Teketek Haber

HASTANE

HASTANE
14 Ağustos 2018 - 11:56

Ali AVGIN

Hayırdır inşallah, diye uyandığımdan beri, o gün elim hiç bir işe varmadı. İşyerime gelen dostlarımın,
−Seni biraz durgun görüyoruz, hasta mısın yoksa? demeleri, moralimi daha da bozuyordu.
Gördüğüm rüyanın etkisiyle olmalı ki, her şeyden ürkmeye başlamıştım. Sıkıntıdan yüreğim daralıyordu. Yakındaki camiden ikindi ezanı okunmaya başlayınca, biraz açılırım hem de moralim yerine gelir düşüncesiyle camiye gittim. Sünneti bitirip, farza geçmiştik ki, açık kalan bir cep telefonu, imamla birlikte caminin uhrevi sessizliğinde yankılanmaya başladı. “Ne anlayışsız adamlar var, adam camiye girerken telefonunu kapatmaz mı?” diye içimden iyice bir kızdım. Zaten kafam dalgındı, ancak secdeye vardığımızda kasap oyun havasının benim telefondan geldiğini fark edebildim. Secdedeyken hemen usulca kapatıverdim.
İkinci rekâta kalkmıştık ki telefonum gene çaldı. Oyun havası kaldığı yerden devam ediyordu. Yanımdakiler benden geldiğini anlamış olmalılar ki, namazı bozma ile bozmama arasında, yan yan bakmaya başladılar. Kimileri öksürme taklidiyle, kimileri de “Suphanallah” diyerek usulünce uyarmaya çalıştılar.
Namazın sevabından artık vazgeçmiştim. Zaten pek sık uğramadığım camiden bir an önce gitmek istiyordum. Telefonum birkaç defa daha çaldı. Her çalmasında onu bir hamur yumağı gibi elimde sıkarcasına kapatmaya çalıştım. Namaz biter bitmez de doğruca soluğu dış kapıda aldım.
İşyerime geldiğimde telefonum bir defa daha çaldı.
−Kim bu arayan? Nedir bu acele? Kırk yılda bir camiye gittim, rezil oldum? diye, somurdanarak açtım. Bir bayan,
−Kemal Bey siz misiniz? dedi. Kabalığımdan hiç taviz vermeden, sert bir üslupla
− Buyurun benim, ne var? dedim.
−Ben Üniversite Hastanesinden arıyorum, eşiniz olmalı galiba, trafik kazası geçirmiş, az önce acil bölümüne getirildi. Ameliyata alınacak. Bilginizin olmasını istedik.
“Hemen geliyorum, hangi bölüme alındı? Durumu nasıl?” diyebilmeyi çok isterdim, ancak şaşkındım. Bir an için hafızamdaki kelimelerin silindiğini hissettim. Bir daha hiç konuşamayacağımı sandım. Nasıl olduysa sadece “tamam” diyebildim.
Birkaç saniye içerisinde büyük bir deprem olmuştu. Dünya üzerime yıkılmış, yıkıntılar arasında nefes alamaz hâle gelmiştim. Ne yapacağımı bilemiyordum, bir ara öylece bakakaldım. Daha sonra ani bir refleksle arabamın anahtarını alıp, işyerimden nasıl çıktığımı hiç hatırlamıyorum.
Eşimi çok seviyordum. Daha dünkü gün, yakında doğacak bebeğimize kıyafetler almak için çarşıya çıkmıştık. İlk bebeğimizdi, kız olmasını çok istiyorduk. İlk öğrendiğimizde Allah dualarımızı kabul etti diye, sevincimizden o gece hiç uyuyamamıştık.
Arabaya bindiğimde kafam karmakarışıktı. Eşim nerede, nasıl bir kaza geçirmişti? Bebeğime bir şey olmuş muydu? diye düşünüyor, en kötü ihtimali aklıma dahi getirmek istemiyordum.
İşyerimden hastaneye gidebilmem için, dar sokaklardan geçerek ana caddeye çıkacaktım. Duvar diplerine park yapan araçlara küfrederek birinci sokağı geçtim. Gerçi çoğu kere ben de arabamı park yeri bulamadığımda oralara bırakırdım ya, neyse sonunun böyle olacağı hiç aklıma gelmezdi.
Sokağın ucundan hemen sağa dönüldüğünde az ileride ana caddeye çıkılırdı. Arabamla hızlıca caddeye çıkan bu dar sokağa girecektim ki, yan sokaktan hızlıca gelen bir otomobil de aynı yere benimle birlikte dönmeye teşebbüs etti. İkimiz de acele ediyorduk. Sokağa ancak bir araç sığabilirdi. Araçların tamponları neredeyse birbirine değmişti.

Geçiş hakkı karşımdaki aracın olmasına rağmen,
−Ne anlayışsız adamlar var! diyerek aracımdan hiddetle indim.
−Tabakhaneye yetiştirmeniz gereken bir şeyiniz yoksa, bana müsaade ediniz de yoluma gideyim. İşim çok acil! dememe rağmen, lüks arabasının içindeki siyah gözlüklü, keçisakallı adam, bana,
−Benim de acil işim var. Sen yol ver! demez mi? Zaten aklım gitmiş, kafam karma karışık, çatacak yer arıyorum. Arabamdan inip adamın üzerine tam yürüyecekken, çevreden geçen bir mahalleli araya girdi de adamı kurtardı. Keçisakalına değil de yaşına hürmeten “Lanet olsun sizin gibilere!” diyerek arabamı geriye aldım. Boşalan sokakta adam hiçbir şey demeden, yanımdan hızlıca uzaklaşıp gitti.
Hastane şehrin dışında, epeyce uzak bir yerdeydi. Eşimin durumunu çok merak ediyordum. Trafikte sürat limitini aşarak gittiğim yollarda, kırmızı ışık falan dinlemiyordum. Ta ki ekipler önüme çıkana kadar. Arabamı sağa yanaştırıp evraklarımı istediklerinde
−Eşim trafik gazası geçirdi, hastaneye yetişmek için sürat yapmak zorunda kaldım. Bir daha olmaz memur bey, dememe rağmen ceza yemekten kurtulamadım. Görevli memur makbuzunu bana uzatırken
−Eşinize geçmiş olsun, unutmayın ki o kazaları yapanlar, sizin gibi kurallara uymayan dikkatsiz sürücülerdir. Lütfen başkaların da bu acıyı yaşamaması için trafik kurallara uyalım, dedi.
Hastaneye vardığımda zaman hayli geçmişti. Ameliyathane önünde koridordaki kanepede, üzgün bir şekilde oturan kayın pederimle karşılaştım. Hemen yanına koştum. Bir an evvel bilgilenmek istiyordum. Neler oldu? Nasıl oldu? diyemeden,
−Allah onları bize bağışlasın, diyerek ağlamaya başladı. Ne olduğunu anlayamadan birbirimize sarılarak teselli olmaya çalıştık.
Az sonra ameliyathane önünde bir hareketlilik başladı. İlk önce bir hemşire hızlıca çıktı. Ardından yeşil renkli ameliyat kıyafetleriyle, başlığı ve ağzında beyaz maskesiyle doktor olduğunu zannettiğimiz biri çıktı.
Durumunu sormak için yaklaştığımızda, yanındaki hemşire,
−Birazdan doktor bey odasına sizi çağıracaktır. Lütfen bekleyiniz, dediğinde daha da heyecanlanmıştık. Yapacak bir şey yoktu. Beklemeye başladık. Aralanan kapıdan bir hemşirenin,
−Hasta sahibi, diye bizi içeriye çağırdığında, hemen koşarak içeriye girdik.
Doktor bey ağzından çıkarmadığı ameliyat maskesiyle önündeki kâğıtlara ha bire bir şeyler yazıp çiziyordu. Kayınpederimle dışarıda konuşurken doktorun biraz geç geldiğini söylemişti, o sebeple olsa gerek doktora hiç ısınamamıştım. Merakımı alamayarak sordum.
−Eşim hamileydi, hastamızın durumu nedir efendim? İnşallah ameliyat vaktinde olmuştur, demem dahi doktorun istifini bozmaya yetmedi.
İşi bitmiş olmalı ki, elindeki kalemi yavaşça masanın üzerine bıraktı. Yüzündeki maskeyi çıkardıktan sonra, gözlerimin içine bakarak, manidar bir şekilde;
−Evet, aracımla dar sokakta karşılaştığım anlayışsız adam bana biraz daha zaman kaybettirmiş olsaydı, bebeği kaybedebilirdik, dedi.
−Eyvah ben ne yaptım! diye haykırdığımda, o kişinin ben olduğumu, sadece ben ve doktor biliyordu.