 51)
Azeri kadınları ölüye ağlamaya çok önem vermektedirler. Ölünün sahipleri ağı adı verilen merasim

yaparlar. Bu merasime birçok kadın katılır. Ölünün bazı eşyaları kadın topluluğunun ortasına konur. Ka- dınlardan biri genellikle ölünün yaşlı bir akrabası hazin bir sesle şiir okur, veya çeşitli “bayatı”lar söyleyerek ölüye ağlamaya başlar. Yeni söylenen bu şiirler genellikle asıl ağlama şarkılarına hazırlık veya giriş mahiye- tindedir. Konu itibariyle de ölünün mevkiine, yaşına ve durumuna göre özellikleri tarif eder. Ağı meclisinde ilk ağlayan veya ağı meclisini idare eden kadını diğeri takip eder. Meclisteki diğer kadınlar da ağıcı kadına tempo tutar.

Bu merasimlerde yakın akrabalar genellikle saçlarını dağıtarak yüzlerini yırtarlar. Saç yolmak, göğüs ve yüzleri yırtmakla kişi, ölenin haline çok üzüldüğünü, ölen kişinin uğrunda ömrünü azaltmak istediğini anlatmaktadır. (GÖRKEM 2001: 57)

Azerbaycan ve Türkiye’deki ağılarda da ortaklıklar görülür. “Çoğu zaman özel ağıtçılar tarafından, ölen kimsenin sosyo-ekonomik durumu ve kişisel karakter özelliklerini yansıtan ağıtlar yakılır. Bu tür ağıtların içeriği de yine bir çeşit övgüdür. (YAVUZ 1995: 518)

Azeri ağıtları; yedi heceli, üçüncü mısraı serbest, üç mısraı kendi arasında kafiyeli, mani tarzında müs- takil dörtlüklerden oluşmaktadır. (BALİ 1997: 53) “Azerî ağıt geleneği içerisinde, kafiye ve vezni olmayan mensur ‘şîven’(yas)ler ile, dörtlük tarzında 7’li hece ölçüsü ve (aaba) kafiye şemasında söylenmiş ‘bayatıları’ bir bütün olarak mütalaâ etmek gerekecektir. (GÖRKEM 2001: 57)

b) Ahıska Türkleri

Asıl memleketleri Gürcistan’ın Ahıska eyaletidir. Ancak günümüzde Türkiye, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Rusya Federasyonu ve Ukrayna’da yaşamaktadırlar.

Bişkek’ te yaşayan Ahıska Türkleri’nde yas elbisesi diye özel bir elbise yoktur. Cenazelerde ağlatıcı yok- tur. Amasya Uzunoba’da yaşayanların cenaze evinde 3 gün bazen de 9 gün ocağa yemek konmaz. Komşula- rın getirdiği yemekler yenir. Cenazelerde mevtaya büyük ağıtlar yakarlar.

Ahıska Türkleri’nde ölünün 3, 9, 40 ve 52. günlerinde hatim okunur. Bazı ailelerse bu günlerde yemek verir ve mevlit okutur. Kurban bayramında ilkin ölünün kurbanı kesilir. Ölünün adına namaz kılındığı, oruç tutulduğu da görülür. (KALAFAT 2002: 188, 189, 190, 203)

c) Avarlar

Dağıstan’da yaşayan Avarlar’da ölümde mevta toprağa verilmeden önce üç gün içinde yemek verilir. Bu yemekler bazen mezarlıkta verilir. Bazen de poşetlerde hazırlanarak verilir. Buna “sadaka” denilmektedir. Avarlar’da erkekler kadınların cenazede yüz yırtmalarına mani olurlar. “sabır-sabır-sabır” denilir. Avarlar’da erkekler ağlamazlar. Bilhassa sesli kesinlikle ağlamazlar. Dağlarda Mavgihan(maihan) göz yaşıhanı, ağlatan kadınlar vardır. Bunların okudukları Dağıstan Edebiyatında bir edebi tür olusturmuştur. (KALAFAT 1998: 81-82)

d) Batı Trakya Türkleri

Batı Trakya Türkleri Osmanlı’nın son dönemlerinde ve bir hayli sıkıntı çekmiş, bir kısmı Lozan Antlaş- masıyla mübâdele yoluyla Türkiyeye gelmişlerdir.

Anonim halk şiirleri içinde ağıtlar da başlı başına önemi haizdir. Bilhassa geçmişte, ağıt yakma yaygın bir gelenek olarak yaşatılmıştır. (KAYA 1999: 326)

Bunların ağıt törenleri hakkında bilgi temin edilmemiştir. Bu ağıtlar, ölen şahısların adı ile ve “şarkı” adı verilerek tarif edilmiştir. Ağıt metinleri “lirik” karakterli ve “destan” türüne yakındırlar. Bunların 7, 8 ve 11 heceli olanları bir hayli fazladır. (GÖRKEM 2001: 61)

e) Başkurtlar

Başkurtlar çoğunlukla Başkurdistan’da yaşamaktadırlar. Başkurtlar Ural dağlarının güneyinde hayatla- rını sürdürmektedir. (AKAR-DENİZ-BİLECİK 1994: 209)

A. İnan, bir yağmur duası sırasında, imam ile orada hazır bulunan yaşlıların “matemli oldukları için” elbiselerini ters giydiklerine şahit olduğunu söylemektedir. (GÖRKEM 2001: 60)

f) Beltirler

Yenisey Türklerinden Sağaylara dahil olan bir oymak olup, günümüzde muhtar Hakas eyâleti içinde Yenisey Irmağının en verimli ve en güzel yaylalarında oturmaktadır. Bunlarda mâtem alameti olarak şunlar görülmektedir: “Beltirler ölüyü defnedip eve dönünce, onun dul karısının saçlarını çözerler ve saçlarının ya- rısından aşağısını keserler. Ölenin dul eşi, ancak yedi günden sonra saçlarını örebilir. (GÖRKEM 2001: 49)

g) Bulgar Türkleri

Bulgaristan’daki Türkler uzun bir zamandan beri Bulgaristan’da yaşamaktadır. Ancak zaman zaman Bulgaristan yönetiminin asimile etme politikası yüzünden çoğunun ismi Bulgarca’ya dönüştürülmüş, bir kısmı Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmış bir kısmı da televizyon dizilerine konu olan “Belene” kampları- na gönderilmiştir. Türkçe eserler yasaklanmış, Türkçe gazete ve dergiler kapatılmıştır.

“Ağıtlar, bir türkü olduğu içindir ki, Bulgaristan Türkleri arasında yaygın olan ve sayıları pek fazla ol- mayan türkü, ağıt olarak nitelendirilmekte ve incelenmektedir. Yaşlı insanların rivayetlerine göre çok eski zamanlarda, para karşılığı ölülerin ardından ağlayacak, sızlayacak, acıklı türkü söyleyecek kişiler tutulur- muş… Bu durum Bulgaristan Türkleri geleneklerinde klasik anlamda ağıt yakmanın var olduğunu işaret etmektedir.

Bugün Bulgaristan Türklerinin ağıt diye kabul ettiği ve söylediği halk edebiyatı ürünleri, söyleme ka- ideleri ve kafiye düzeni bakımından değil de içerik olarak ağıt unsuru taşımaktadır. “Arda boylarında” ağıt kabul ettiğimiz türküdür. (ERDİ 2002: 329-333)

Bulgaristan’ın Kızanıklık merkezinde bağlı olan Selvi ve Yenişar köylüleri, ölünün eşyaları ile elbiseleri- ni ortaya koyarlar ve bu şekilde ağlarlar; ağıt söylerler. (GÖRKEM 2001: 62)

 

Bulgaristan’ın Şumnu Türklerindeki cenazelerde yüz yırmak, yüze toprak atmak yoktur. Ayrıca yasta özel ağlatıcı bulunmaz. Cenazeden dönülünce cemaata yemek verilir. (KALAFAT 2002: 229- 239,241)

h) Gagauz Türkleri

Gagauzlar daha çok Ukrayna, Moldavya ve Romanya’da yaşamaktadırlar. Gagauzlarda ölüm olunca ölünün yanında mum yakılır. Ölüm olur olmaz yas başlar. Bu yüzden aynalar kapatılır. Gagauzlarda ölü üç gün yıkanmaz, ağıtçı çağrılır. Ölü gün döndükten sonra defnedilir. Bu esnada ölü evindeki taziyede kaliva ve Kolaç(ekmek) ile bir mum verilir. Bu ikram ölünün 3’ünde ve 40’ında da devam eder. (KALAFAT 2002: 271-273)

Gagauz Türklerinde ölü olduğunda birer hediye verilen özel ağlayıcı kadınlar toplanırlar. İki mum yakı- lır. Kadınlardan biri ölenin baş ucunda diğeri ayak ucunda oturur, acıklı türküler söylerler… Bu tür türküler acıklı olaylardan sonra yakılan lirik-epik türkülerdir. Gagauzlarda ölüm türküsü iki çeşittir:

1. Yaslar ve cenaze törenleriyle ilgili olanlar,

2. vasiyetnâme türküleri. İkinci türüne Gagauzlar “ağlamak türküleri” demektedirler. Gagauzların “li- rik-epik” karakterli bu türküleri, günümüzde, cenaze ve ölümle ilgili hadiselerden bağımsız sadece “lirik karakterleriyle sürmektedir. ” (GÖRKEM 2001: 61)

i) Hazara Türkleri

Hazara Türkleri Afganistan’ın kuzeyinde yaşamaktadırlar. Hazara Türklerinde ölümden sonra duyuru, defin ve yas dönemi başlar. Ölümden sonra ölü evinin kapısının başına kara bir bez asarlar. Ölü sahipleri de kara elbise giyerler. Kara giysi yerine göre 3,7 bazı yerlerde de 40 güne kadar giyilir. Kara, halk inançlarımız- da yasın, kederin ve matemin rengidir.

Ağıtlar, ölenin yakınlığına göre farklıdır. Ata, ana, koca, oğul, kız, her biri için ayrı ağıtlar vardır. Akra- balar ilk gün ağlayıp ağıtlar söylerler. Şehitin mezarı ölülerden farklıdır. Şehitin mezarının başına yeşil, kır- mızı veya her ikisi birden asılır. Ölünün üçüncü, yedinci ve 40. günlerinde yemekler yapılır, dağıtılır, çeşitli hayratlar yapılır. Kur’an-ı Kerim okunur. (KALAFAT 2002: 38- 40)

j) Karakalpak Türkleri

Karapapak Türkleri Azerbaycan, Anadolu ve Gürcistan’da yaşamaktadır. Gürcistan’ın Borçalı bölgesin- de ölen kişiye duyulan acıyı anlatmak için ölünün yakınları yüzlerini yırtar. Üzüntülerinin çok olduğunu anlatmak için yüzlerine toprak atarlar. Yaslı ailenin yakınları özel olarak küllüğe gider başlarına kül atar.

Cenaze evlerinde özel ağıtçı olmaz. Yaslı aile şık ve şuh giyinmez. Yaslı aile 40 gün tıraş olmaz. Dul kadınlar tekrar evlenmezler. Dul kadının çocuğu yok ise evlenebilir. Anadolu’daki ölen bir kimseye ait eş- yaların, zaman zaman sandıktan veya bohçadan çıkarılıp, onların başında ağıtla ağlama geleneği Borçalı Türkleri’nde de vardır. (KALAFAT 2002: 86, 87, 89)

k) Karay (Karaim) Türkleri

Kırım’da yaşayan Karay Türklerine Ruslar Karaim adını vermişlerdir. Karaylar’da ölümün olduğu gün, o evdeki saat durdurulur. Sobanın veya ocağın küllüğü açılır. Karaylar’da yas evinde yakın akrabadan erkek-ler, öncelikli yaş sırasına göre alçak sandalyelerde başları kapalı olarak otururlar. Akraba ve ziyaretçi sayısı kadar mum yakarlar.

Karay Türkleri’nde eskiden belirli sıyıtçılar (ağıtçılar) bulunmaktadır. Bunlar ağıtlarını tabutlama sıra- sında söyler. Cenazeden sonra yaslı evin halkı yedi gün evden çıkmaz. Bu aile 7 gün yemek pişirmez. Yemek ihtiyacını komşuları karşılar. Ölümünün birinci günü sıyıt(ağıt) ve ilahi okunur. Yastan, yedi günde çıkılır. 7. gün kadını kadın ve erkeği erkek dışarı çıkarır. Çıkarılanların sandalyeleri ters çevrilir. ( Kalafat 2002: 148,171,172)

l) Kaşkaylar

Kaşkaylar İran’da yaşamaktadırlar. “Kaşkaylarda yas töreninin müzikli kısmına devrik” adı verilmek- tedir. Bu kelime ile “düğün gibi mutlu bir olayın karşıtı belirtilmiş” olmaktadır. Şâyet ölen yaşlı ise, “devrik yerine,bu törenlerde atlı ve silahlı gösteriler yaparak”, “rahatlama ve sevinç” duyguları anlatılmış olmaktadır. (GÖRKEM 2001: 58)

m) Kazak Türkleri

Kazak Türklerinin çoğu Kazakistan’da yaşamaktadır. Kazakların bir kısmı da Özbekistan, Türkmenis- tan, Çin ve Moğolistan’da yaşarlar. (AKAR-DENİZ-BİLECİK 1994: 55)

Kazak Türkleri’nde ölümün olduğu gün ölü evindeki bütün yemekler kımızlar dökülür, dışarı atılır. Çadırda hiçbir yiyecek kalmaz. Bunlara “kan dolmuştur” inancı vardır. Ölüm evine ölenin yakın akrabaları at veya yiyecek getirirler.

Kazak Türkleri’nde ölünün yakınları 40 gün yas tutarlar. 1 yıl sonra yastan çıkılır. İnanca göre ölünün ruhu 40 gün gitmez. Bunun için 40 gün cırag(mum) yakılır ve öldüğü yere bırakılır. (KALAFAT 2002: 322- 323)

Kazaklarda ağıtlar ölen “insanı duyurmak (estirtüv)” ve “geride kalanları ferahlatmak (cubat uv)” için- dir. Ölen kişi yıldönümlerinde sadece ezgi ile(sözsüz olarak) de anılabilmektedir. Ezginin acı ve hüznü yan- sıtıcı olmasına dikkat edilir. Ferahlandırma (başsağlığı) ağıtlarında bir tür başsağlığı dilenir. Ağıtlar ezgili veya ezgisiz söylenebilir.

Ölen için söylenen ağıtlarda; ölenin yiğitliği, dürüstlüğü, başarısı, duygu ve düşünceleri dile getirilir. Sıbızgı, kopuz veya dombra eşliğinde söylenen ağıtlar da bulunmaktadır. Sovyetler Birliği bu gelenek büyük ölçüde kaybolmaya başlamıştır. (ÇINAR 1996: 61)

İslamiyetin kabulünden önce Kazaklarda ölü çıkan evin hanımı, cenazenin defninden sonra yüksek sesle ağlayarak yüzünü tırmalar. Komşu kadınlar da bu törene iştirak ederler. Cenaze evi olduğunu belirt- mek için matem işareti olarak evin önünde “siyah sancak” asılır ve bu eve “cüzi caralı, uyi garalı” (yüzü yaralı, evi karalı) denilir. Eskiden Kazaklarda yas işareti beyaz olmasına rağmen daha sonra bunun yerine siyah renk mâtem işareti olmuştur. Kazaklar İslamiyeti kabul ettikten sonra da bu gelenekleri sürdürmüşlerdir. (GÖRKEM 2001: 50)

Kazaklar ağıda joktav, koşuk, ırı köri[3] , coktav[4] , cır(ağıt), coktagon cır(ağıt şarkısı, ölüm ve yas tören şarkıları adlarını vermektedir.[5]

Kazaklar arasında ağıt söyleme şu sıra içinde yapılır: Koca ölmüş ise ağıt söyleyen karısıdır. Kadın ölmüşse büyük kızı, yoksa yakın kadın akrabalarından biri bu vazifeyi üzerine alır. Erkeklerden ancak, meşhur şarkıcılarla,hocalar, halk arasında tanınmış olan şahsiyetler için ağıt söylerler. Erkek çocuk veya kız ölmüşse bu işi anası yapar. (BALİ 1997: 55-56)

n) Kerkük Türkleri

Kerkük Türkleri Irak’ın kuzeyinde daha çok Kerkük, Erbil, Telafer ve Musul’da yaşamaktadırlar. Ço- ğunluğu Kerkük’tedir.

Kerkük Türkmenleri ağıda “sızlamag” ağıtçıya “sızlayan” derler. Türkmen kadını cenazede, hastalık hal- lerinde dar ve sıkıntılı zamanlarında, bayramın birinci gününün fecrinde, kabirlerin başında, duygularıyla başbaşına kaldığı sırada ve çocuğunu uyuturken çeşitli ağıtlar söylerler. (BALİ 1997: 59)

Kerkük Türkleri ağıtlarına “sazlamağ” sazlamağ işini yapan kadınlara da sazlıyan adını verirler. Sazlı- yanlar belirli bir ücret karşılığında bu işi yaparlar. Yas töreninde ölünün arkasından üç gün boyunca sabah- tan öğle vaktine kadar hayrat makamında ağıt söylerler. (TERZİBAŞI 1980: 6168)

Ölen kimseler gençse kazayla ya da zulme uğrayarak ölmüşse “şivan” adı verilen bir tören yapılır. Bu yas merasiminde Sazlıyan küçük sandalyenin başına çıkar ve sazlamağa başlar. Etrafındaki kadınlar da toplu halde bir daire teşkil ederler ve nakarat sayılan “hay vaş şere” diye birlikte yüksek sesle tempo tutarlar.

Kerkük Türklerinin yas törenlerinde kadınlar ağıt söyleyenin etrafında toplanır çi er çi er, her defasın- da bir çi kadın Sazlıyan’ın karşısına çıkıp göğüslerini döverler. Saçlarını yolup bileklerine sararlar. Kırmızı topraktan çamur(balçık) yoğurup başlarına sürerler. Bu çamur saçın fazla koparılmasını önler. Sazlıyan’ın karşısına çıkan kadınların kendilerini ağırca dövdükten sonra sırayı diğer çi e bırakırlar. Bu tören saatlerce sürüp gider.

Ağıt söyleyen kadın özel hayrat dörtlükleriyle ve bu dörtlüklere yaptığı özel ilavelerle ölüye karşı üzün- tüsünü belirterek onun çeşitli meziyetlerini sayar. Yasa gelen kadınlardan aldığı bahşiş miktarına göre onla- rın da ölülerinin meziyetlerini sayar. Ayrıca sazlıyanların dışında sesi güzel hanımlar da ağıt söylerler.

Kerkük Türkmenlerinde erkekler arasında ağıt söyleme geleneği Hasan-Hüseyin Şîvanı adlı anma tö- reni hariç pek görülmez.

Dinî Sazlamağ törenlerinden olan “Hasan-Hüseyin Şivanı” geleneği Şiî Türkmenler arasında her yıl Muharrem ayının birinci günü başlar ve on gün devamla akşamları toplu halde mescitlerde toplanırlar, yürüyüşler düzenleyip Türkçe mersiyeler okurlar. Mersiyenin onuncu günü Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi olayı temsilî olarak yapılır.

Sazlamağ geleneğini Kerkük’te yaşayan Hristiyan Türkmenler de devam ettirmektedirler. Onlar söyle- diklerine “sadlamağ” demektedirler. Yas törenlerinde Müslüman Sazlıyanları çağırdıkları da görülür. (TER- ZİBAŞI 1980: 61-68)

İslam Tarihinde Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi olayı halen önemini korumaktadır. Öyle ki Hz. Hüseyin’in şehit edilmesine sebep olan Yezid bin Muaviye; Ebu Süfyan hanedanı kadınlarının Hz. Hüseyin için üç gün ağlamalarını, mâtem tutmalarını emretti. Onlar da Hz. Hüseyin için üç gün matem tuttular. Feryat ettiler ve ağladılar. Yezid’in karısı da ağladı. (KÖKSAL 2003 : 219, 220, 234, 235) Hz. Hüseyin’in şehit edildiği Medine’de duyulduğunda bütün Medine kadınları her tara an feryada başladılar. Koparılan feryatlardan, Medine yerinden oynadı. O güne kadar bunun bir benzeri görülmemiştir. Ünlü tarihçi Asım KÖKSAL İbn Şîrîn’den şu bilgileri nakleder: “Kadınlar Yahya Aleyhisselamdan sonra, Hz. Hüseyin’e ağladıkları kadar hiç kimseye ağlamamıştır. ”

Hz. Hüseyin için bir çok yanık mersiyeler söylenmiş, ağıtlar yakılmıştır. (KÖKSAL 2003: 242, 243, 245)

o) Kıbrıs Türkleri

Kıbrıs Türklerine ait ağıt metinlerine bakıldığında bu ağıtların Batı Anadolu Zeybek türküleri ile Çukurova’nın İnce Memed’ine söylenen ağıtlar gibi “Eşkıya Türküleri” karakterinde oldukları görülür. Bu ağıtlar 7, 8 ve 11’li heceli; mani ve koşma tarzındadırlar. (BALİ 1997: 64-68) Kıbrıs’ta da Türkiye olduğu gibi “ağıt” ve “ağıt yakma” sözleri kullanılır. (KAYA 1999: 332)

p) Kırgız Türkleri

Kırgızlar, Tanrı dağları ve Pamir Dağları ve Pamir Dağları’nın karlı ve buzlu eteklerinde kurulmuş bir alanda yaşamaktadırlar. Ancak bazı Kırgızlar Türkiye’de bazıları ise komşu Türk Cumhuriyetlerinde yaşa- maktadırlar. (AKAR-DENİZ- BİLECİK 1994: 115)

Kırgızlardaki ağıt törenini o bölgeye gezi düzenleyen yas ve ağıt törenlerini gözlemleyen İngiliz gezgin omas William ATKİNSON’dan şu şekilde öğreniyoruz.

Sultan Darma Sırım son nefesini verir vermez, bütün Kırgızlar civardaki avullara dağılarak ölüm ha- berini yaydılar. Karıları, kızları ve diğer kadınlar yüzleri ölüye dönük ve diz çökmüş vaziyette mâtem ağıtını söylüyorlardı. Vücutlarını bir öne bir arkaya eğerek söyledikleri bu ağıt cenaze ve dinî merasimle ilgili bir karakter arz etmekteydi. (BALİ 1997: 55; DİYARBEKİRLİ 1972: 72)

Yine Manas Destanı’ndaki Almambet ölünce karısı Aruke “Aslanım, beni de beraber alıp götür; ben zavallıyı koynuna al” diye ağıt söyleyerek ağlar. Manas’ın önüne üç kız gelerek, yüzlerini yır,tıp ağıt söyle- meye devam ederler. Ağıtlar ve ağlamalar devam ederken, Manas şehit arkadaşlarını hatırlayarak yine ağıt söylemeye başlar. (İNAN 1992: 122)

Manas ölüm döşeğindeyken karısı eşi Kanıkey dostlarına haber gönderir. Haberci Acıbay’e haber ver: Manas’ın cenaze törenine açlar gelsin doyunsun, çıplak gezen öksüzler bu törene gelsin, dul kadınlar gelsin ‘manas öldü!’ diye ağlasınlar (İNAN 1992: 126).

Manas’ın öleceği haberini duyan Saykal kız karalar giyip, kam yutup atlı adamlarıyla hazin davul ve zurna sesiyle hareket eder. Saykal kızın kafilesindeki dokuz kız ile dokuz gelin ağıtlar söyleyerek Manas’ın obasına gelirler…

Manas’ın ölüm haberini duyan kırk yiğidi bağıra bağıra ağlarlar. Her yanı çığlıklar kaplar, Kanıkey yü- züne tırnaklarını batırır, saçlarını dağıtır, kanlı gözyaşı dökerek ağlar. Manas’ın bütün dostları toplanır. Ka- nıkey ağlaya ağlaya ağıt söyler. Sonra Manas’ın aşını verip yog törenini yaparlar. (İNAN 1992: 129)

Kırgız-Kazakların bazı boylarında kadınlar ağıt söyleyip ağlarken “coktav” söylerken ters oturur, yüzle- ri duvara bakar ve elbiselerini ters giyerler. (BALİ 1997: 55)

Kırgızistan’da yaşayan Karakalpak Türkleri’nde ölüm acısında günümüzde “yüz yırtmak” ve “başa top- rak atmak” uygulamaları yapılmamaktadır.

Cenazede de ağıt yakılır. “Yırcı (ağıtçı)” gelir, yas evinin ağlayıp deşarj olmasına yardımcı olur. Ka- rakalpak Türkleri’nde yas evinde “kara” ve “gökmavi” giyilir. Yas süresi iki yıl kadar sürer. Yas döneminde saçlar kesilmez, ancak örüklü saçlar açılır, dağıtılır. Ölenlerin eşyaları saklanır, yakınları bu özel eşyaya bakıp ağlaşırlar. (KALAFAT 2002 : 74-75)

Kırgızlar ağıtlara cır, coktav koşuk demektedir. Ayrıca ağıtlarla ilgili şu kelimeler kullanılmaktadır: Cır: Ağıt, kendi kendine söylenen şiir şarkı
Cok/çok: Yog, yas töreni
Coklama: Yoğlama, yas töreni yapma

Coktamak: Sağu sağmak, ölü için ağlamak
Koş-ma: Şiir söylerken sagu sağmak, ölüler için ağlarken onun iyiliklerini şiir ve melodi ile söylemek Koşak: Ölü veya gelinler için şiirle ağlama. (GÖRKEM 200: 53-54)

r) Kırım Türkleri

Halk Edebiyatı geleneğinin canlı bir şekilde yaşatıldığı Türk topluluklarından biri de Kırım Türkleridir. Çünkü yazılı edebiyat 1917’den sonra meydana gelmeye başlamıştır. (AKAR-DENİZ-BİLECİK 1994: 128). Kırım Türkleri ölüm haberini duyunca yasa uygun bir giysiyle ve başlarına geleneksel bir başlık takarak

veya bağlayarak (erkekler börk, şapka, takke v. b; kadınlar ise başörtüsü) ölen kişinin evine gelirler… Cena- zenin 3, 7, 40 ve 52 sini ve yılını yaparlar. Ölümden 40. güne kadar gün ve gece akrabaları müzik dinlemiyor, televizyon seyretmiyor, bayram günleri geçirmiyor, düğün yapılmıyor. Bazıları bunu bir yıl devam ettiriyor. Cenaze sonrasında cenazeye katılanlara yemek verilir. Un helvası yaparak evde olanlara ikram edenler de vardır. (AYDINGÜN 2004: 124-125)

Kırım Türkleri’nde cenaze namazı muhakkak başörtülü olarak kılınır. Başını örtmeden cenaze namazı kılınmaz, kılmak isteyen cemaattan atılır. Başını açık namaza yeltenen kimseye “Rus gibi oldun” denir. (KA- LAFAT 2002: 331, 334, 337)

Kırım Tatarları, ağıt karşılığı olarak “tagmag” kelimesini kullanmaktadırlar. Ağıtları ölünün yakın akra- baları olan kadınlar söylemektedir. Bazı köylerde ise, mesleği ağlayıcılık olan kadınlar bu işi yapmaktadırlar. Ölenin yaşına ve cinsine göre ağlama formüllerinde farklılıklar olmaktadır. Kırım Türkleri’nin ağıtlarında kısmen “destan” tarzının ağır bastığı söylenebilir.

Dobruca Tatarlarında ağıtları genellikle kadınlar söylerler. Cenaze avluda bulunduğu sırada, kadınlar evin içinde ağıt söylerler ve ağlarlar.

Bu ağıtlar genellikle 7, 8 ve 11’li hece ölçüsüyle söylenmişlerdir. Kıt’alarda belirli mısra sayıları ve kafi- ye şeması olmadığı gibi, bu ağıtlardaki mısraların arasında “nakarat” sayılabilecek unsurlar görülmektedir. (GÖRKEM 200: 60)

s) Kumuk Türkleri

Kumuklar Dağıstan’da yaşamaktadırlar. Kumuklar’ da yas evindeki ağlatıcı deyişler söyleyen kadına “Laylatıcı” veya “Zikra (Zikirci)” denir. Kumuklar’da ölü evinin sahipleri aş dökmezler. Aşı yas evinin yakın-ları pişirirler. Kumuk Türkleri’nde yas 40 gündür. Kırk günden fazla yas olmaz. Yasın 40’ıncı gününde yaslı tıraş olur veya ettirilir. Ölünün yakını olan kadınlar bir yıl boyunca siyah giyerler. Yas evinde neşeli bayram olmaz. Yaslı aile düğün derneğe gitmez. Siyah giyinmek, karalara bürünmek yaslılık alametidir. Kara renk ile kederlilik mesajı verilir. Ölünün ardından “un helvası” yapılır.

Kumuklarda ölü evinde cemaati ağlatana “sernap yılay” denir. (KALAFAT 2002: 123-124)

t) Nogaylar

Kuzey ka asya’da ve Dobruca’da yaşayan Nogaylar ağıtlara “bozlau/bozlaw” adını vermektedirler. Bu kelimenin “bozulmak” fiili ile münasebeti ortadadır. (KAYA 1997: 334)

“Dobruca Noğaylarında ağıtları ölenin yakın akrabaları olan kadınlar söylerler. Bazı Nogay köylerinde ağlayıcılığı meslek edinmiş “bozlavcı”lar da görülmektedir.

Bozlaw/mit/beyit/destan isimleriyle tanınmış olan ağıt, sagu, mersiye eleji türlerine denk olup, bu dört- lükler âdetâ bir gencin öldükten sonra iyiliklerini, ölümünden duyulan acıları dile getirmektedir. Bozlawlar ölü çıkan evlerde, mâtem toplantılarında söylenilip ağlanılan şiirlerdir. Bozlawlar âdeta ölenin ağzından söylenmektedir.

Bu tür ağıtlar ölen şahsın adıyla anılırlar. Hece vezninin 7’li ve 8’li kalıplarıyla söylenirler. (GÖRKEM 200: 56)

u) Özbek Türkleri

Özbekler üç Türk kavminin birleşmesinden meydana gelmişlerdir. Karluklar, Oğuzlar, Kıpçaklar. Bu üç kavmin izleri dillerinde de görülmektedir.

Modern Özbek edebiyatının kökleri Çağatay edebiyatına, diğer bir deyişle Ali Şir Nevâî, Babür Şah, Şîbânî Han ve Büyük Sûfi Ahmet Yesevî gibi sanatçılarla temsil edilen eski Türkistan Türk edebiyatına daya- nır. (AKAR-DENİZ-BİLECİK 1994: 143)

Özbek Türklerinin sözlü edebiyatının manzum yolla yaratılan türlerinden biri yıgı-yoglevlerdir. Yıgı- yoglevler, belirli bir ezgide matem törenlerinde söylenirler. Yıgı-yoglavı söyleyen kişiye yıgıçi, matem tutulan evde matem töreni bitene kadar oturur ve bu eve gelenlere, yıgı-yoglav söyler. Yıgı-yoglavın ana, baba, ço- cuk, ağabey, kardeş, abla ve kızkardeşin ölümü için söylenen türleri vardır.

Yıgı-yoglavın bir başka türü matem yar-yaridir. Bu, ergenlik çağına gelen ama evlenmeyen kız veya erkek vefat ettiğinde ağıtçı tarafından söylenir. Özbek Türkçesinde ağıta yıgı-yoglav, ağıtçıya: yıgıçi, matem türküsüne: matem yar-yari denmektedir. (KUÇKARTAY 2002: 511)

Afganistan’da yaşayan Özbekler ağıda “matemnâme” adını vermektedirler. Afganistan’da yaşayan Öz- beklerde ise yas töreni şöyledir:

“Bir ailede birisi vefât ettiği zaman, cenâze günü o ailenin evinin her tarafı süpürülüp temizlenir. Aile kadınları ve tâziye törenine katılacak kadınların hepsi temiz, beyaz elbise giyerler. Törene katılanlar tek tek kederli ailenin fertlerinin önünde oturup birer ikişer dakikalık ağıt söylerler. Bir de ağıtçılar var. Yas törenleri bu ağıtçıların okuduğu ağıtlarla başlar ve sona erer. İki üç saat süren törende, zaman zaman ağıtlar toplu şekilde de söylenmektedir. ” (GÖRKEM 200: 51)

 

v) Sagay Türkleri

Sagaylar Orta-Asya’da Altay dağlarından çıkan Abakan ırmağının sahilleri ile Sagay Bozkırlarında ya- şamaktadırlar. Eskiden Sagaylara Abakan Türkleri/Abakan Tatarları adı verilmekteydi. Sagaylar günümüzde Rusya’da muhtar Hakas eyaleti sınırları içinde yaşamaktadırlar. (GÖRKEM 2001: 49)

Sagaylarda da bazı diğer Türk topluluklarının yas alametleri görülmektedir. Özellikle Şamanist Sagaylar yas alameti olarak saçlarını kesmektedirler. (İNAN 1986: 197)

y) Türkmenler

Türkmenler daha çok Türkmenistan’da yaşamaktadırlar. Coğrafi olarak batıda Hazar Denizi ve doğuda Amuderya Vadisi arasında bulunmaktadırlar. (GÖRKEM 2001: 55)

Türkmenistan’ın her yerleşim yerinde ağıt söyleme geleneği vardır. Ağıtlarda genellikle yası tutulan in- sanın kişiliği ve meşguliyetleri, dış görünüşü, giyim kuşamı, kahramanlığı yetenekleri, şiirsel bir dil üslupla dile getirilir. “Yas aydını” da denilen ağıtlar 7 ve 8 hecelidir. (ÇINAR 1996: 95-96)[6]

Türkmen ağıtlarını kadınlar, ölen şahsın arkasından irticalen söylerler. Bunların kafiye ve dörtlük- leri sağlam olmamakla birlikte (aaba) şemasındadır. Türkmen ağıtlarında ağıt söyleyen kişi kendi hâlet-i rûhiyyesini bu şiirlerle anlatır; bu onları Anadolu ağıtlarından ayıran en önemli özellikleridir. (GÖRKEM 2001: 56)

z) Uygurlar

Uygur Türkleri, Çoğu Çin Halk Cumhuriyeti’ni Sincan, Uygur Özerk Bölgesi’nde yani Doğu Türkistan’da olmak üzere Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan topraklarında yaşarlar.

Uygurlar ağıt türü şiirlere “mersiye koşukları” adını verirler. Bunlar yas törenleri sırasında ölenin ya- kınları veya “mahalle cemaati” oluşturmaktadır. Bu tür şiirlerde ölünün çeşitli meziyetleri ve özellikleri dile getirilir. Bu şiirler, “destan” karakterinde 7 heceli ve dörtlükler şeklindedir.

Uygurların yas törenlerinde yasçılar (erler ve kızlar) bellerine beyaz kumaş bağlarlar; kadınlar bellerine beyaz kumaş ve başlarına beyaz örtü takarlar. Yasçılar kırk gün kırmızı elbise giymezler. Ölünün 7, 40 ve sene-i devriyesinde yemekli törenler yapılır. Sene-i devriyesinde yapılan yemekli törene, töreni duyan herkes gelir. Verilen bu yemeğe “ak-aş” denilir. Yasçıların hepsi de bu yemeği yiyerek, “mersiye koşuklarını okur ve ağlarlar. (GÖRKEM 2000: 50)

Meşhur söylemle Adriyatikten Çin Seddine değin uzanan geniş coğrafyada yaşayan Türklerin kullan- dığı sözcükler, deyimler, terimler, örf, adet, yaşayış, ölüleri uğurlayış, ağıt yakma vb. pek çok unsurlar ve ortaklıklar bir millet ama bir çok devlet oluşumuzun şaşmaz delilleridir.