Teketek Haber

MARAŞ SAVUNMASI İLE İLGİLİ ERMENİLERİN YÜRÜTMÜŞ OLDUĞU PROPAGANDA

MARAŞ SAVUNMASI İLE İLGİLİ ERMENİLERİN YÜRÜTMÜŞ OLDUĞU PROPAGANDA
28 Ocak 2019 - 16:52

Prof. Dr. Hikmet ÖKSÜZ

ÖZET:

Mondros Mütarekesi’nden sonra Maraş ve çevresi önce İngiliz, ardından Fransız işgaline maruz kalmıştır. Fransız askerleri Ermeni lejyonerleriyle beraber bölge halkına tahrik ve tehdiş politikası uygulamışlardır. Ermeniler Klikya bölgesinde devlet kurma hayaliyle hareket etmişlerdir. Bölgede nüfuslarının çoğunlukta olduğunu Türklerin azınlıkta olduğu propagandasını yayarak yabancı misyonları etkilemeye çalışmışlardır. Ayrıca Türklerin Ermenileri katlettiği iddialarını Avrupa basınında dile getirmeye çalıştılar. Amiral Bristol’un günlüğü bu iddiaların doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Bristol günlüğünde Ermeni iddialarının delili olmadığını ayrıca söz konusu iddiaların kara propagandaya dayandığını açıklamıştır.

Bristol, Anadolu’da Türk nüfusunun çoğunlukta olduğunu, Anadolu’da karşılıklı savaş gerçekleştiğini belirtmektedir. Ermenilerin asılsız haberlerle kamuoyunu yanılttıklarını günlüğünde izah etmiştir. Bristol’un tarafsız tutumu Ermenilerin tepkisini çekmiştir. Hatta Ermeniler, Bristol’u Türklerin tarafında olmakla itham eylemişlerdir. Oysaki Bristol Anadolu’da yaşanılanları kamuoyuna tarafsız ve doğru şekilde aktarma gayreti içinde olmuştur. Bristol’un günlüğü Türk Kurtuluş Savaşı’nın ve Maraş savunmasının haklılığını ortaya koymaktadır. Bu tebliğimizde Bristol’un savaş günlüğü ışığında Maraş ve çevresindeki yaşanan gelişmeler değerlendirilmeye çalışılacaktır.

THE PROPAGANDA ACTİVİTİES CARRIED OUT BY ARMENİANS RELATED TO MARASH DEFENCE REFLECTED İN THE BRİSTOL DİARY

ABSTRACT:

After the Mondros Armistice Marash and ıts environment were occupeid by English and then by French. French soldiers and Armenian legioanry carry out invasıon policy in the region community. Armenian acted with the dream of establishing a state in the Kilikya region. Armenians tried to influence foreign missions officers by spreading propaganda that the Turks were miniorities in the region. İn addition they tried to express the claims that Turks massacred Armenies in the European press. Admiral  Bristol’s diary reveals that the claims are not true. Bristol stated in this diary that the Armenian allegetions were not true and they were based on black propaganda

Bristol states that the Turks populatıons ın Anatolia is the majority and that there is a mutual war in Anatolia. He explaıned in his diary that  the Armenians were wrong in publıc opinion with unfounded news. Bristol’s neutral view drew the reactıon  of Armenians. Even Armenians claim to be Turkısh supporters of Brisrtol. In fact Bristol has made effort to explain the events in Anatolia in an impartial and correct way to the public. Bristol’s diary describes the right of Turkish war of ındepence and Marash defence. In this study ın the light of Bristol war diary Marash and its environment development wil be evaluated

Key Words: Marash, Bristol Diary, National Struggle

Giriş

  1. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması ile Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. Ateşkesin esnek hükümleri ülkenin pek çok yerinde İngiltere, Fransa ve İtalya’nın işgallerine zemin hazırlamıştır. İngilizler, ateşkes anlaşmasının 7. Maddesi gereğince ilk olarak 3 Kasım 1918’de Musul’u, 9 Kasım’da da İskenderun’u işgal etmişlerdir. İngilizlerin öncelikli amacı bölgedeki durumlarını kalıcı hale getirmekti. Bu çerçevede olası tehlikeleri önlemek amacıyla stratejik bir noktada bulunan Antep ve Maraş bölgelerine doğru yöneldiler ve Maraş, bir Hint süvari alayının da bulunduğu İngiliz askeri birlikleri tarafından 22 Şubat 1919 tarihinde işgal edildi. Esasen Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu toprakları henüz I. Dünya Savaşı devam ederken İngiltere ve Fransa arasında yapılan 26 Nisan 1916 tarihli Sykes- Picot Anlaşması ile çoktan paylaşılmıştı. Bu gizli paylaşıma göre Bağdat’tan Basra’ya kadar güney Mezopotamya, Akdeniz kıyısındaki Hayfa ve Akka Limanları İngiliz nüfuz bölgesi olurken; Kilikya, Halep- Şam ve Musul’u içine alan bölge ise Fransa’ya bırakılmıştı. Antep, Maraş ve Musul bölgelerinin gizli paylaşım ile Fransa’ya bırakılmasına rağmen İngiltere’nin bu bölgeleri işgali savaş sonunda değişen dünya şartları gereğiydi. Nitekim İngiltere stratejisini değiştirerek savaş boyunca cephelerde daha fazla yük çektiği düşüncesiyle bu bölgeleri kendi nüfuzuna almak istemişti. İngiltere, Maraş ve komşu vilayetleri işgal ederek Musul’un kendisine verilmesini ve Filistin bölgesinde kendi nüfuz bölgesini oluşturmayı amaçlamış, böylelikle Fransızlara karşı koz olarak kullanmayı hedeflemiştir. Bu nedenle Maraş’ın işgalinin ardından mahalli idareye müdahalede bulunmayarak işgalin mümkün olduğunca olaysız bir şekilde geçmesine çaba harcamıştır. Yaklaşık 8 ay süren işgal boyunca fazla bir sorun yaşanmamasında İngiliz birlikleri içerisinde yer alan Hintli Müslüman askerlerin de payı vardı. Gerek onların halka karşı olumlu tavrı, gerekse halkın bu Müslümanlarla etkileşimi ve ayrıca işgalin geçici olduğu inancı fazla bir tepkiye neden olmamıştı.[1]

İngiltere ile Fransa Osmanlı Devleti’nin Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu topraklarının yeniden paylaşılması konusunda 15 Eylül 1919’da bir anlaşmaya varmışlardı. İki ülke arasında imzalanan Suriye Anlaşması’na göre; içinde Maraş’ın da bulunduğu İngiliz işgal bölgeleri Fransa’ya bırakılırken, Musul gibi önemli petrol yataklarının yer aldığı bölgede İngiliz işgalinin devam etmesi kararlaştırılmıştı. Böylece İngilizlerin çekildiği bölgeye Mondros’tan tam bir yıl sonra, 30 Ekim 1919 tarihinde, Fransız askeri birlikleri girmiştir. Bölgenin Fransız işgal alanı olarak belirlenmesi halk üzerinde infiale neden olmuştur. Maraş halkı, Fransız birlikleri henüz bölgeye ulaşmadan 16 Ekim 1919 tarihinde bir miting düzenleyerek hazırladıkları protesto telgrafını Osmanlı Sultanı başta olmak üzere, İtilaf Devletlerinin elçilikleri ile Mısır’daki İngiliz Kuvvetleri Umum Kumandanı General Allenby’e göndermişlerdir.  Halkın infiale kapılmasında Fransız birlikleri arasında yer alan Ermenilerin bulunması etkili olmuştur. Ermenilerin taşkınlıklarının yanı sıra Fransız subaylarının halkın milli ve dini duygularını önemsemeyen tavrı işgale ve işgalcilere karşı doğan direnişte etkili olmuştur. Nitekim Fransızların Maraş’a gelmesinden birkaç gün sonra hamamdan çıkan Müslüman bir kadının peçesinin bir Ermeni tarafından yırtılması üzerine çıkan olaylar sırasında bir Türk şehit olmuş, Hacı İmam adındaki bir Maraşlı da olayı başlatan Ermeni’ye ateş ederek yaralamıştır. Yaralı olan bu Ermeni’nin ertesi gün ölümü sonrasında Ermenilerin taşkınlıkları daha da artmıştır. Tarihe Sütçü İmam Olayı olarak geçen bu hadiseden sonra bölgede huzursuzluğun artması üzerine Osmaniye Valisi Yüzbaşı Andre Fransa’nın Adana Bölge Valisi Bremond tarafından Maraş Valiliği ile görevlendirilerek bölgeye gönderilmiştir. 26 Kasım 1919 tarihinde Maraş’a gelen Andre’nin ilk icraatlarından biri kaledeki Türk bayrağının indirtilmesi olmuştur. 28 Kasım günü Cuma namazında toplanan halk kaledeki bayrağın indirildiğini fark edince “Bayraksız namaz kılınmaz.”  sesleriyle galeyana gelerek kalabalık halinde kaleye koşup tekbirlerle bayrağı yeniden dikmiştir. Bu olaylar üzerine halkta oluşan infial Kuva-yı Milliyeyi güçlendirip Maraş savunmasını ortaya çıkarmıştır. Fransızların Maraş’a girişinden itibaren teşkilatlanmaya çalışan halk yaşananların etkisiyle faaliyetlerini hızlandırmıştır. Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa, işgalin ilk günlerinde Kılıç Ali Bey’i bölgedeki milli teşkilatı oluşturmak üzere görevlendirmiştir. Kılıç Ali Bey Pazarcık’ta karargâh kurarak halkın Fransızlara karşı mücadelesini komuta etmiştir. Köylerde, kasabalarda ve stratejik mevkilerde Fransızlara oldukça zayiat veren Maraş halkının bu savunma refleksi 1920 yılının ilk günlerinde daha da artmıştır. Bunda, Fransızların Urfa, Antep ve Maraş bölgeleri kumandanı General Querrette’in 21 Ocak 1920 tarihinde karargâhına çağırdığı Maraş’ın ileri gelenlerinden bazılarını tutuklaması etkili olmuştur. Bu olay halk arasında galeyana neden olmuş ve Maraş merkezinde 22 gün sürecek bir savunmayı ortaya çıkarmıştır. Şehirde 21 Ocak günü başlayan çarpışmalar 10 Şubat 1920’de bitmiş ve ardından Fransızlar şehirden çekilmek zorunda kalmıştır. Maraş direnişi Fransız işgalinin Anadolu’daki başarısızlığının ayak sesleri olmuştur. Bir yıl süren İngiliz ve Fransız işgali sürecinde Maraş halkının gösterdiği azim ve kararlılık bundan sonra Antep ve Urfa’nın kurtuluşunda da esin kaynağı olmuştur.

Günlüklerin Dilinden Maraş ve Çevresinde Gelişen Hadiseler

Mondros Mütarekesi imzalandıktan hemen sonra Fransızlar ilk olarak Aralık ayında Mersin ve daha sonra Adana’yı işgal ettiler. Bir yıl sonra işgal Ekim ayında Kilis’e ve Maraş’a doğru genişletildi. Fransız askerlerinin en büyük yardımcısı Ermeni komitacılardı. Söz konusu işgal sonrasında Kilikya ve havalisindeki Fransız işgali ve buna bağlı Ermeni tedhiş hareketleri de engellenemez bir duruma gelmişti. 20 Aralık’ta, Mehmet Bey isimli bir Türk doktor Fransız işgali altındaki Adana’dan gelerek son gelişmeler hakkında Bristol’a bilgi verdi. Dr. Mehmet Bey’in anlatımına göre; Kilikya’da Fransız işgali ile başlayan insanlık dramı artarak devam etmekteydi:

… Mehmet Bey adında, Adana’dan bir Türk Doktor geldi. Ziyaretin amacı, Kilikya’daki Fransız işgalinin sonuçlarını ortaya koymaktı. Dr. Mehmet Bey, Fransızların Türkleri bir akşam yemeğine davet edeceğini ve gidenlerin öldürüleceğini ya da ortadan kaldırılacağını söyledi. Fransızlar, eşkıyaları avlama çalışmalarında köylüleri onlara [eşkıyalara] yardım etmekle suçlamaktadırlar ve eşkıyaları bulamazlarsa köylüleri öldüreceklerdir. Halk temsilcilerinden Fransız güdümünü arzu ettikleri yönünde bir dilekçe imzalamaları istendi, fakat halk bunu arzulamamaktadır. Fransızlar, Türk Okullarını kapattılar ve herkesin sadece Fransızca ve Ermenice öğretilen Fransız Okullarına gitmesi talimatını verdiler. Fransızların bu toprakları işgal ettiği günden bugüne vergiler dört kat artmıştır ve daha önce bir mektup için 1 kuruş olan posta ücreti 3.5  [kuruş] olmuştur. Şu anda Adana’da Balkan ülkelerinden gelen belli sayıda Türk mülteci vardır ve bunlar için bol miktarda barınma yeri olmasına rağmen Fransızlar bu insanları şehirden dışarı sürerek, [boş yerlere] Ermenileri yerleştirmekte ve böylece bir Ermeni çoğunluk elde etmeye çalışmaktadır. Adana bölgesinde evlerine geri dönmek isteyen Sivas, Konya ve İstanbul’dan gelen Ermeniler vardır. Fakat Fransızlar bunların gitmelerine izin vermemektedir. Bölgede elbise ve tıbbi malzemeye ihtiyaç duyan çok sayıda yoksul insan vardır. Onlar, [Türkler] bizim yardım örgütlerimizden yiyecek karşılığında ilaç ve elbise almaktan memnuniyet duyacaklardır.

Bristol’un savaş günlüğünde açıkça görüldüğü gibi işgal sonrasında Kilikya havalisinde bir insanlık dramı yaşanıyordu. Sivas Kongresi karalarına uygun olarak, Heyeti Temsiliye tarafından Kilikya havalisinde Kuvayı Milliye teşkilatlanması başlatılmış ve harekât merkezi olarak Saimbeyli yakınlarındaki Kayseri Vilayeti’ne bağlı Develi ilçesi seçilmişti. Kayseri’nin güneyinde bulunan Develi ilçesi Saimbeyli’nin kuzeybatısında yer alıyordu. Bu esnada, her ne kadar askeri üniformaları çıkartılsa da Fransa’nın himayesi altındaki Ermeni çeteleri bölgedeki Türk halkına her türlü fenalık ve zulmü yapmaya devam ediyordu. 1919 yılı sonuna yaklaşılırken Kilikya bölgesindeki çatışmalar daha da şiddetlendi. Ermenileri Amerikan basın organlarını da kullanarak “Güney Ermenistan” olarak isimlendirdikleri Kilikya’nın kendilerine ait olduğunu ispat etmeye çalışıyorlardı. Amerika’daki en azılı Türk düşmanı Taşnak mensuplarından bir tanesi olan Vahan Kardaşyan, 19 Ekim 1919 tarihinde New York Times gazetesinde yayınlanan makalesinde “Kilikya’da 150.000 Ermeni ve 50.000 Türk yaşadığını, Ermenilerin iddia edildiği gibi azınlık değil çoğunluk olduğunu” belirtiyordu. Vahan Kardaşyan’a göre “Ermenileri ve Türkleri bir araya getirecek bir formül Ermenilerin aleyhine olacaktı.”Vahan Kardaşyan ABD kamuoyunu yanıltmak için rakamlarla oynayarak Ermeni nüfusun çoğunlukta olduğu algısını yaratmaya çalışıyordu. Oysa, Harbord ve Moseley Raporlarında belirtilen Ermeni nüfus rakamları Fransızların desteğinde yerleştirilen taşıma nüfus dahil Kardaşyan’ın iddialarının çok altındaydı.

İstanbul’un işgalinin öncesinde, Maraş’ta Milli Mücadele güçleri ile Fransız askerleri arasında çatışmalar hızlanmıştı ve Bristol, Halide Edip ile görüşerek bölgedeki 20 kadar Amerikan vatandaşının tahliyesi için yardım istedi. Hadise Fransızlara karşı çatışmada Amerikan yardım kurumu binalarının kullanılması sonucunda ortaya çıkmıştı.Görüşme sonrasında Amerikalıların korunması için gerekli tedbirler alındı:

… Halide Edip [Adıvar] Hanım, Maraş’taki Amerikalılar ile ilgili bilgi vermek üzere geldi. O [Halide Edip Adıvar] Mustafa Kemal’den ve Maraş’taki Türk Kuvvetleri komutanından almış olduğu telgrafı okudu. Onlar [okunan telgraf] Amerikan vatandaşlarına dikkat edilmesi ile ilgili olarak verilmiş emirlerin alıntılarından oluşuyordu. Bu telgrafların bildirdiğini göre; 8.000 silahlı Ermeni şu anda Türklerin elindeydi ve Amerikan vatandaşlarına dikkat edilmekte ve Türkler tarafından korunmaktaydılar. O [Halide Edip] ayrıca, Türkler bizim insanlarımıza [Amerikalılara] dikkat edeceklerini söyledilerse, sözlerini tutacakları konusunda korkunun yersiz olduğunu söyledi. O [Halide Edip] ayrıca Fransızların bu sorunu Maraş ve çevresine getirdiklerini söyledi. Onlar [Fransızlar] Ermeni askerlerle birlikte ülkeyi işgale geldiler ve onlar [Ermeniler] Türklere saldırarak cinayetler işledi, [Türk] kadınlarına vahşet uyguladı, tecavüz ettiler ve sonuç olarak bu karışıklık ortaya çıktı. Buna rağmen Türkler, Amerikalıları [misyonerleri] “onur misafirleri” olarak koruyacaklardır,  fakat onun [Halide Edip] düşüncesine göre; Türkler ve Fransızlar arasındaki bu çatışma durumu devam ederken onların [Amerikalıların ]Maraş’tan ayrılması daha iyi olacaktır.

Halide Edip’in Bristol’a ilettiği telgrafta da görüldüğü gibi, Mustafa Kemal ve TBMM Maraş’taki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920 tarihinde TBMM’nin gizli oturumunda yapmış olduğu konuşmada; Maraş olaylarından bahsederek, Fransızlar tarafından desteklenen Ermenilerin Kilikya, Maraş, Urfa havalisinde Müslüman ahaliye yapacak oldukları tecavüzler ve katliamlar sonrası ortaya çıkacak mukabeleden TBMM’nin mesuliyet kabul etmeyeceğini ve Fransızlar ile Maraş dolaylarındaki çatışma esnasında zarar gören diğer Hristiyanların arada kaldıklarını söylemiştir.Diğer Hıristiyanlar ile, özellikle bölgede bulunan Amerikalı misyonerler kastediliyordu.

Bu esnada geçmişten gelen bir alışkanlıkla misyonerlerin bir kısmı Ermeniler tarafından ortaya atılan abartılı ve kurgu iddialara sorgusuz sualsiz inanma eğilimlerini göstermekteydiler. 4 Mart 1920 tarihinde misyonerler W. Peet ve Dr. W. Chambers, Bristol ile görüşerek “Kilikya ve Maraş’taki hadiseler ile ilgili olarak güvenilir bir kaynaktan bilgi aldıklarını ve Maraş’ta 3.500-4.500, Kilikya’da ise 6.000-7.000 Ermeni’nin öldürüldüğünü” bildirdiler. Misyonerlerin güvenilir kaynak olarak belirttikleri kişi bir Ermeni idi. İki misyoner, iddiaları araştırmaya gerek görmeksizin olayı dünya kamuoyuna bildirme eğilimindeydiler. Misyonerlerin bu planı, Bristol tarafından engellendi, çünkü mektuptaki bilgilerin doğru olmadığından emindi. Bristol daha sonra kendisini ziyaret eden Amerikalı gazetecilere katliamın söz konusu olmadığını ve öldürmenin karşılıklı gerçekleştiğini söyledi. Tüm bu gerçeklere rağmen, Yakındoğu Yardım Örgütü’nün (NER) 1920 yılı sonunda Senato’ya sunulan Mütevelli Kurulu yıllık raporunda Maraş ve Haçin’deki Ermenilerin katledildiği söyleniyordu.

Aslında Bristol’un da gazetecilere söylediği gibi, bölgede yaşayan Türkler ile işgalci Fransa desteğindeki komitacı Ermeniler arasında gerçekleşen çatışmada her iki taraftan da pek çok kişi hayatını kaybetmişti. Müdahale edilmemiş olsaydı olay dünya kamuoyuna daha önceki yıllarda yapıldığı gibi Türkler Ermenileri katlediyor şeklinde yansıtılacaktı.

Patrik temsilcilerinin görüşmesinden birkaç hafta sonra, 1920 yılı Mart ayı başında ACRN temsilcisi W. W. Peet ile diğer bir misyoner Dr. W. N. Chambers, Bristol’u ziyaret ettiler. Ziyaret konusu Maraş ve çevresindeki çatışmalardı:

…Öğleden sonra Bay W. W Peet ve Dr. W. N. Chambers Kilikya’daki gelişmeler ile ilgili olarak ziyaretime geldi. Dr. Chambers Kilikya’daki gelişmeler üzerine yazmış olduğu bir mektubu sundu. Bu mektup, onun [Dr. Chambers] bilgilerinin güvenilir bir tanıktan elde edildiğini belirtiyordu. Bu tanığın kim olduğunu sorduğumda, bunun bir Ermeni olduğunu söyledi. Bunun üzerine onu Ermeni tanığı kabul etme gerekçesini öğrenmek için sorguladığımda, [kaynağının] güvenilir olmadığını kabul etti. Mektubunda 3.500 ile 4.500 Ermeni’nin Maraş’ta katledildiğini belirtmişti ve Kilikya’da katledilen [Ermenilerin] toplam sayısının 6.000-7.000 arasında olduğunu tahmin ediyordu. Ona, [Dr. Chambers] bu bilginin güvenilir olmadığını ve kendi adı ile bu gibi beyanlarda bulunmasının büyük bir risk taşıdığını, çükü onun [Dr. Chambers] karakter ve şöhretinin bu olayların tamamen gerçek olgular gibi kabul edilmesini sağlayacağını ve bu durumda bunların tüm dünyada yayınlanacağını söyledim. Ona, [Dr. Chambers] bunun sadece ırklar arasındaki nefreti artıracağını ve Ermeniler ile Müslüman olmayan ırklara büyük zarar vereceğini ve kendisinin de benim gibi bunun iyi bir sonuç elde edilmesini sağlamayacağından emin olduğunu söyledim. Görüşme esnasında Bay Peet benim görüşlerime yakınlık gösterdi. Sonunda Dr. Chambers, benim ne demek istediğimi anladığını ve haklı olduğumu düşündüğünü, mektubunda katliamlarla ile ilgili kısımları büyük ihtimalle çıkartacağını ve daha genel ifadeler kullanacağını, uygun tanıktan elde ettiği bilgileri kullanacağını söyledi. Bunun çok önemli bir görüşme olduğunu hissettim ve Dr. Chambers’ı benim düşünce açıma getirebilmekten büyük memnuniyet duydum.

Maraş’taki çatışmalar ve Ermenilerin misyonerler desteğindeki tek yanlı propaganda faaliyetleri tüm dikkatleri Çukurova’ya döndürmüştü. Amerikan medyasında yine tek yanlı haberler yayınlanıyor ve masum (!) Ermenilerin zorla Müslümanlaştırıldığı ve Maraş’ta katledildiği iddia ediliyordu. Hadiseleri yakından araştırmak için Amerika’nın büyük gazete temsilcileri peş peşe İstanbul’a gelmekteydi. Bu gazetecilerin bazıları ile yapılan görüşme Bristol günlüklerinde şu şekilde yer alır:

…Öğleden sonra gazete temsilcileri, Bayan Dorian, Bay Smith ve Bay Brown geldiler. Genel durum ele alındı ve onlara Dr. Lambert’in Halep’ten Maraş’a gidiş ve dönüş yolunda gerçekleştirmiş olduğu gezi raporunu okudum. Bu [Rapor] çok enteresan bir tanımlamaydı ve muhtemelen bütün durum üzerinde elde edilebilecek en iyi tanıktı. Bu rapor, Ermenilerin Maraş’ta Türkler tarafından tek taraflı olarak katledildiklerini göstermemektedir. Hadise bir çatışmaydı ve her iki tarafta da [Türk ve Ermeni tarafında] erkek, kadın ve çocuklar ayrıt edilmeksizin öldürülmüştü. Ermenilerin daha fazla zarar görmesinin nedeni Türkler kadar silahlanmış olmamalarından kaynaklanmıştı. Şüphe yok ki Fransızlar, çatışma esnasında ve daha önceki şehrin ileri gelenlerini tutuklama,  Türk bayrağını [gönderden] indirme ve yerli halkı provoke eden eylemleri ile ahlaki olmayan bir şekilde davranmışlardı.

Maraş’taki hadiseler iddia edildiği gibi Türklerin Ermenileri katliamı şeklinde değil, aksine karşılıklı çatışma sırasında olmuş ve Türkler de hayatını kaybetmişti. Bristol açık yüreklilikle bu gerçeği Amerikalı gazetecilere anlatmış ve hadiselerin gerçek yüzünü göstermişti. Oysa bu tür haberler geldiği kaynağa bakılmaksızın ya hiç yayınlanmıyor ya da gazetelerin arka sayfalarında ve dip köşelerinde dikkat çekmeyecek şekilde veriliyordu.

Misyoner Dodd, Türkçe konuşabilmekteydi. Bu nedenle Eylül ayı sonlarında Harput ve Kayseri’ye doğru Anadolu içlerini kapsayan gezisine başlamadan önce Bristol ile görüştü. Bristol Dodd’u Ankara’ya göndererek Milli Mücadele’nin merkezi Ankara’da etkinlik kurmak istiyordu:

… Öğleden önce Dr. W. S. Dodd Küçük Asya’ya [Anadolu] çıkacak olduğu geziye başlamadan önce “hoşça kal” demek için uğradı. Kendisi, Harput, Kayseri ve yolu üzerindeki diğer yerlere uğrayacak. Onunla, Yakındoğu Yardım [Komitesi] ve Misyon Kurulu görevi ile Ankara’ya gidebilmesi ihtimalini konuştuk ve ona kendisinin Türkçe konuşabildiği ve anlayabildiği için bu etkinliğini Milliyetçiler nezdinde Hıristiyan ırklar lehinde kullanabileceğini ve etkinliğin özellikle Aintap [Antep] ve Maraş havalisindeki şartlar için gerekli olduğunu söyledim.

Bristol, günlüklerinde misyoner Dodd’un kendisinin bu teklifine ne cevap verdiğini belirtmez. Misyoner Dodd, Bristol’un teklifini kabul etmemiş olmalıdır; çünkü bu görüşmeden yaklaşık sekiz ay sonra, 15 Nisan 1921 tarihinde diğer bir misyoner Bayan Annie T. Allen NER’i temsilen Ankara’da görevlendirilmiştir. Bayan Allen, Ankara ile Yardım Örgütleri arasında irtibatı sağlayacak ve Bristol’un daha önce Dodd’dan talep ettiği görevleri yerine getirecekti. Bu esnada ABD, Milli Mücadele’yi resmen tanımamıştı ve Allen’in Amerikan Hükümeti ile ilgili resmi bir görevi bulunmuyordu. Bristol, Londra Konferansı, I. İnönü Zaferi ve II. İnönü Muharebeleri ertesine rastlayan bu atama ile yardım örgütü ve misyoner çalışmalarının yanında Ankara’dan bilgi akışını ve teması güçlendirmek istiyordu. Fakat bunun Milli Mücadele’yi tanıma olarak anlaşılmasından kaçınmaktaydı.

Görüşmede Darlington, Türklerin Maraş’taki bir sığınma merkezine saldırarak buradakileri nasıl katlettiğini hikâye etmeye başlayınca Amiral Bristol daha fazla sabredemeyerek, bunun doğru olmadığını çünkü olay esnasında Maraş’ta görevli olan bir yardım örgütü çalışanının hadisenin aslının anlatıldığı gibi olmadığını, kendisine ifade ettiğini söyledi. Bristol’un çıkışına canı sıkılan Piskopos, İngiliz, Fransız, İsveç ve ABD gazetelerinin tümünün hadiseyi kendi anlattığı şekilde naklettiğini söyledi. Bristol bunun üzerine, bunun ABD’de bir çeşit propaganda şekli olduğunu ve aslında anlatılan hadisenin gerçeklerle ilgisi bulunmayan tek kaynaktan çıkışlı bir söylenti olduğunu belirtti. Bristol, kurgu propagandaya örnek olmak üzere; Kilikya’da Ermenilerin çoğunlukta olduğunun iddia edildiğini fakat gerçeğin böyle olmadığını herkesin bildiğini söyledi. Bristol, 1920 Haziran’ında Ermeni Patriği’nin Paris Barış Konferansı’na sunduğu nüfus rakamları için; “Patriğin Paris Barış Konferansı’nda Ermenilerin Anadolu’daki abartılı nüfus rakamları için söyledikleri, patrikhanenin doğumları kaydettiği ve vergi vermemek için bunu gizli tuttuğu doğrudur, fakat Patrik, patrikhanenin ölümleri mevcut nüfus rakamlarından düşmediğini söylememektedir” diyerek çıkışını sürdürdü. Bristol görüşmenin sonunda, benzer propaganda ve siyasi emellere hizmet etmediği için Ermenilerin ve Rumların kendisi için Türk yanlısı söylentisini yaydığını da sözlerine eklemişti.

Amerika’da ve Avrupa’daki propaganda faaliyetlerine hız verilmesinin ana nedenlerinden birisi ABD’nin Ermenistan Devleti’nin güdümünü üstlenmesini sağlanmaktı. Komitacılar, aldatıcı propagandalarını etkisiz hale getiren Amiral Bristol ve Robert Koleji Müdürü C. F. Gates’in Türk yanlısı (pro-Turk) olduğunu ileri sürüyor ve bu yönde propaganda yapıyorlardı. Tüm bu karalama faaliyetlerine rağmen, 1 Haziran 1920 tarihinde Senato, Ermenistan üzerine kurulacak güdüm idaresi için Başkan Wilson’a gerekli yetkiyi vermeyi ezici bir çoğunlukla reddetti.

Senato’nun reddinden sonra Amerikalı Piskoposlar Darlington, Nichols ve çalışanları İstanbul’a gelmiş ve 23 Haziran günü Bristol ile görüşmüşlerdi. Rum Patriği de bu fırsattan yararlanmak üzere görüşmeye katıldı ve 27 Haziran Pazar günü Darlington onuruna Patrikhane’de özel bir ayin yapıldı. Ayinde yapılan konuşmada, Rum Patriği siyasi konulara ve Yunan taleplerine değinmemeyi tercih etmişti. İki piskoposun Türkiye’ye gelmekteki amaçlarından biri de kiliseler arasındaki inanış farklarının giderilerek bir birlik sağlanmasıydı. Bristol günlüklerinde Piskopos Darlington’un Ermeni ve Yunan yanlısı (pro-Greek, pro-Armenian) olduğunun dünyada bilindiğini kaydeder. Darlington ertesi gün (24 Haziran) Bristol ile tekrar görüştü ve Amerika’da kendisinin Türk yanlısı olduğunun bilindiğini söyledi. Görüşme günlüklerde şu şekilde yer alır:

…Öğleden sonra Piskopos J. H. Darlington randevu ile geldi. Yurttaki [Amerika]hislerin Ermeniler lehinde çok güçlü ve çok büyük şekilde de Türkler aleyhinde olduğunu söyledi. Eski Trinity’nin başpapazı Dr. Wm. T. Manning’in tüm sınıflardan önde gelen insanlara yapmış olduğu bir konuşma ile ilgili meydana gelen hadiseyi anlattı. Manning, konuşma esnasında, dinleyici topluluğundan Amerikalıların en çok sevdiği millet olan Ermeniler için savaşacaklarına ant içmelerini istemiş. İstekleri sevgi gösterileriyle karşılanmış. Darlington, beni bir dost olarak bilgilendirmek istediğini ve Amerika’daki insanların Dr. C. F. Gates ile benim Türklere karşı çok dostane olduğumuzu ve Türkler için iyi bir şeyler söyleyenin sadece ikimiz olduğunu düşündüğünü söyledi. Piskopos çok önemli beyanlarda bulundu ve söyledikleri arasında bir örnek olmak üzere, iki milyon Ermeni’nin Türkler tarafından katledildiği de vardı. Bu beyanın aksini ispat etmeye çalışmadım, çünkü herhangi bir tartışmadan kaçınmayı tercih ettim. Piskopos, konuşmasında din ile ilgili kiliselerin birleşmesini ve Ermeniler için yardım fonlarının artırılmasını içeren konulara kaydı. Darlington, açıkça kendi fikirlerine saplanıp kalmış bir kişidir ve iyi bir konuşmacıdır. Fakat düşünceleri ve fikirleri doğru olmamakla birlikte bu yalanları, konuşma akışı içindeki ustalığı ile örter. Maraş’ta Türklerin, sığınma evine gelerek burada bulunan sığınmacı hastaları öldürdüklerini ileri süren sözler söyledi.

Bu durumda, sağlam bir bilgiye sahip olduğum için, orada bulunan bir Amerikalı yardım çalışanından aldığım bilgi ile, ona bu hikâyenin doğru olmadığını söyledim. O, “fakat bu hikâye çok sayıda kaynak tarafından yayınlandı, İsviçre, Fransa, Büyük Britanya ve çok sayıda Amerikan gazetesi tarafından alıntılanarak duyuruldu” dedi. Ben de “evet” dedim, “tüm bu raporların kaynağı aynıydı; ilk başta bir dedikodu idi fakat daha sonra doğru olmadığı ispatlandı”. Bu “Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan propagandanın bir şeklidir, dedikodular gerçek olaylar gibi koyu büyük başlıklarla yayınlanır” dedim. Bunlara ek olarak Piskoposa, burada bulunduğum tarihten itibaren, en çok önem verdiği şeyin, eski Türk idaresinin ortadan kaldırılması, bu kirli Türk idaresinin yerine iyi bir hükümet kurulması olduğu bilgisini verdim. Ayrıca, “Muhtemelen biliyorsunuzdur şu an ki, Türk yasası (Anayasa) dünyadaki en iyi yasalardan bir tanesidir fakat bu yasanın uygulanması kuşkusuz en kötüsüdür” dedim. Bu söylediğimde Türk yanlısı bir unsur bulunmadığını belirtti. Ben de, “Hayır, benim Türk yanlısı olmam gibi bir durum söz konusu değil, fakat bağımsız bir Ermenistan’ın savunuculuğunu yapmadığım için Ermeni propagandacıları benim Türk yanlısı ya da Türk taraftarı olduğumu ilan ediyorlar” dedim.

Amiral Bristol, İstanbul’daki görevine başladığı ilk günden itibaren tüm Osmanlı toprakları üzerinde tek bir devlet tarafından, tercihen ABD tarafından kontrol edilen bir güdüm idaresi kurulmasını savunuyor, bu görüşünü her fırsatta dile getiriyordu. ABD’deki Ermeni dernekleri temsilcisi H. H. Topakyan 1920 yılı Mart ayı başında Bristol’u ziyarete gelir. Ziyarette görüşülen en önemli konu Anadolu’da güdüm idaresinde kurulması planlanan Ermeni Devleti ve Maraş olaylarıydı. Görüşmede Bristol, Topakyan’a Ermeni derneklerinin Amerika’da organize ettikleri propaganda çalışmalarının hemen hemen tamamının yalan olduğunu da söyledi. Topakyan ile Bristol arasındaki görüşmenin günlüklerde yer alan bölümünün güdüm ile ilgili şöyledir:

…Bay Topakyan öğleden sonra ziyaretime geldi. Ona, diğer gayrimüslimlere yaptığım gibi Ermeniler ile ilgili tavrımı açıkladım. Ona [Topakyan’a], benim fikrime göre; Türkiye’deki her ırktan halklar içerisinde prensip sahibi olmayan ahlaksız birkaç liderin bulunduğunu ve bunların halklarının iyiliğinden ziyade kendi politik emelleri için çalıştıklarını belirttim. Farklı ırklardaki halkların büyük kısmı cahildi ve bu liderler tarafından yönlendirilmekteydiler. Ona, Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlanan bilgilerin büyük kısmının doğru olmak bir yana sahte ve aldatıcı olduğunu belirttim. Ayrıca, bu aldatmanın anlaşılması durumunda, Amerika Birleşik Devletleri halkının bunu asla unutmayacağını ve Ermeni halkının aleyhine döneceğini söyledim. Patrik’ten almış olduğum bilginin karakteristik olarak abartılı ve taraflı olduğunu belirttim. Bununla birlikte, Müslüman olmayan halklar için Türkler üzerindeki etkimi kullanarak sürekli çalıştığımı söyledim. Türklere Müslüman olmayan halkları korumalarının kendi çıkarlarına olduğunu söyledim. Fransızlar ayrıldıktan sonra Türklerin, Maraş’taki Ermenileri öldürmemeleri büyük oranda benim etkim sonucunda gerçekleşmiştir. Ortaya atılan tasarıların [Ermeni Devleti kurma planlarının] hayata geçirilebilmesi için büyük miktarda askeri güce ve paraya gereksinim vardır. Bu konuda benimle tamamen hemfikir oldu. Ona ayrıca, kendisinin de fark ettiği gibi, Avrupa ülkelerinin bağımsız bir Ermenistan kurulması için büyük miktarda askeri gücü ve parayı sağlamayacaklarını söyledim. Benim fikrime göre; Ermenilerin kendi dostları yüzünden ıstırap çekmektedir. Daha sonra, tüm ülkenin ve aynı zamanda Türkiye’de yardım edilen büyük sayıdaki Müslüman olmayan halklar için en büyük iyiliğin Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmadan bir güdüm verilmesi olacağına işaret ettim. Bu idarenin, eski Türk yönetimini tamamen ortadan kaldırarak bunun yerine, dini özgürlüklerin tamamen sağlandığı, evrensel eğitim ilkelerinin kurulduğu ve bir süre sonra, insanlar yeterli eğitim düzeyine ve karar verebilme safhasına ulaştıklarında self-determinasyon hakkının saklı kalacağı bir model olması gerektiğini söyledim. Bay Topakyan bu fikirlere inandığını belirtti, fakat bir muhtıra hazırlayarak Amerika Birleşik Devletlerine geri dönmeden önce şahsen bana ileteceğini ve konu hakkında kişisel olarak konuşacağını söyledi.  Bunu yaparsa çok mutlu olacağım cevabını verdim.

Bristol’un söyledikleri ABD’deki Ermeni dernekleri temsilcisi Topakyan’ın aklına çok fazla yatmamıştı. Topakyan ve arkadaşları, hala Türkiye’den kopartılacak topraklar üzerinde kurulacak bir Ermenistan peşindeydi. Fakat Bristol’un günlüğündeki notlardan anlaşıldığı kadarıyla Topakyan, ilk görüşmede Bristol’u dinlemekle yetinmiş, yorum yapmaktan kaçınmıştı.

Sonuç

Mondros Mütarekesi sonrasında önce İngiliz ardından Fransız işgaline maruz kalan Maraş ve çevresindeki halk bir yılı aşan bir sürede sıkıntılı bir dönem yaşamıştır. Bu sıkıntının esas kaynağı Fransız askerleriyle birlikte gelen Ermeni lejyonerlerinin bölgenin Türk ahalisine yönelik uygulamış oldukları tahrik ve tedhiş politikasıydı. Bristol günlükleri şiddet üzerinden propaganda geleneğinin en maharetli temsilcisi olan Ermenilerin gerçek niyetine tanıklık etmekte ve objektifliği yansıtmaktadır.

Fransa destekli Ermenilerin saldırgan tutumuna Sivas Kongresi sonrası müdahale edilmiş ve Güney Cephesi için bir Kuva-yı Milliye Teşkilatı kurulmuştur. Kayseri’nin Develi ilçesini merkez üs yapan bu teşkilat Maraş’ı düşman işgalinden kurtarmak için mücadelesini sürdürmüştür. Halkla bütünleşerek uygulanan askerî strateji istenilen sonucu vermiş ve Maraş 12 Şubat 1920’de işgalden kurtarılmıştır. Böylece Maraş Milli Mücadele sürecinde düşman işgalinden kurtarılan ilk şehir olma özelliği ile tarihteki haklı yerini, halkı da “kahramanlık” unvanını almıştır.

Eşref Edib, “Maraş ve Antepliler’in Kahramanlıkları”, Sebilürreşad, Fransızların Urfa, Antep ve Maraş’ı işgali Anadolu’nun pek çok bölgesinde mitinglerle protesto edilmiş ve gerekli makamlara protesto telgrafları çekilmiştir.

Fransa pamuk üretimi için önemli bir bölge olarak gördüğü Kilikya’ya ve civar vilayetlere yerleşebilmek için Ermenilerin hamiliğini üstlenip Türk hâkimiyetini zayıflatma politikası yürütmüştür. Bu amaçla bölgede Ermenilerden oluşan Doğu Lejyonu kurulması yönünde fikirler 1916 yılında gündeme gelmişti.Fransız Savaş Komutanlığı 15 Kasım 1916 tarihinde Doğu Lejyonu’nun kurulmasını kararlaştırmıştır. Bu lejyon Ekim 1918’den sonra “Ermeni Lejyonu” şeklinde adlandırılacaktır. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan ve çarpışan Çukurova Ermenilerinden yaklaşık 4000 kadarı Mısır’ın Saint Port Limanı’na kaçarak Fransa’ya sığınmıştı. Bu Ermenilerin Anadolu’da Osmanlı’ya karşı kullanılması amacıyla kurulan Ermeni Lejyonunun oluşturulmasında özellikle Fransız Albayı Bremond’un tavsiye ve raporları etkili olmuştur. Bunun yanı sıra ABD’deki Ermeni komiteleri de bu uğurda oldukça çaba sarf etmiştir. Nitekim birlikler içerisinde Fransa’ya sığınan Ermenilerin yanı sıra Osmanlı ordusunda yer alıp Filistin ve Irak cephelerinden firar eden Ermeniler, ABD’den gönderilen Ermeniler ve Suriye Ermenileri yer almaktaydı. Kıbrıs’ta özel ve disiplinli bir eğitime tabi tutulan bu birlikler daha sonra Filistin cephesine gönderilmişti. Bu lejyon Mondros Ateşkes Anlaşmasının ardından Fransız birlikleri ile birlikte Güney Anadolu’da işgallere katılmıştır. Erdal İlter, “Milli Mücadele’de “Doğu Lejyonu”, (LegionD’orient)’nun Fransız İşgal Bölgesindeki Fonksiyonu”, A