Maraş Bizanslılar tarafından “Germanicia”, Ermeniler tarafından “Germanig”, Garplı vakanüvisler tarafından “Marésie”, Guillaume de Tyr tarafından “Mares” adıyla zikredilmiştir.[1] Maraş ve bölgesine Selçuklular ilk olarak Türkiye Selçuklularının kuruluş yıllarında, Süleyman Şah döneminde 1085-86’lı yıllarda gelmişler ve bölge Emir Buldacı adında bir Türk komutan tarafından(1086) Selçuklu hâkimiyetine alınmıştır. Emir Buldacı, 1086-1097 yılları arasında Maraş ve Elbistan bölgesini de içine alan yarı özerk bir beylik kurmuştur.[2] Süleyman Şah döneminden sonra Selçuklu tahtna çıkan Sultan I. Kılıçarslan (1092-1107) döneminden itibaren de Maraş ve Elbistan yöresine Maveraü’n-Nehr ve Horasa’dan getirilen Türkler yerleştirilmeye başlanmıştır. Ancak çok geçmeden Maraş, Göksun ve Elbistan 1097 yılında bölgeye gelen Haçlıların eline geçmiştir. Haçlıların bir kolu Toros geçitlerini aşarak Çukurova üzerinden Antakya’ya doğru ilerlerken, diğer bir kolu da Kayseri-Sarız-Göksun üzerinden Maraş bölgesine geldi. Haçlı ordusunun esas kısmı bu yol üzerinden ilerlemişti.[3] Onların ilerlediği bu güzergahtaki Türkler daha güvenli alanlara çekilirken, onlardan boşalan yerlere de Ermeniler dolmuştu. Maraş’ta ikiye ayrılan Haçlıların bir kısmı Urfa’ya doğru ayrılırken, diğer kol Antakya’ya ilerledi. Buraya gelen Haçlılar, Maraş’ta bir senyörlük, Elbistan’da ise bir prenslik kurmuşlardır. Ayrıca, Haçlılar daha önce Bizans’la yaptıkları anlaşma gereği Maraş’ı terk etmediler. Ermeni asıllı Thatul adlı Bizans’ın eski bir komutanını vali yaparlarken, bir de piskoposluk merkezi kurdular. İmparator Alexios, bir süreliğine burayı ele geçirdiyse de Haçlılar tekrar ele geçirdiler. Bu dönemler, Maraş tarihinin çok karışık dönemleri olup, şehir sürekli olarak Selçuklular ile Haçlılar arasında sık sık el değiştirmiştir.[4] Başlangıçta haçlılar, Ermenilerle ittifak yaparak Türklere karşı saldırmışlar, ancak Selçuklular karşısında dayanamayacaklarını anlayınca da bölgeyi Urfa Haçlı Kontluğuna bağlamışlardır. `Her ne kadar I. Kılıçarslan 6 yıl sonra 1103 yılında Elbistan ve Maraş’ı Haçlılardan geri aldıysa da 1107 yılında vefat etmesinden sonra bölge tekrar Haçlıların eline geçmiştir. Ancak takip eden yıllarda pek çok defa Haçlılar ile Selçuklular arasında el değiştirmiştir. [5]
Maraş’ın yaklaşık kırk yıl boyunca fasılıl da olsa Haçlıların hakimiyetinde kaldı.[6] Haçlıların elinden tekrar ne zaman Selçukluların eline geçtiği tam olarak belli değildir. Osman Turan, 1119 yılında Malatya sultanı I. Kılıçarslan’ın oğlu Tuğrul Arslan adına atabeyi Emir Belek, Ceyhan ve Elbistan bölgelerini ele geçirdiğïni yazar.[7] Başka araştırmalar ise Emir Belek’in en erken 1125 yılında, asker toplayıp Franklara karşı yürüdüğünü söylemektedir. [8]
1137 yılında Danişmendli Emir Gazi’nin oğlu Sultan Mahmud (Muhammed) büyük bir ordunun başında olduğu halde Maraş memleketine geldi ve Keysun şehrine karşı yürüyüp, bağbozumu mevsiminde köyler ile manastırları tahrip etti. Şehre karşı karargah kurup altı gün kaldı, fakat ne istihdam yaptı ne de mancınık kurdu. O, orada sadece sakin bir şekilde oturup, nehrin suyunu kesmek, bahçeleri bozmak, öteye beriye akınlar yapmak ve ganimet biriktirmekle yetindi. Günden güne hücumu bekleyen şehir halkı bu durumdan bezgin hale düştü ki bir gece dış suru terk etti.[9] Böylece Maraş, yaklaşık kırk yıl boyunca Haçlıların elinde kalmış ve 1136 yılında da Hıristiyanların elinden Danişmendlilere geçmiştir. [10]
Esasen, Sultan Mesud’u etkisi altında tutan Danişmendli Emir Gazi’nin 1134’te ölümünden sonra rahatlayan Sultan Mesud’un, miras davası yüzünden kayın biraderi Melik Muhammed ile arası açılmış, ancak hızla gelişen Bizans tehlikesi karşısında 1137’de yeniden bir Selçuklu-Danişmendli ittifakı gerçekleştirilmiştir. Topraklarını yakıp yıkarak geçen Bizans İmparatoruna kızgın olan Mesud, hem Bizans İmparatoru’nun Zengilerle mücadelesinden istifade etmek, hem de bu şekilde Şeyzer’i savunan Müslümanlara dolaylı olarak destek vererek rahatlatmak maksadıyla Çukurova topraklarına girdi. Adana’yı ele geçiren Mesud, buranın halkını Malatya’ya götürdü. İmparator Yuannis’in Çukurova’ya geri dönmesiyle geri çekilen Mesud, İmparator’un ülkesine döndüğünde tekrar Göksun mıntıkasına girdi ve oradan Maraş’a geçti. 1138’de Haçlıların elinde bulunan bölgeden pek çok esirle geri döndü.
Sultan Mesud Bizanslılarla meşgul iken Melik Muhammed Malatya’da yerleşmiş olan kardeşi Aynu’d-Devle ile mücadele halinde idi ve onu mağlup ettikten sonra elinden Elbistan’ı aldı ve Ceyhan bölgesini zaptetti. Aynu’d-Devle önce Hanzit (Malatya yakınına)’e çekildi. Oradan Amid’e ve böylece memleket memleket dolaşarak nihayet Jocelin’e iltica etmek mecburiyetinde kaldı. Melik Muhammed’in bu seferi Türklerin Haçlılara ait Göksun’a kadar akınlarına imkan verdi. Sultan Mesud, imparatorun dönüşünü müteakip 1138 yılında Haçlılara ait Maraş bölgesine girerek düşman köylerini yaktı ve halkını esir aldı.[11]
Bütün bu başarılara rağmen Selçukluların Orta Anadolu’ya çekildiği dönem kayınbirederi Muhammed’in 1142’de ölümüne kadar devam etti. Muhammed’in ölümünden sonra Danişmendli ülkesinin üçe ayrılması ve güç dengelerinin kendi lehine gelişmesiyle Mesud, Zünnun’u himaye ederek, Danişmendli yönetimine dahil olmayı hedefledi. Mesud’a karşı ittifak oluşturan Muhammed’in kardeşleri Aynüddevle ve Yağıbasan, Elbistan’ı zaptettiler ve Ceyhan bölgesine hakim oldular. Bunu haber alan Sultan, Yağıbasan’ın bulunduğu Sivas üzerine yürüyerek onu dağlara kaçırdı ve Sivas’ı aldı.[12]
[1] Urfalı Mateos, a.g.e., s. 204n.
[2] Gökhan, a.g.e, s. 102.
[3] Willermus Tyrensis, Haçlı Kroniği: Başlangıçtan Kudüs’ün Zaptına Kadar, trc. Engin Ayan, İstanbul 2016, s.138.
[4] İlyas Gökhan, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine…, s. 103-104.
[5] Bkz. Muharrem Kesik, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi, Sultan Mesut Dönemi(1116-1155), Ankara 2003, s.35, 56.
[6] Birinci Haçlı seferi boyunca Haçlıların Maraş bölgesindeki faaliyetleri hakkında bkz. Willermus Tyrensis, Haçlı Kroniği: Başlangıçtan Kudüs’ün Fethine Kadar, trc. Engin Ayan, İstanbul 2016, 130, 138, 150, 153, 161.
[7] Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 2013, s. 189.
[8] Harput, Dersim ve Halep emirliklerinde buluna ve Haçlılara karşı yaptığı savaşlar ile ün kazanan Halep Emiri Belek, önce Haleb’e geldi, birkaç gün sonra da bir Müslüman şehri olan Membic beldesinin üzerine yürüdü. Kaleye karşı mancınıklar kurdurup, şiddetle dövmeye başladı ve halkı büyük ızdıraplara maruz kıldı. Kalede bulunan emir, Frankların kontları olan Josselin’e ve Gedoffroy’a adam gönderip onlardan yardım istedi. Emir yardım gördüğü takdirde şehri Josselin’e vereceğini vaat ediyordu. İki Frank reisi, Josselin’in toplamış olduğu Frank ordusunun bakiyyesiyle beraber onun yardımına geldiler. Delük, Ayıntab ve Raban kontu olan Mahi de oraya geldi. Emir Belek bunların geldiğini haber alınca Membic şehri yakınında onlarla karşılaştı. Çok şiddetli bir muharebe vuku buldu. Müslümanlar malup oldular, çünkü Müslüman askerleri pek çok Franklar da bilakis çok azdılar. Önce Franklar galip geldiler ve Türkler geri püskürtüldü. Hıristiyanlar, Müslüman ordusunun bir cenahını firara mecbur kıldılar. Josselin de diğer cenahtaki askerleri kılıçtan geçirmeye başladı. Fakat Türk ordusunun bir kolu, Maraş kontunu ve Josselin’in güzide askerleri ile diğer bir çok frank muhariplerini çember içine aldılar. Bunlar orada şehit düştüler. Bunu duyan Josselin muharebe meydanından kaçtılar. Bu zaferden sonra Membic üzerine yürüyen Belek, zafer sevinci ile zırhını çıkarmıştı. Fakat kaleden gelen bir ok ile öldürücü suretle yaralandı. Belek, İlgazi’nin oğlu Timurtaş’ı yanına çağırıp devletinin idaresi ile bütün topraklarını ona tevdi etti. Bkz. İbnü’I-Esir, el-Kamil, X (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, s. 267, 299, 319·320, 464, 468-469, 483, 488-489; Wllermus, 150-151;Mükrimin Halil Yınanç, “Belek”, iA, ll, 468-473; Coskun Alptekin, Belek b. Behram, DİA, c.V, s.402-403.
[9] Urfalı Mateos, a.g.e., s. 287.
[10] İlyas Gökhan, “XIII. Yüzyılda Maraş”, S.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, S. 13, Konya 2005, s. 191-192.
[11] Turan, a.g.e., s. 201.
[12] Ali Üremiş, Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası, Ankara 2005, s. 85-87.