Teketek Haber

MALATYA TARİHİ

MALATYA TARİHİ
19 Mart 2018 - 22:39

Miladın ilk yıllarında yaşamış olan ünlü Eski Çağ coğrafyacısı Amasyalı Strabon eserinde Malatya’nın Caterie ve Fırat Nehri arasında kurulmuş bir şehir olduğunu, Kommegene yakınında bulunduğunu, askerî bir garnizon halinde Romalı askerlerin yerleştirilmiş olduğunu yazmaktadır. Halkının Kappadokia halkından ayrı ve farklı olup bu bölgenin ormanlarla kaplı olduğundan söz etmektedir. Malatya’nın kurulduğu ovanın adının Caterie olduğunu yazan Strabon, bölgede 2 önemli kaleden söz etmektedir. Bunlardan birisinin Daskartum (Arapkir), diğerinin ise Tanrisa Kalesi olduğunu bildirmektedir.[1]

Malatya, İmparator Titus devrinde bir Roma lejyonuna karargâh oldu. Bu askerî kuvvete verilmiş olan ve daha ziyade cengâverlik vasıflarını belirtmesi lazım gelen ünvanın İmparator Marcus Aurelius zamanında bunların tamamiyle Hristiyanlardan mürekkep olması neticesinde, savaş meydanında düşmanlarının ilahi bir müdahale, gökten inen yıldırım ile imha edilmesi suretinde tenvil olunduğu malumdur. Procopius’e nazaran, Melitene Trajanus devrinde büyüyerek şehir haline geldi. Yani, muhtemel olarak tahkimat ile korundu. Diocletianus zamanında ehemmiyeti arttı. İmparator Cosntence’ın yaptırdığı surlar, 532’de İmparator Justinianus tarafından tamamlandı. Ve şehir III. Ermeniye’nin eyaletine merkez oldu.[2]

Roma İmparatorluğunun MS. 395 tarihinde ikiye ayrılması ile Malatya Doğu Roma’nın payına düşmüştür. Roma’nın doğu hududu MS 363 tarihinden 603 tarihine kadar Fırat Nehri’nin batı kıyısından geçmekte idi. Malatya gerek Romalılar ve gerekse Bizanslılar zamanında hudut şehri özelliğini taşımıştır. Bundan dolayı şehir, daima harp sahası içinde yer almıştır.[3]

Roma devrinde Malatya’nın önemi imparatorluğun hudutları yakınında yer almış olması ile izah edilir. Bu durumda Malatya I-VII asırlar arasında, bilhassa Sasani İmparatorluğu’na karşı bir hudut kalesi oldu. Sürekli hücumlara uğradı ve son olarak Jüstinyan’ın şehri kuvvetlendirmesinden yarım asır geçmemişken Malatya civarında büyük zaiyata uğramış bulunan I. Hüsrev tarafından intikam maksadı ile yıkıldı. VII. asrın ortalarından itibaren Fırat boylarında Roma İmparatorluğu’nun karşısına İslam orduları çıktı. Hz. Ömer devrinden itibaren halifelerin ülkesi ile Bizans topraklarını birbirinden ayıran bölgeye avasım adı verilmiştir. Avasım kelime anlamı ile “koruyanlar, istihkâmlar” manasına gelmektedir. Malatya asırlar boyunca elden ele geçti. Birçok defa tahrip edilmekle beraber yeniden canlanmak suretiyle sınırlar üzerindeki rolünün önemini kaybetmedi. Abbasi hilafetinin ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun kuvvetten düştüğü çağlarda zaman zaman bu ara bölgede kurulan geçici küçük devletlerin idaresine girdi.[4]

  1. yüzyılın ikinci yarısında Malatya çevresinde Danişmentliler ve Selçuklular ile Türk hakimiyeti belirdi. İleride Anadolu’yu yurt edinmek amacıyla bir keşif mahiyetinde olmak üzere Çağrı Bey öncülüğünde 1016-1021 yılları arasında Anadolu’ya akınlar düzenlendi. Bu akınlar ileride Anadolu’ya yapılacak olan ciddi seferler için Türklerin bu toprakları daha iyi tanımaları açısından son derece önemlidir. Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasından sonra Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, Selçuklu şehzade ve emirlerini Anadolu’nun fethiyle görevlendirerek bundan sonra Anadolu’ya yapılan Türkmen akınlarının devlet kontrolünde gerçekleştirilmesini sağladı. Böylece Anadolu’ya büyük kitleler halinde yönelen Türkmen kuvvetleri Doğu Anadolu’da etkili olmaya başladılar.[5]

Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasından sonra Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, Selçuklu şehzade ve emirlerini Anadolu’nun fethi ile görevlendirerek bundan sonra Anadolu’ya yapılan Türkmen akınlarının devlet kontrolünde gerçekleşmesini sağladı. Böylece Anadolu’ya büyük kitleler halinde yönelen Türkmen kuvvetleri Doğu Anadolu’da etkili olmaya başladılar.[6]

Türklerin ilerleyişini ve başarılarını doğudaki Bizans ordusunun engelleyememesi üzerine Bizans bölgeye yeni kuvvetler göndermeye başladı. Bunun üzerine Tuğrul Bey, devletin merkeziyetçi kudretini sağlamlaştırdıktan sonra bizzat kendisi Anadolu seferine girişti. Malazgirt önlerine kadar başarıyla ilerleyen Sultan, şiddetle kaleyi kuşattı. Ancak karşı tarafın ileri harekâta geçmesi ve kış mevsiminin yaklaşması üzerine kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Tuğrul Bey kendisi Anadolu’ya çekildikten sonra akınların devam ettirilmesi için Selçuklu şehzadesi Yakutî’yi görevlendirdi. Bizans’ın içinde bulunduğu iç karışıklıktan dolayı karşılarında onları durduracak güç bulamayan Selçuklu şehzadeleri ve Türkmen beyleri Anadolu’ya 3 koldan birden akınlarda bulundular. Bir kol Kars, Ani Kalesi’ni kuşatırken, diğer kol Malazgirt, Muş yörelerine akınlar yapıyordu. Yakutî’nin Azerbaycan ve Erran’dan sevk ettiği bir başka Selçuklu birliği ise Erzurum üzerinden Erzincan Kemah’a kadar ilerlemişti.[7]

Bu birliğe bağlı kuvvetlerden olan Emir Dinar komutasındaki Türkler, Kemah, Arapgir üzerinden Malatya önüne geldiler. Selçuklular, o devirde Anadolu’nun en zengin şehirlerinden birisi olan Malatya’da altın, gümüş, çeşitli mücevherler ve değerli kumaşların bol olduğundan haberdarlardı. Sayıları yaklaşık 3000 kadar olan Türk kuvveti Malatya’ya geldiklerinde karşılarında savunmasız bir şehir bulmuşlardı. Rumlar, Araplardan şehri aldıklarında surlarını tahrip etmişler ve bu şekilde bırakmışlardı. Türklere karşı az sayıda Bizans atlı birliği şehri savunmaya çalıştılarsa da mukavemetin zor olduğunu görerek kaçtılar. Böylece büyük bir direnişle karşılaşmaya Türkler, kolaylıkla şehre girdiler (1058). Bizans İmparatorluğu’nun bu esnada batı ile meşgul olması nedeniyle doğu topraklarının ihmal edilmiş olması Türklerin kolayca Malatya’yı ele geçirmesini sağladı. Burada bir süre kalan Türk kuvvetleri, ele geçirdikleri ganimetler ile şehirden ayrıldılar.[8]

Selçuklu ülkesine gitmek için yola çıkan Emir Dinar, mevsimin kış olması üzerine bir müddet Hanzit bölgesinde kalarak orada ordugâh kurdu. Malatya’nın intikamını almak üzere Türkleri takip eden Bizans kuvvetleri onlara yaklaştıklarında savaşmaya cesaret edemeyip geri döndüler. Hanzit bölgesinde kışı geçiren Türkler, havaların ısınmasıyla buradan hareketle Muş bölgesine gelerek Sasun yakınlarında bulunan yerlere akın düzenlediler. Bunun üzerine bölgenin hakimi olan Ermeni Prensi Tornik’in topladığı Ermeni askerlerinin saldırısına uğradılar. Bir gün boyunca süren mücadele neticesinde bozguna uğrayan Selçuklu kuvvetlerinden pek çoğu hayatını kaybetti. Ölenler arasında Emir Dinar’ın da bulunduğu rivayet edilmektedir.[9]

1059 yılında Sultan Tuğrul’un buyruğuyla Horosan Saları Kapar, Kicaçiç ve Sabuk adlı Türk emirleri Anadolu’ya Selçuklu akınlarını devam ettirdi. Bu akınlar sırasında Emir Sabuk ve Emir Kapan, Sivas önlerine gelmiş ve surları bulunmayan şehre kolayca girmişlerdir. Emir Sabuk ve Horosan salarının kumandasında ileri harekâta devam eden Selçuklu birlikleri Fırat Irmağı boyunca ilerleyerek Malatya ve Şebinkarahisar bölgesine akınlarda bulundular.[10]

Bizans İmparatoru X. Konstantin Dukas, Türklerin Doğu Anadolu’daki akınlarının hızla artmasından ve elde ettikleri başarılardan endişe ederek derhal harekete geçti. Bunun üzerine İmparator, Doğu Anadolu’daki Türk faaliyetini durdurmak amacıyla General Pankoras’ı bölgede görevlendirdi. Pankoras, bu sırada elde ettikleri ganimet ve tutsaklar ile Erran ve Azerbaycan’daki kışlaklarına dönmekte olan Selçuklu kuvvetlerine saldırdıysa da mağlup olmaktan kurtulamadı. Bu girişiminde başarısız olan Dukas, Türklerin adeta sursuz vaziyette bulunan Malatya’ya ve Sivas’a kolay girmeleri üzerine bu şehirlerin surlarının ve hendeğinin onarılması için doğu eyaletleri valilerine emir verdi. Bu emri duyan aslen Malatyalı ve ebeveynleri Malatya’da gömülü olup, İstanbul’da ikamet eden bazı ileri gelenler, emirnameyi alıp Malatya’ya geldiler. Bunların çoğunluğu Ortodoks Süryanilerden oluşmaktaydı. Böylece 1061 yılında Malatya’nın surları ve hendeği kısa sürede yeniden inşa edildi. S. Mihail, bu tarihlerde Malatya’da vali olarak Krinotes’in bulunduğunu kaydetmektedir.[11]

İmparator Dukas’ın Türk akınlarına son vermek için Bizanslı generalleri görevlendirerek ve bu akınlardan korumak amacıyla Bizans şehirlerini tahkim ettirerek aldığı tedbir Türkleri durduramadı. Bilakis, Tuğrul Bey ölümüne kadar bu akınların sürdürülmesinden yana bir siyaset izlemiş, ondan sonra sultan olan Alparslan da Türk akınlarını hızla devam ettirmiştir.[12]

Doğu Anadolu’da Diyarbakır’a kadar başarılı fetih hareketlerinde bulunan Alparslan, Anadolu’da fetih hareketlerini sürdürmeleri için Hacip Gümüştekin ile beraberinde Afşin, Ahmetşah ve daha bazı Selçuklu emirlerini görevlendirdi. Bu beylerin komutasındaki Türkler, Bizans’ın doğu sınırında ilerleyerek, Fırat’a kadar geldiler. Önlerine çıkan kuvvetleri mağlup ederek, büyük ganimetler elde ettiler. Gümüştekin ve Afşin hareket üsleri Ahlat’a geldiklerinde aralarında çıkan bir anlaşmazlık yüzünden ihtilafa düştüler ve Afşin, Gümüştekin’i öldürdü. Alparslan’ın kendisini cezalandıracağından korktuğu için Sultanın yanına gitmeyen Afşin, batıya doğru akınlarını devam ettirerek, Malatya’ya kadar ilerledi. Her ne kadar Dukas, Malatya’nın surlarını tamir ettirerek Türklere karşı tedbir alsa da Afşin komutasındaki birlikler, buradaki Bizans kuvvetlerini yenilgiye uğrattılar. Ölümden ve tutsaklıktan kurtulabilenler güçlükle Malatya Kalesi’ne kaçtılar. Afşin ve kuvvetleri Tohma ırmağı vadisi boyunca ilerlediler. Burada ciddi bir mukavemet ile karşılaşmadan Kayseri’yi geçici olarak ele geçirdiler. Buradan Konya istikametinde İç Anadolu’ya kadar akınlarını sürdürdüler. Afşin, Anadolu’da ele geçirdiği çok sayıda ganimet ve tutsakları satmak için Toros Dağları’nı aşarak Halep’e geldi. Burada bir yıl kaldıktan sonra Antakya üzerine yürümüş ve buralarda akınlarda bulunmuştur.[13]

Bütün bu Selçuklu akınlarını önlemek amacıyla doğu orduları komutanlığına atanan Nikephoros Botaniates tahrip edilen kaleleri onartmak için görevlendirildi. Nikephoros Botaniates, bunun üzerine Sivas, Malatya, Divriği ve tahrip olan diğer yerleşim yerlerinin kalelerini tamir ettirip kuvvetlendirdi. Bu arada Alparslan’dan kendisini affettiğini bildiren bir mektup alan Afşin, Sultan’ın huzuruna çıkmak üzere almış oldukları toprakları bırakıp geri çekilmek zorunda kaldı (1068).[14]

Gittikçe artan Türk akınları Bizans sarayında endişe uyandırmaya başlamıştı. Bizans’ın yeni İmparatoru Romanos Diogenes imparator olur olmaz bu akınları durdurmaya ve Anadolu’daki Türk yerleşmelerini engellemek amacıyla Anadolu’ya sefere çıkmaya karar verdi. Topladığı büyük bir ordu ile önce Suriye’nin kuzeyine gelen imparator Halep yakınlarında karargâh kurdu (1068). Burada Bizans kuvvetleri ile Türkler arasında meydana gelen şiddetli çarpışmalarda her iki taraf da ağır kayıplar verdi. Ancak bu sırada İstanbul’a dönmek zorunda kalan Romanos Diogenes bu seferden hiçbir sonuç alamadı. İmparatorun İstanbul’a dönmesinden bir süre sonra Selçuklu kuvvetleri doğu ve güneydoğu bölgelerinde yeniden akınlara başladılar. Bu akınları önlemek üzere Romanos Diogenes’in gönderdiği kuvvetlerin Türkler karşısında başarısızlığa uğraması imparatoru tekrar harekete geçirdi. Bir kez daha Anadolu’ya sefere çıkmaya karar veren Romanos Diogenes Malatya’ya bizzat önem vererek, Ermeni komutan Philaretos komutasındaki bir orduyu da Sivas’a gönderdikten sonra üçüncü ordu ile kendisi harekete geçti. İmparator, Harput civarına geldiğinde Selçuklu kuvvetleri Malatya’ya saldırarak, Philaretos’u mağlup etmişlerdi. Ermeni komutan kalan az sayıdaki asker ile kaçarak Bizans İmparatoru’nun yanına gitti.[15]

Nitekim Türk akınlarını önlemek ve onları Anadolu’dan çıkartmak amacıyla yola çıkan Romanos Diogenes, ordusu ile Malazgirt’e hareket etti. 26 Ağustos 1071 tarihinde yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi’nde Sultan Alparslan komutasındaki Selçuklu kuvvetlerine mağlup olmaktan kurtulamadı. Böylece Bizans’ın son mukavemet gücünü kıran Türklerin Anadolu içlerine ilerlemeleri ve Anadolu’yu Türk yurdu haline getirmelerini önleyecek hiçbir engel kalmadı. Malazgirt zaferinin ardından Bizans ile yapılan anlaşmanın kısa bir süre sonra hükümsüz kalması üzerine Sultan Alparslan, Selçuklu ve Türkmen beylerine Anadolu’nun fethi için emir verdi. Bu emirle birçok Selçuklu emir ve Türkmen beyleri Anadolu’ya yöneldiler. Bizans ordusunun Malazgirt’te büyük bir yenilgiye uğraması ve devletin içinde bulunduğu iktidar mücadelesinden kaynaklanan siyasi bunalım nedeniyle bu beyler, Anadolu’da güçlü bir direniş ile karşılaşmadılar. Bununla birlikte karşılarında ekonomisi çökmüş, harap vaziyette, nüfusu azalmış bir ülke buldular. Bizans’ın baskıcı dini ve iktisadi idaresinden bunalan birçok şehir ve kasaba halkı da devletlerine destek vermek şöyle dursun, Türklere karşı hiçbir direniş göstermeyerek onlara kapılarını açtılar. Alparslan bu beylerden Artuk Bey’e Mardin, Diyarbakır, Malatya, Harput ve civarını ikta ederek bu bölgeyi fethetme emri verdi. Artuk Bey Anadolu’da Yeşilırmak-Kızılırmak havzalarını aşarak Sakarya’ya kadar ilerledi. Ancak Alparslan’ın ölümünden sonra Melikşah ile kardeşi Kavurd arasında ortaya çıkan taht mücadeleleri üzerine Artuk’un geri çekilmek zorunda kalması nedeniyle fetihlerin tamamlandığı anlaşılıyor.[16]

[1] Oğuz, age, s.64.

[2] Oğuz, age, s.65.

[3] Oğuz, age, s.37.

[4] Oğuz, age, s.106-107.

[5] Claude Cahen, Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, E Yayınları, İstanbul 1994, s.82-83.

[6] Aristakes Lastiverte, History, İng. Çev. R. Bedrasian, New York 1985, s.86-89.

[7] Cahen, “Türkler’in Anadolu’ya İlk Girişi (XI. yüzyılın 2. Yarısı)”, Çev. Yaşar Yücel-Bahaeddin Yediyıldız, Belleten, LI/201, 1987, s.1385-1386, Tamara Talbot Rice, The Seljuks in Asia Minor, London 1961, s.35.

[8] Michael Angold, Byzantine Empire (1025-1204), New York 1994, s.41, Vryanis, The Decline of Medieval Hellenism in Asia Miror and the Process of Islamization from the Eleventh Through the Fifteenth Century, California 1971, s.18.

[9] Ali Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, TTK, Ankara 1990, s.5-6.

[10] Michaelis Attaliote, Historia, Bonn 1853 ,s.78, , Ionnes Skylitzae, Historia, Nşr. I. Bekker, Bonn 1839.

[11] Skylitzae, age, s.64.

[12] Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK, Ankara 2000,  s.57-58.

[13] M. Altay Köymen, Alparslan ve Zamanı, İstanbul 1972, s.41, Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayinamesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, TTK, Ankara 1987, s.135-136, Ali Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları, Afşin, Atsız, Artuk ve Aksungur, TTK, Ankara 1990, s.18-19.

[14] Skylitzae, age, s.654, Attaliate, age, s.95-96.

[15]Mikhail Psellos’un Khronographiası, Çev. Işın Demirkent, TTK, Ankara 1992, s.226.

[16] Salim Koca, Türkiye Selçukluları Tarihi II, Malazgirtten Miryakefelon’a (1071-1176), Karam Yayınları, Çorum 2003, s.29-41, Georgios Nakracos, Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni, Çev. ibrahim Orsuoğlu, İstanbul 2005, s.34, Reşidüddin Fazlullah, Câmiu’t-Tevârih, II/5, TTK, Ankara 1999, s.33,38-39.