Giriş
Mevlana, bütün eserlerinde insanlığın üstün özelliklerini öne çıkarıp; gerçek anlamda insan olma şuurunu, kendisiyle, yaratıcısıyla ve toplumla barışık, güzel ahlâk sahibi, mutlu insan olmanın reçetesini vermiştir. Günümüzde evrenselliği dünyaca kabul edilen bu seçkin veli, sekiz asır boyunca Anadolu insanına rehberlik etmiş, Türk toplumuna dinamizm kazandırmış, eserlerindeki düşüncelerle asırlar boyunca milletimizin beslendiği temel bir kaynak olmuştur[1].
Tüm dünyada büyük bir merak ve ilgiyle takip edilen Mevlevilik öğretisi, günümüzde insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu kardeşlik, barış ve uzlaşı mesajlarını içermesi bakımından büyük bir öneme sahiptir. Bugün tarihinde Mevleviliğe yönelik hiçbir iz bulunmayan yerlerde dahi bu öğreti ve zuhurları ortaya çıkartılmaya gayret edilmektedir. Şüphesiz topraklarında daha önce Mevlevilik ile tanışmış olan yerlerde yapılacak çalışmalar, bu kutsi öğretinin daha derinden hissedilmesini sağlayacaktır. Biz de bu çalışma ile kökleri Selçuklu dönemine dayanan Mevleviliğin, Kahramanmaraş ile olan ilgisi ve yapılabilecek çalışmalara ilişkin görüşlerimizi sunuyoruz.
Mevlana Celaleddin-i Rumi’ye Kısa Bir Bakış
Bugün Afganistan’ın sınırları içerisinde yer alan Horasan, Belh’te 1207 yılında dünyaya gelen Mevlana Celaleddin-i Rumi, “Bilginlerin Sultanı” unvanlı babası ve ailesiyle geldiği Konya’da, dünyanın en önemli düşünürlerinden birisi olma kapısını açmıştır.
Mevlânâ, Mesnevî’de kendisini Muhammed b. Muhammed b. Hüseyin el-Belhî olarak tanıtır. Mevlânâ’nın lakapları ise Celâleddin ve Hüdavendigar’dır. Rûmî ismi ise hayatının büyük bölümünü geçirdiği Anadolu’dan dolayı kendisine verilmiştir. Mevlâna’nın âlim, mutasavvıf ve aristokrat bir aileden gelmesi o günün şartlarında iyi bir eğitim almasına vesile olmuştur. Bilginlerin sultanı unvanlı babasının vefatından sonra, babasının etrafındakiler, Mevlana’yı onun varisi olarak görmüşlerdir. Menâkıbu’l Ârifîn’de söylendiğine göre, Mevlana babasının ölümünden iki sene sonra, zahiri ilimlerdeki bilgisini artırmak ve kemalini daha ileri götürmek için Halep’e, ardından Şam’a gitmiştir; Anadolu’ya döndükten sonra, fıkıh ve diğer şer’î ilimler ile alakalı dersler vermiştir[2].
Şems’le karşılaşmadan önce ilim, zühd, takva ve ibadet ile meşgul olan Mevlânâ, kendisiyle tanıştıktan sonra semâ ile meşgul olmuştur. Bu olgu, Mevlevî yolunun âdeti olarak kalmıştır[3]. Mevlana Celaleddin-i Rumi ile Anadolu’da vücut bulan Mevlevilik, oğlu Sultan Veled tarafından, Mevlana’nın düşüncelerine dayanan bir tarikat konumuna getirilmiştir. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında açılan çok sayıda tekke, İslam dini ve Mevlevilik öğretisindeki sevgiyi dört bir yana yaymıştır.
Anadolu Selçuklu hükümdarları, fethettikleri yerlere kadı, imam, müderris, hatip ve müezzin tayin etmiş; cami, medrese ve zaviyeler yaptırmış; Anadolu’nun İslamlaşması için büyük gayretler sarf etmişlerdir. Bu doğrultuda Anadolu Selçuklu yönetimi, şehir ve kasabalarda İslam kültürünün sağlam bir şekilde yerleşmesini temin etmek ve halk üzerinde daha müessir olmak için Anadolu’ya gelen sufî çevrelerle çok yakından ilgilenmiş, onlara vakıf araziler tahsis etmiş ve geniş malî imtiyazlar tanımıştır[4]. Bu durum Mevleviliğin yayılmasını hızlandıran önemli faktörlerden birisidir. Mevleviyye, Osmanlı döneminde de tasavvuf kültürünü yayan önemli tarikatlardan birisi olmuştur. Bu dönemde açılan Mevlevihanelerin birisi de Maraş ilindedir.
Maraş Mevlevihanesi
XVIII. yüzyılda Maraş, genellikle bir mutasarrıf tarafından yönetiliyordu. 1831 tarihinde ise Maraş Mukaat Hazinesi’ne bağlandı ve şehrin yöneticileri buradan atanmaya başlandı. Bu sırada Maraş kadılığı da Mevlevilik seviyesine yükseltildi[5]. 1903 yılındaki Halep Vilayet salnamesine (Osmanlı Devletinde bir yıllık olayları gösteren belgeler) göre şehirdeki taşınmaz mallardan birisi, bir Mevlevihane’dir[6].
Mehmet Selim Dede (ortada sikkesi ile) Nazif Öztürk
Vazifesinde gösterdiği üstün başarı sebebi ile, kendisine 24 Ekim 1905 tarihinde Osmanlı nişanı ihsan edilen, Maraş Mevlevihanesi’nin son şeyhi Mehmet Selim Dede (1854-1925), ortada başında sikkesi ile görülmektedir[7].
Nazif Öztürk, “Mücahidîn-i Mevleviye’ye Dâhil Olan Maraş Mevlevîhânesi” başlıklı çalışmasında, Maraş Mevlevihanesi’ne ilişkin, vakfıyelere ve resmi belgelere dayanan detaylı ve önemli bilgiler sunmuştur. Buna göre,
Maraş Mevlevihanesi’nin hizmete açıldığı mekân; Dulkadiroğlu Beylerinden Alaüddevle (ö.1515) Bey’in zaviye olarak yaptırıp vakfettiği Yum Baba(vakfiyede Yum Dede olarak geçmektedir), Arapça Yumn (Türkçe söylenişi ile Yumni) Tekkesi’dir. Zaviyenin Mevlevihaneye çevrilmesinden sonra tekkenin gelirleri, Mevlevihaneye devredilmiştir. Mekânın yetersizliği ve maddi ihtiyaçları nedeniyle, II. Abdülhamid tarafından Hazine-i Hassa’dan tahsis edilen 150 lira ile 1897 yılında yeni baştan onarılan Mevlevihane’de Mehmed Selim Dede (d.1854-ö.1925) 1893’te Maraş’a gelerek fiilen göreve başlamıştır. Binanın bakım ve onarımının tamamlanmasından sonra ise 3 Recep 1315/28 Kasım 1897 tarihinde resmen postnişin olarak tayin edilmiş ve eline beratı verilmiştir[8].
Yum Baba Türbesi’nin Kapalı Çarşı Yanındaki Girişi, Kapısı ve Türbe (Fotoğraflar: F.G.Vural)
Maraş’ın Kurtuluş Savaşı sırasında, 1 Şubat 1920 günü işgal kuvveti Fransız askerleri tarafından yakılan, 1941 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile 715 liraya Vakıflar İdaresi tarafından açık artırma ile satılan, yeni sahipleri tarafından önce enkazı kaldırılarak köy garajı yapılan, 1965 yılında da pasaj şeklinde çarşı haline getirilen Mevlevihane’nin mekânında, bugün 1985 yılında inşa edilen betonarme bir türbeden başka hiçbir şey kalmamıştır. Maraş Mevlevihanesi’nin[9] yeniden inşasına yönelik olarak gazeteci yazar Ali Avgın’ın uzun süredir devam eden önerileri mevcuttur.
- Abdulhamid’in tuğrasını taşıyan Mevlevihane’nin onarım kitabesi, bugün Kahramanmaraş Merkezde bulunan Çukuroba Camii bünyesinde, kapalı bir mekânın duvarında monte edilmiş durumdadır. Bu kitabeyi yerinde tespit eden Nazif Öztürk, bizce de mantıklı görüldüğü üzere, kitabenin yangından geriye kalan yıkıntıların satılmasından sonra buraya getirilmiş olabileceğini düşünmektedir.
Çukuroba Camii ve Mevlevihane’nin Kitabesi (Fotoğraflar: F.G. Vural ve N.Öztürk)
Mevlevi Müziği
Musiki, Tasavvufun, bilhassa da Mevlevi öğretisinin en önemli parçalarından birisidir. Mevleviler musikiyi, sema içinde düşünürler. Onlara göre musiki, öncelikli olarak melodik bir eseri söylemeyi, dinlemeyi veya icrasını akla getirdiği halde; sema kavramı, kâinattaki tüm melodik ve ritmik sesleri dinlemek ve ondan lezzet alıp neşveye (keyif-neşe) gelme anlamında daha kapsamlı bir kullanım alanına sahiptir[10].
Kaynağı Selçuklu dönemi Tasavvuf anlayışına dayanan semaya, günümüzde Allah aşkının yanında, Mevlana’ya karşı duyulan saygı, muhabbet ve hasret de katılmıştır. Bu yolda yürüyenler, Allah’a Mevlana’nın ilhamı ve yol göstericiliği ile ulaşılmak istemektedirler[11]. Bu amaçta müzik, çok önemli bir araç vazifesi görmektedir. Sözü edilen tasavvufi emelin yanı sıra, Mevlevi tekkeleri, Zekai Dede, Nayi Osman Dede, Dede Efendi, Ali Nutki Dede, Hüseyin Fahreddin Efendi gibi önemli besteci ve musiki nazariyatçılarının yetişmesine de vesile olmuştur. Son dönemin önemli müzisyenlerinden tamburi Necdet Yaşar, neyzen Niyazi Sayın gibi isimlerin kökenlerinde de Mevlevilik öğretisinin önemli bir yeri vardır. Bu anlamda Mevlevihaneler için birer müzik okulu benzetmesi yapmak da yanlış olmayacaktır.
Büyük ölçüde tek seslilik esasına dayalı olan Mevlevi müziği, naat, taksim, ayin, peşrev, yürüksemai ve niyaz ilahisi kısımlarından oluşur. Bu eserlerin icrasında pek çok makamla birlikte en fazla devr-i revan, devr-i kebir, evfer, aksak semai ve düyek usulleri tercih edilir. Sema ayinleri, Hz. Mevlana’nın Hz. Peygamberi öven sözleri üzerine büyük müzisyen Itri tarafından bestelenen Nat-ı Mevlana ile başlar. Girişte çalınan bu eser dahi, dinleyenleri anlam dünyasının en derin köşelerine götürecek kudrete ve manevi kuvvete sahiptir.
Mevlevi müziğinde kullanılan çalgılar, Anadolu Selçuklu döneminde kullanılan çalgıları yansıtmaktadır. Söz konusu çalgılar içinde bakır kâseler üzerine deve derisi gerilmesi suretiyle ses veren ve tarikatlarda büyük değere sahip olan kudüm, kemençe, kanun, ud, kendine has dolgun sesi ile tambur, def, rebap, halile, tekkelerde kudümden sonra en çok kullanılan vurmalı saz olan bendir ve Hz. Mevlana’nın sesi olan ney vardır. Bu enstrümanları icra eden sazendeler ile eserleri seslendiren hanendelerden oluşan musiki topluluğuna mutrib heyeti ismi verilir.
Mevleviliğin Kahramanmaraş’ta Canlandırılması
Mevlâna, yaşadığı çağdan başlayarak Osmanlı kültürü ve uygarlığı içinde ağırlıklı olarak yer edinmiş bir isimdir. Mevlâna’nın bugüne kadar geniş kitleleri etkilemesi, şüphesiz onun fikir özgürlüğüyle alakalıdır. Ama Mevlâna’dan sonra başlayarak Mevlevilik düşüncesinin kurumsallaşması da Mevlana’nın bugüne kadar geniş kitleleri etkilemesinde etkili olmuştur. XXI. yüzyıla geldiğimizde ise Mevlana ve Mevlevilik kültürü tüm dünyada ilgi ile takip edilen bir öğreti sistemi haline gelmiştir. Bu öğreti sistemi günümüzde en modern anlamdaki yapılaşmalar içinde kendine yer bulmaya başlamıştır[12]. Mevlevilikle ilişkili her olgu ve her mekân, yurt içi ve yurt dışından insanların yoğun ilgisini çekmektedir. Bu anlamda Maraş Mevlevihanesinin ve / veya ruhunun canlandırılmasına yönelik önerilerimiz şöyledir:
Mevlevihane’nin Yeniden İnşası
Maraş Mevlevihane’sinin yeniden inşasına yönelik olarak Nazif Öztürk ve Ali Avgın’ın vurguladığı üzere vakfiyelerde, bedestenin doğu kısmında yer aldığı bilgisi; İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nde yer alan Abdülhamid dönemi Maraş fotoğraflarında Taş Han’ın bulunduğu düzlemde görülen Mevlevihane’nin uzaktan bir görünümü; günümüze gelebilmiş semahaneye sahip diğer Mevlevihanelerin incelenmesi ile eski yerinde, yeni bir Kahramanmaraş Mevlevihanesi inşası imkân dâhilinde gözükmektedir. Bununla birlikte binanın yeniden inşasına yönelik Öztürk ve Avgın’ın önerilerine ilaveten, bizim önerimiz Mevlana musiki ve sema topluluğunun kurulmasına yönelik olacaktır.
Sonuç Yerine Öneri ve Temenniler
Kahramanmaraş Mevlevihane’sinin vurgulanması ve binasının ve / veya ruhunun canlandırılması önemlidir. Çünkü her şeyden önce Mevlevilik, içinde bulunduğu topluluğa sevgi ve anlayış aşılayan bir güce sahiptir. Musikinin insandan insana en çabuk ulaşan büyülü gücü, Tasavvufi öğreti ile birleştiğinde, büyük bir etkiye sahiptir. Bu nedenle Kahramanmaraş mutrib heyeti ve sema topluluğunun kurulması, kökeni Selçuklu’ya dayanan Mevlevilik öğretisini canlandırması bakımından son derece önemli olacaktır.
Mevlevihanelerde, Türk müziği makamları, usulleri, formları, üslupları, nazariyat bilgileri, müzik tarihi, repertuar, icra gibi bütün konularda Mevlevi müzisyenler tarafından araştırmalar yapılıyor ve bunlar gelecek nesillere aktarılıyordu[13]. Oluşturulacak olan Kahramanmaraş Mevlana Vakfı benzeri bir yapılanmada, gençlere bu bilgilerin aktarılması, Türk Müziği açısından da olumlu sonuçlar doğuracaktır.
İsminin önüne “kahramanlık” ibaresini hakkıyla alan bu güzel şehrimizin Mevlevihanesi de, Türkiye’deki Mevlevihaneler arasında en son yapılan olmasına rağmen, Mevlevi Taburuna iştirakte ön sıralarda yer almıştır. Bu durum şehrin kahramanlığının bir başka göstergesi olarak vurgulanmalı, bu şanlı tarih yaşatılmalıdır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya Türk Müziği Topluluğu davet edilerek, Kahramanmaraş’ın da Mevlevi kültürünün bir parçası olduğu bilgilendirmesi yenilenebilir. Bunlarla birlikte, Hz. Mevlana’nın görüşlerinin, sevgi yolunun iletildiği etkinlikler, sürekli hale getirilmelidir. Onun edebiyata getirdiği bakış açısı, ondan sonra “ney”e yüklenen sembolik anlamlar gibi pek çok unsur, Kahramanmaraş’ın ev sahipliğinde bilimsel toplantılara konu olabilecek niteliktedir. Etkinlik ve anma törenleri ile musikinin insan ve toplum üzerindeki gücü, Tasavvufi değerlerle birleştirilerek hem bu tarihin mirasçıları Kahramanmaraşlılara, hem de bu yapılanmayı merak ederek şehrin ekonomisine katkı sağlayacak yerli ve yabancı turistlere sunulmalıdır.
Selçuklular döneminde müzecilik faaliyetlerinin gösterildiği Kahramanmaraş, bu açıdan da ayrı bir öneme sahiptir. Bu müzede, Selçuklu’nun mirası Mevleviliğe ilişkin bir tanıtım kısmı oluşturulması, tıpkı Konya, İstanbul ve Kütahya’da olduğu gibi balmumu heykellerle Mevlevilerin hayatlarının ve mutrib heyetlerinin canlandırılması, Kahramanmaraş’ın Mevlevilik geleneğine yönelik tarihinin vurgulanması bakımından önem taşıyacaktır.
KAYNAKÇA
Çadırcı Musa, “Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları”, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1997.
Çolak Rıdvan, Selçuklular Döneminde Mevlana Ailesinin Devlet Bürokratları ile İlişkileri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon 2012.
Fürûzanfer Bediüzzaman, Mevlâna Celâleddin, Çev: Feridun Nafiz Uzluk, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul 1997.
İsen Mustafa, “2007 Mevlana Yılına Girerken”, Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik Ulusal Sempozyumu, S.Ü. Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, Konya 2007, s.xvii-xix.
Küçük Osman Nuri, Fîhi Mâ Fîh Ekseninde Mevlâna’nın Tasavvufî Görüşleri, Rumî Yay., Konya 2006.
Küçük Osman Nuri, “Tasavvuf Müziği ve İnsan”, Tüksev Yayınları Bilim Kültür Dizisi, Ankara 2004.”, II. Mustafa Paşa (Sinasos) Kültür ve Sanat Festivali Sempozyumu, Nevşehir, 13-15 Nisan 2003, s.97-115.
Ocak Ahmet Yaşar, Türk Sufiliğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İstanbul 2007.
Öztürk Nazif, “Mücahidîn-i Mevleviye’ye Dâhil Olan Maraş Mevlevîhânesi”, Birinci Dünya Savaşı’nda Mevlevi Alayı ve Gönüllü Topluluklar Uluslararası Sempozyumu, Kırıkkale 2016, s.55-74.
Sultan Veled, İntihâ-nâme (İntihâ-nâme-i Sultan Veled), Ter. Hakkı Eroğlu, Haz. Hülya Küçük, Ataç Yay., İstanbul 2010.
Talu Refik Hakan, Mevlevi Müziği, http://alaturkarecords.com/kebikec/mevlevi-muzigi.php. Erişim Tarihi: 26.10.2016.
Turan Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Boğaziçi Yay., İstanbul 1996.
Yeniterzi Emine, Klasik Türk Edebiyatı Ahlaki Mesnevilerinde Mevlana’dan İzler, Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik Ulusal Sempozyumu, S.Ü. Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, Konya 2007, s.11-27.
Yurt Ansiklopedisi, Kahramanmaraş Mad., C.VIII, Anadolu Yay. İstanbul 1982-1983, s.5643-5745.
* Ömer Halisdemir (Niğde) Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi. Müzikolog ve tarih bilimci. feyzan_goher@yahoo.com
[1] Emine Yeniterzi, Klasik Türk Edebiyatı Ahlaki Mesnevilerinde Mevlana’dan İzler, Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik Ulusal Sempozyumu, S.Ü. Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, Konya 2007, s.11-12.
[2] Bediüzzaman Fürûzanfer, Mevlâna Celâleddin, Çev: Feridun Nafiz Uzluk, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul 1997, s.63-147; Rıdvan Çolak, Selçuklular Döneminde Mevlana Ailesinin Devlet Bürokratları ile İlişkileri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon 2012, s.49; Osman Nuri Küçük, Fîhi Mâ Fîh Ekseninde Mevlâna’nın Tasavvufî Görüşleri, Rumî Yay., Konya 2006, s.141.
[3] Sultan Veled, İntihâ-nâme (İntihâ-nâme-i Sultan Veled), Ter. Hakkı Eroğlu, Haz. Hülya Küçük, Ataç Yay., İstanbul 2010, s.415.
[4] Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Boğaziçi Yay., İstanbul 1996, s.152; Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sufiliğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.151.
[5] Musa Çadırcı, “Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları”, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1997, s.15.
[6] Yurt Ansiklopedisi, Kahramanmaraş Mad., C.VIII, Anadolu Yay. İstanbul 1982-1983, s.5665.
[7] Nazif, Öztürk “Mücahidîn-i Mevleviye’ye Dâhil Olan Maraş Mevlevîhânesi”, Birinci Dünya Savaşı’nda Mevlevi Alayı ve Gönüllü Topluluklar Uluslararası Sempozyumu, Kırıkkale 2016, s.73.
[8] Öztürk, a.g.e.,s.58-60.
[9] Öztürk, a.g.e.,s.56-57.
[10] Osman Nuri Küçük, “Tasavvuf Müziği ve İnsan”, Tüksev Yayınları Bilim Kültür Dizisi, Ankara 2004.”, II. Mustafa Paşa (Sinasos) Kültür ve Sanat Festivali Sempozyumu, Nevşehir, 13-15 Nisan 2003, s.100.
[11] Refik Hakan Talu, Mevlevi Müziği, Erişim Tarihi: 26.10.2016, s.1.
[12] Mustafa İsen, “2007 Mevlana Yılına Girerken”, Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında Mevlâna ve Mevlevîlik Ulusal Sempozyumu, S.Ü. Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, Konya 2007, s.xvii.
[13] Talu, a.g.e.,s.4-5