Maraş Adının Anlamı ile İlgili Görüşler
Maraj, Markasi, Marasion, Margas, Margaji, Marah, Marak- sium, Marassion ve Mer’aş gibi değişik şekillerde söylenen ve yazılan Maraş’ın adının menşei ve ne anlama geldiğine dair çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Bunlardan birine göre, Maraş şehrini Hitit komutanla- rından Maraj adlı birisinin kurmasından dolayı şehre Maraj adı verildiği belirtilmektedir. Yine Sümerlerde de Naras ve Maraş gibi isimlere rast- lanmaktadır. M.Ö. 2000-1200 yılları arasında Anadolu’da hâkimiyet süren Büyük Hitit İmparatorluğu zamanında Maraş bu devletin önemli şehirlerinden biriydi. Bundan sonra başlayan Geç Hititler zamanında da Maraş, Gurgum adlı bir şehir devletinin merkezi olmuştu. Hititler’den kalan yazıtlarda şehrin adı Maraj ve Markasi şeklinde yazılmıştır.
Son yapılan araştırmalarda Maraş’ın adıyla ilgili yapılan şu tespiti de burada vermek istiyoruz. Maraş’ın, 7 bin yıl öncesine kadar uzanan bir tarihi vardır. Maraş kentinin adı ile ilgili en eski, en önemli yazılı kaynaklar M.Ö. 9. yüzyıldan başlayıp 8. yüzyılın sonlarına kadar takip edilebilen Yeni Asur Dönemi metinleridir. M.Ö. 9. yüzyıl ortala- rına rastlayan Asur krallarından Tiglatplazer zamanından itibaren baş- layıp, II. Sargon zamanına yani M.Ö. 8. yüzyıl sonlarına kadar her yıl Anadolu’ya yaptıkları askeri seferlerin anlatıldığı yıllıklarda, “Gurgum Krallığı” ve bu krallığın başkenti “Markaşti“ veya Markasi”den söz edilmektedir. Bu isimler II. Sargon (722-705) dönemi tabletlerinde sık- lıkla geçer ve bu dönemde Maraş önemli bir Asur Eyaletidir. Son ya- pılan araştırmalara göre “Markasi“ veya “Markaşti” kelimesi iki kelimeden meydana gelip bir isim tamlamasıdır. Yeni Asurca “Mar” oğlu anlamına gelmektedir. “Kaştu” ise ok anlamındadır. İki kelimenin birleşmesiyle imla kuralı gereği Markasi veya Markaşti olmuştur. Buna göre ise “Markasi” veya” Markaşti” “Okunoğlu” veya “Okçununoğlu” anlamına gelmektedir.
Maraş adının ilk kez Yeni Asur Dönemi kaynaklarında geçtiği ve bugünkü ismin oradan geldiği kanıtlanmıştır. Geç Hitit Devletlerin- den biri olan Gurgum Krallığı Maraş bölgesinde kurulmuştur ve bu krallığın merkezi de Markasi veya Markaşti’dir.
M.S. I. yüzyılda Roma İmparatorluğu bölgeyi ele geçirince Maraş’ın adı “Germanicia” olmuştur. Roma ve Bizans İmparatorluğu döneminde bu adla anılan şehir Müslüman Araplar tarafından fethe- dince ilk ismi olan Markasi veya Markaşti’ye dönülmüş ve kelime Mer’aş veya Maraş şeklinde telaffuz edilmiştir. Bunların yanında Ma- raş adının Arapça “zelzele -titreme” anlamına gelen “Re’aşa / Yer’aşü”
2 Prof. Dr. L. Gürkan Gökçek, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen-Edebi- yat Fak. Arkeoloji Bölümü Öğretim üyesinin notları fiilinden türeyerek “Mer’aş” olduğunu da iddia edenler vardır. Osman- lılar döneminde Maraş’ın adı bölgede Dulkadiroğulları/Zülkadiroğul- ları Beyliği’nin kurulmasından dolayı “Zülkadiriye” şeklinde de anılmıştır.
Maraş adının Hititlerden geldiğini doğrulayan Asur kaynak- ları, M.Ö. IX. ve VIII. Yüzyıllara kadar gitmektedir. M.Ö. IX. Yüzyıl ortalarında Asur krallarından Tiglatplazer zamanından itibaren başla- yan ve II. Sargon zamanına yani M.Ö. VIII. yüzyıl sonlarına kadar bu krallığın her yıl Anadolu’da yaptığı askeri seferlerden bahseden yıllık- larda Maraş’tan bahsedilmektedir. Bu yıllıklarda Gurgum krallığı ve buranın merkezi olan Markas veya Markasi adı geçmektedir. M.Ö. 858 yılına ait III. Salmanasar’ın yıllığında kralın Gurgum ve Kumuh’u (Adıyaman tarafları) fazla zorlamadan haraca bağladığı anlatılmakta- dır. II. Sargon’un M.Ö 711 yılına ait yıllığında ise Gurgum’da karışık- lıklar çıktığı, Asurlulara bağlı Prens Tarkhulara’nın kendi oğlu Mutallu tarafından öldürüldüğü, bunun üzerine Asurluların bölgeyi istilâ ederek Markasi halkını sürgüne gönderdiği ve şehre yeni bir vali atandığı be- lirtilmektedir. Bu bilgilerden Maraş’ın Geç Hitit devletlerinden biri olan Gurgum’un merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Gurgum kelimesi ise Anadolu’nun ilk bilinen halkı olan ve Hititlerin akrabası olan Levilerin dilinden geldiği ileri sürülmektedir. Hitit kralı I.Şuppililumma’nın za- manına (M.Ö.1370-1335) ait bir metinde geçen Uru-kar-kum-ma söz- cüğünün zamanla veya Asur kaynaklarında Gurgum’a dönüştüğü kabul edilmektedir. Luvilerin ise tarihleri M.Ö. 2300’lere kadar çıkmakta olup Toros dağları ve kuzeyi ile Maraş bölgesine hâkim olmuşlardır. Maraş, Asurlular ve Hititler zamanında önemli stratejik yollar üzerinde bulunmaktaydı. Aynı zamanda verimli ovaları ile zengin de bir böl- geydi.
İran’da Maraş adı ile bilinen bir de şehir vardır. “Maraş Tarihi ve Coğrafyası” adlı bir eser yazan Besim Atalay, Yemen’de M.Ö. II. ve I. yüzyılda hüküm süren Himyeriler Devleti’nin hükümdarlarından birinin adının da Mer’aş olduğunu yazmaktadır. Günümüzde de Ye- men’de Mer’aş’ın erkek ismi olarak kullanıldığı ve bunun manasının ise aslanpençesi anlamına geldiği belirtilmektedir. (Ankara Üniversi- tesi DTCF Coğrafya bölümüne gelen Yemenli bir coğrafyacının adının “Meraş” olması ve bunun anlamının sorulması üzerine verdiği sözlü bilgi)
M.Ö. 64 yılında Roma İmparatorluğu Maraş’ı ele geçirince adını Germanicia’ya çevrilmiştir. Ermeni, Süryani ve Roma kaynakla- rında da bu doğrulanmaktadır. Hatta Süryani tarihçisi Abu’l-Faraç, Ma- raş’a Romalıların Germenika dediklerini belirtir. Urfalı Mateos adlı Ermeni tarihçi de şehri Germenika olarak anar. Maraş’ın adının Ger- menika’ya çevrilmesini konusunda da muhtelif rivayetler vardır. Buna göre; şehrin adı Romalılar zamanında “Kaisereia Germanikeia” biçi- minde değiştirilir. Roma İmparatoru Kaligula zamanında, yani M.S. 37- 41 yılları arasında bu isim değişikliği olmuştur. Tam adı Gaius Caesar Augustus Germenicus olan bu şahsın Germanicus’tan Germanikeia ve imparator kenti anlamındaki Kaisereia sözcükleri birleştirilerek Ma- raş’a, “Kaisereia Germanikeia” denmiştir. Bazı kaynaklar ise Maraş’a bu adı M.S. 17 yılında ve Kaligula’nın ricasıyla İmparator Tiberius za- manında verildiği ileri sürülmektedir. Romalılar tarafından Maraş, Ma- latya, Adıyaman ve Antep arasında bulunan Kommegane bölgesinin krallığı IV. Antiokhos’a verilmişti. Bazı kaynaklara göre de Maraş’a asıl bu adı veren kişi IV. Antiokhos olup, Roma İmparatoru Kali- gula’nın gözüne girmek amacıyla şehrin adını değiştirmiştir. Bazı ta- rihçiler ise IV. Antiokhos’un dedesi olup Nemrut tümülüsünde gömülü bulunan I. Antiokhos’un (M.Ö. 54 -M.Ö. 37) Maraş’a kendi adını ver- diğini ileri sürülmektedir. Buna göre Maraş, Antiokheia yani Antakya olarak anılmış ve diğer Antakya’dan ayırmak içinde Toroslardaki An- takya (Antiokheia Pros Tauro) denmiştir. Charles Texier, Küçük Asya adlı eserinde Coğrafyacılara göre şimdiki Maraş’ın eski Antiochia Ta- urum şehrinin bulunduğu yerde olduğunu belirterek, Bizanslı Eti- enne’nin aynı adla söz ettiği altı şehirden, Ceyhan üzerinde Kilikya Antiochesi unvanıyla kaydettiği yerdir demektedir. Müellif ziyaret et- tiği Maraş’ta eski eserlerden pek bir şey kalmadığını yazmaktadır. Bu- nun sebebini ise Maraş’ın öteden beri pek çok hareketli halkın merkezi olduğundan, eski eserlerin hep yıkıldığına bağlamıştır. Gerçekten de Maraş bulunduğu coğrafi mevkii sebebiyle pek çok halkın uğrak ve istîlâ alanı olmuştur. Bizans kaynaklarında Maraş’ın adı Marasin veya Marassion olarak görülmektedir. Yine bir iddiaya göre Haçlılar zama- nında işgal edilen Maraş bir Haçlı komutanın adından dolayı Marassion ismini aldı dense de bunun gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Köklü bir kül- türü olan ve tarihi M.Ö. 5 binli yıllara kadar giden, adı ise bundan 3 bin yıl öncesine dayanan Maraş’ın zamanla Hititler devrindeki adını tekrar aldığı görülmektedir.
Maraş 637’de Müslümanlar tarafından fethedilince tekrar Hi- titler zamanındaki adıyla anılmaya başlanır. Ancak Maraj kelimesi Arap alfabesinde “j” harfi olmadığından Mer’aş şekline dönüşür. Bun- ların yanında Maraş adının Arapça “titredi-titreme” anlamına gelen “R.A.Ş” fiilinden türeyerek “Mer’aş” olduğunu da iddia edenler de var. Maraş ovasında çok fazla pirinç ekimi yapıldığından dolayı da şehrin sıtmalık alan haline geldiği bu sebeple de bu hastalığa yakalananların titremesi nedeniyle titreme alanı anlamına gelen Maraş adı verildiği söylenmektedir. Ancak bu görüşlerin hiçbir ilmî bir kıymeti olmayıp sadece rivayetten, benzetmekten başka bir şey değildir. Hasan Reşit Tankut adlı araştırmacı da kaynak belirtmeden “kutlu güneş” anlamına geldiği için Maraş’a bu adının verildiğini belirtmektedir. Osmanlılar döneminde şehrin adı bölgede Dulkadiroğulları Beyliği’nin kurulma- sından dolayı Maraş’ın yanı sıra Zülkadir, Zülkadiriye gibi isimlerle de anılmıştır. XVII. Yüzyılda Maraş’ı ziyaret eden Evliya Çelebi Maraş’ın adının nereden geldiği konusunda bir efsaneden bahsetmektedir. Buna göre bir Ejderha şehrin tüm ahalisini yediği için Mâr-ı iş’ten galat ola- rak Maraş olmuştur.
Maraş’ın kazalarından Elbistan, Afşin, Andırın, Pazarcık, Göksun gibi yerlerin isimleri eski olup bunların tarihi anlamlarının ne olduğu konusunda da bilgi vermeyi faydalı olacağı kanaatindeyiz.
1.2. Maraş’ın İlçe İsimlerinin Oluşması
1.2.1. Elbistan
Maraş’ın en eski ilçesi Elbistan’dır. Tarihte pek çok ad alan Elbistan’ın Ablasta, Ablastha, Ablastayn, Ablistan gibi adlar aldığı gö- rülmektedir. Bu kelimenin Hititlerin atası olduğu kabul edilen Luvilerin dilinden geldiği, Su geçidi, Gür su, bol su gibi anlamlara geldiği tahmin edilmektedir. Arap kaynaklarında ise bu şehrin adı Bilistin, Eblıstan, Elbostan vs şeklinde geçmekte olup bağ, bahçe ve bostanlık anlamına gelmektedir.
1.2.2. Göksun
Tarihi Roma İmparatorluğu’na çıkan ve Bizans döneminde kaynaklarda sıkça görünmeye başlayan Göksun’un eski isminin Latin kaynaklarında Cocussos’tan (Kokkussos) olduğu, bunun sonundaki us- sos, sssos ya da assa kelimesinin köy, kasaba ve kent anlamlarına gel- diği bilinmektedir. Ancak gerçek anlamda Cocussos kelimesinin ne manaya geldiği bilinmemektedir.
1.2.3. Andırın
Kahramanmaraş’ın batısında bulunan ve pek çok tarihi mekâna sahip olan Andırın’ın aslı Andurana olup, And(a)-ura-(wa)na “Yüce Ana Tanrıça Yurdu” anlamına gelmektedir.
1.2.4. Afşin
Afşin’in adına gelince eski ismi Arabissos olup daha sonra da Türkler tarafından Yarpuz denmiştir. Eski isimlerinden biri de Ef- sus’tur. Bu ismin aslı Araw(a)-İssos kelimelerinden birleşmiştir. Arawa kenti demektir. İssos’un ise “Yerleşim” buradan: Kent) anlamımda ol- duğu bilinmektedir. Arawa ise “ Sunak” anlamına gelmektedir. Yarpuz kelimesi ise Türkçede bir bitki adıdır. Afşin adına gelince 1060’larda bölgede fetihler yapan Afşin Bey’in hatırasına 1944’te dönemin Maraş Milletvekili Hasan Reşit Tankut ve tarihçi Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç tarafından verilmiştir.
1.2.5. Pazarcık
Eski yeri Bağdanasır köyünde bulunan Pazarcık Kazası’nın adına gelince Kayseri-Elbistan-Akçaderbent-Hades (Göynük-Bozlar) Halep tarihi ticaret yolu üzerinde bulunmasından dolayı burada küçük bir pazar kurulmaktaydı. Büyük Pazar ise Kayseri’nin doğusunda Pı- narbaşı’nın batısında Yabanlu ovasında (Pazarören) kurulurdu. 1400’li yılların müellifi el-Makrizî’nin Kitabü’s-Sülük adlı eserinde Pazarcık adı geçmektedir. Pazarcık’ta ilk kaza teşkilatı 1867’de Ufacıklı kö- yünde kurulur. 1877’de Yukarı Pazarçık’ a taşınır. 1940’da Pazarcık istasyonun olduğu bölgeye taşınır ve buraya Aşağı Pazarcık denir. 1.2.6. Türkoğlu
Bu ilçenin eski adı İloğlu olup halk ağzında Eloğlu olarak te- laffuz edilmekteydi. İloğlu, ilçeyi kuran Tecürlü aşiretinin bir obasının adı olup 1866’da buraya iskân edilmiştir. 1960’da kaza haline getirilen Eloğlu’nun adı Türkoğlu’na çevrilmiştir.
1.2.7. Çağlayancerit
İlçenin ismi bölgede yaşayan Oğuzların bir boyuna mensup olan Cerit aşiretinden gelmektedir. Osmanlı kaynaklarında Maraş böl- gesinde yaşayan Cerit Türkmenleri Çağlayan cerit ve Kuşçu Ceridi diye ikiye ayrılmaktaydı. Kuşçu ceridi Pazarcık taraflarında yaşarken, Çağ- layan Cerit Türkmenleri ise şimdiki ilçenin bulunduğu bölgede yaşa- maktaydı. Çevrede yaşayan Cerit Türkmenlerinin toplanması ile bu yerleşim birimi kurulmuştur. Osmanlı Döneminde Göynük nahiyesine bağlı olab Çağlayatcerit bir köy statüsündeydi. 1800’lerdeki arşiv ka- yıtlarına göre burada Kezban Hatun Camii vardı. 1805’te bu camiye imam tayini yapılmıştır. Tarihi bu tarihten çok daha eski dönemlere git- mekte olup günümüzde hala ayaktadır.
1.2.8. Nurhak
Nurkak’ın ismine gelince arkasında bulunan ve eski ismi Nur- ı hak olan dağdan adını almıştır. Rivayetlere göre bu dağda geceleyin bulunan bir madenin parlamasından dolayı bu ismi almıştır. Kayseri üzerinden Elbistan’a gelen tarihi İpek yolu üzerinde bulunan Nur- hak’tan Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Malatya, Hısn-ı Mansur, Samsat, Ayıntap ve Halep taraflarına ticaret yolları geçmekteydi. Nur- hak çevresinde Ortaçağ’dan kalma kervancıların kaldığı hanlar bulun- maktadır. Yine bu kervanları korumak için kaleler yapılmıştır.
1.2.9. Ekinözü
XVII. yüzyılda Osmanlı Arşiv belgelerinde Celâ adı ile bilinen yerin adı Ekinözü olarak değiştirilmiştir. Kanaatimize göre yeraltından kaynayarak çıkan içme suyundan dolayı bu isim verilmiştir. Bölgenin Roma ve Bizans’tan beri yerleşim yeri olduğu bilinmektedir.
1.3. Asur Koloni Çağı ve Hititler Döneminde Maraş
Hititler M.Ö. 2000-1200 yılları arasında Anadolu’da hâkimiyet sürdükleri dönemde Maraş bölgesine de egemen oldular. Hititler döne- minde bu şehrin adına Maraj ve Markasi denilmekteydi. Bu dönemde Maraş bölgesinin Elbistan, Pazarcık ve Türkoğlu ilçeleri sınırları içinde birçok yerleşim merkezi vardı. Elbistan’ın Karahöyük harabelerinde ya- pılan kazılarda Hititlerin hüküm sürdüğü bu alanda Asur ticaret koloni- lerine ait çanak, çömlek, tunç ve kemik buluntuları ele geçirilmiştir. Hititlere ait anıtsal yapılara rastlanmıştır. Elde edilen eserler Hititlere ait olmamakla beraber Hitit figürlerini üzerinde taşımaktadır. Elbistan Afşin ve Göksun ovalarında 50’nin üzerinde höyük bulunmaktadır.
Hititler dönemi Anadolu’da dört kısma ayrılıp, ilk devir M.Ö. XIX-XVIII. yüzyıllar, Eski Hitit İmparatorluğu M.Ö.1600-1450, Yeni Hitit İmparatorluğu M.Ö.1450-1200, Geç Hitit devletleri Dönemi M.Ö.1100-700. Son dönemde Gurgum adıyla bilinen Geç Hitit Dev- leti’nin merkezi olan Maraş’ın en fazla bilinen dönemidir. Kargamış, Zincirli ve Sakçagözü gibi şehir devletleriyle aynı devirde varlığını sür- düren Gurgum devleti zamanında bölge M.Ö. 700’lerde Asur istilasına maruz kalmıştır. Bu bahsi geçen devletlerden en son Asurlulara boyun eğen devlet de Gurgum olmuştur.
Maraş, M.Ö. 1975 ile 1723 arasında Anadolu’da yaşanan “Asur Ticarî Kolonileri Çağı” denilen zamanda bu koloni çağının Ana- dolu’daki merkezi olan Kaniş/Kültepe ile Asurluların merkezi olan Ni- nova arasında bulunmaktaydı. Kültepe’de çıkan tabletler üzerinde buranın etrafında bulunan mahalli krallıklardan bahsedilmektedir. Bu mahalli krallıklardan Mama ve Luhuzatia şehirlerinin Maraş bölge- sinde olduğu kuvvetle muhtemeldir. Kültepe’den çıkan tabletlerde Mama şehri kralı ile Kaniş şehir devleti arasında anlaşmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu sırada tabletlerde Mama kralının Anum-Hirbi, Ka- niş kralının ise Warsama olduğu yazılıdır. Bu anlaşmada Mama şehri- nin Asur krallığı ile Kaniş arasında olduğu tahmin edilmektedir. Yine bu tabletlerden anlaşıldığına göre Mama şehri yakınlarında Taisama ve Sibiha şehirleri de bulunmaktadır. Bu iki şehir idarecilerinin ayaklan- maları üzerine Mama ve Kaniş kralları kendilerine karşı başlatılan bu ayaklanmaları bastırmak amacıyla onların üzerine ortak askeri hareket düzenlediler.
Bu Kaniş kralının M.Ö. 1811-1776 yılları arasında hüküm sü- ren Asur kralı Samsi-Adad ile çağdaş olduğu da tespit edildi. Mama şehrinin Maraş ile Göksun arasında olduğu tahminler arasındadır. Bil- hassa da Hasancıklı’nın kendisi veya civarında olması kuvvetle muhte- meldir. Ceyhan nehrinin yukarılarında bir yol üstünde ikinci bir Eti yerleşim yeri olması da gerekmektedir. Bunun da Tekir olma ihtimali vardır. Ceyhan’ın aşağı kesimlerinde de Arslantaş Barajı civarında da kayıtlara göre bir şehirin daha olması ihtimal dâhilindedir. Ayrıca An- dırın tarafında olacağı da iddialar arasındadır. Kültepe tabletlerden bu şehrin dağlık bir bölgede olduğu anlaşılmaktadır. Mama krallığı halkı- nın Asya menşeli olabileceği dolayısıyla Urartulara akraba olan Hurri- ler olduğu da tahminler arasındadır. Bunlardan Maraş’ta yaşayan Hurriler ile Kayseri’de yaşayan Hititler arasında yakın dostluğun ol- duğu anlaşılmaktaydı. Mama şehri kralı Anum-Hirbi’nin adı kendisin- den 1000 sene sonra yaşayan Asur kralı III. Salmanassar’ın yazdırdığı (M.Ö. 858-824) Monoligt kitabesinde geçmekte olup onun Atalur da- ğına heykelinin dikildiği belirtilmektedir.
Kaniş tabletlerinde, Mama şehrine ait pek çok sayıda tüccardan bahsedilmektedir. Ayrıca bu tabletlerden her iki şehre ait tüccarlar ara- sındaki ticarî münasebetler ile alıp sattıkları malların çeşitleri hakkında da bilgiler edinmek mümkündür. Bu bilgilerden Mamalı tüccarların ku- maş üretiminde usta oldukları, bunları Asurlu tüccarlara sattıkları dola- yısıyla bu şehrin bir tekstil merkezi olduğu anlaşılıyor. Mama kumaş ve postu gibi eşyaların bu sırada markalaştığı anlaşılmaktadır. Bütün bu tabletlerden anlaşıldığı kadarıyla Mama bir ticaret şehri olup birçok bölgeden tüccarlar buraya uğramaktaydı. Ayrıca Mama şehri halkının gümüşten iki kat daha değerli bir madeni daha işleyip sattıkları da tespit edilmektedir.
Kültepe tabletlerinde geçen Lawazantiya şehrinin ise Elbis- tan’da hatta Karahöyük’te bulunduğu ileri sürülmektedir. Asur tüccar- larının ticari etkinliklerde bulunduğu bu şehirde bu dönemde Asu isminde bir kral hâkimiyet sürmekteydi. Kültepe tabletlerinde dikkat çeken hususlardan biri de Lawazantiya tüccarlarının kaçakçılıkla uğ- raşmasıdır. Bunun yanında bu şehir halkı yün, koşum takımları ve ko- yun satardı. Asurlular zamanında Mama şehri gibi Lawazantiya şehri de Kaniş ile Asur arasında olup tüccarların alış veriş yapmak için uğra- dıkları bir yerdi. Koloni çağında Mama ve Lawazantiya şehirlerinin önemli bir ticaret merkezi olduğu görülmekte olup her iki şehir de Me- zopotamya ile Anadolu arasında ticaret yolları üzerindeydi. Asurlu tüc- carlar Mezopotamya’dan Anadolu’ya gelişlerinde Mama şehrine uğrayarak buradan aldıkları kumaşları Kaniş’e götürüp satmakta, dö- nüşlerinde ise Lawazantiya’ya uğrayarak ülkeleri için ihtiyaç duyduk- ları yün ve diğer eşyaları satın alarak Asur’a götürmekteydiler.
Hititler zamanında batıda Silifke-Mersin’den başlayarak do- ğuda Antep, Maraş ve kuzeyde Kayseri-Sivas sınırına dayanan Tufan- beyli (Şar-Komana) arasında Kizzuwatna krallığı bulunmaktaydı. M.Ö. 1500-1400’li yıllarda görülen bu devletin oldukça güçlü olduğu ve Hi- titlerin bunlara saldırmaktan imtinâ ettikleri anlaşılmaktadır. İlk Hitit krallarından I. Hattuşili (M.1650-1620) Kuzey Suriye’ye doğru seferler yapsa da Kizzuwatna ülkesine saldıramıyordu. Hattuşili bir seferinde ise bu devletin en doğusunda bulunan Salahsuwa kentini kuşatır. Bu devletin Hititlerle anlaşmalar yaptığı anlaşılmaktadır. Bu devlet 1300’lere doğru zayıflayıp Hititlere tabi oldu.
Bu sıralarda Maraş bölgesi de bu krallığın sınırlarına dâhil olup Yukarı Ceyhan bölgesinde Lawazantiya şehri vardı. Yukarıda da bahsi geçtiği gibi önceleri bağımsız bir şehir devleti olan bu şehir daha sonra Kizzuwatna krallığına bağlanmış olabilir. Kadeş savaşında Mısır Firavunu II. Ramses’le savaşan ve yaralanan II. Muwattalli (M.Ö.1309- 1279) ülkesine dönerken Adana Ceyhan yakınlarında ölmüştür. Mezarı da muhtemelen oradadır. Bu kralın yerine oğlu Urhitesup III. Murşili (M.Ö.1275-1267) adıyla tahta çıktıysa da amcası Hattuşili yeğeninin krallığını tanımayarak onun Mısır’a kaçmasına neden olmuştu. Hattu- şili Kadeş savaşı dönüşünde İslâhiye, Maraş ve Kayseri üzerinden Hat- tiye’ye dönerken bu yol güzergâhında bulunan Lawazantiya kentine uğrayıp buranın bir Hurri rahibi olan Pentipsarri’nin kızı Puduhepa ile evlenmiştir.
Hititler zamanından Maraş ve Elbistan bölgelerinde bulunan eserlere bakıldığında hiyeroglif yazı ile yazılmış Luvice dilinin kulla- nıldığı görülmektedir. Luwice Çukurova ve Orta Anadolu’da Hititçenin yanında kullanılan bir dildi. Bu dilin Hititçe ile de birçok ortak yönleri bulunmaktaydı. Aynı sıralarda Maraş bölgesinde konuşulan diğer bir dil ise Hurri lisanıydı. Maraş civarında olduğu tahmin edilen Mama krallığının hükümdarının Kaniş kralına yazdığı bir mektupta Hurrice isim ve kelimelere rastlanmaktadır. Kizzuwatna krallığı topraklarında Luvice ile birlikte Hurice de konuşulmaktaydı.
Hititler zamanında bugün Afşin’in bir kasabası olan Huni de önemli bir yerleşim yeriydi. Günümüzde kale olarak bilinen kasabanın ortasındaki Huni Höyüğü Hititlerden kalmıştır.
Maraş bölgesinden Hititlere ait birçok eser çıkarılmıştır. Ancak 1967 yılına kadar şehirde ciddi anlamda bir müze olmadığından çıkarı- lan eserler Antep, Adana, Ankara ve İstanbul’da bulunan müzelere gö- türülmüştür. Maraş’tan çıkan en önemli eser olan ve Maraş Aslanı olarak bilinen eser bile günümüzde şehrin müzesinde değil de İstan- bul’da sergilenmektedir. Maraş ve Elbistan’da yer üstünde bulunan Hi- titlere ait eserler ise korunmadığı için tahrip olup gitmektedir. Buna en iyi misal Elbistan-Darende arasında bulunan Hitit aslanlarının günü- müz de neredeyse tamamen tahrip olmasıdır. Hititlerden kalan ikinci önemli eser ise Fırtına Tanrısı olup kabartmasının üzerindeki yazı oku- namamıştır. Maraş bölgesinden çıkarılan birçok eser XIX. yüzyılın son- ları ile XX. yüzyılın başlarında Hıristiyan misyonerleri tarafından Avrupa ve Amerika’ya kaçırılmıştır.
Besim Atalay, Amerikalı misyonerlerin Maraş’tan 60 adet eski eseri Amerika’ya kaçırdıklarını ve bunların bazılarının New York mü- zesinde sergilendiğini belirtmektedir. Rivayetlere göre Ermeniler, ka- lenin kuzey taraflarında Mağaralı mahallesine yakın bir arsa üzerinde çok sayıda Hitit heykeli bulurlar. Bunları geceleyin evlerine taşırlar. Bu durum misyonerlere haber verilir. Ticaret amacıyla veya misyoner mekteplerinde çalışmak bahanesiyle Maraş’ta bulunan Amerikalı ve Fransızlar Ermenilerden satın aldıkları bu eserleri onlara Kapitülasyon- ların tanıdığı serbestlikle ülkelerine kaçırırlar.
Hititlerin Maraş bölgesi insanları üzerinde günümüzdeki etki- leri konusunda birçok görüş ileri sürülmektedir. Bu görüşlerde Maraş insanının giyim kuşamları Hitit heykellerindeki insanların kıyafetlerine benzetilmektedir. Yine meşhur Maraş ayakkabısı olan ediğin de Hitit- lerden kaldığı iddialar arasındadır. Ancak bunların hepsi ilmi dayanak- tan yoksun olup günümüze kadar da doğruluğu ispatlanamamıştır.
1.4. Geç Hititler Dönemi’nde Maraş
Hitit İmparatorluğu dağılınca onun yerine kurulan Genç Hitit devletlerinden Gurgum Şehir Devleti Maraş bölgesine hâkim olmuştur. Asur kaynaklarına göre bu devletin başkenti Markasi’dir. Gurgum şehir devleti zamanından günümüze, iki önemli eser kalmıştır. Bunlardan biri meşhur Maraş Aslanı’dır. Bir zamanlar Maraş Kalesi’nde bulunan bu eser Hititlerden kalan en önemli kalıntıdır. Maraş kalesinin surlarının da bazı taşlarının Hititlere ait olduğu tespit edilmiştir. XVII. yy.da Ma- raş’ı ziyaret eden Evliya Çelebi bu aslanın kalede olduğunu yazmakta- dır. Bugün üzerindeki yazısı tamamen okunmuş olan Maraş Aslanı’ndaki ifadeye göre de Gurgum şehir devletinin merkezi Ma- raş’tır. Diğer önemli eser ise Fırtına Tanrısı heykelidir.
M.Ö. IX. yüzyıldan itibaren Maraş bölgesi Asur kitabelerinde geçmeye başlamıştır. Yukarıda da bahsedildiği gibi Maraş adı da ilk defa bu sırada “Markasi” ya da “Maras” şeklinde geçmekteydi. Büyük Hitit İmparatorluğunun dağılmasından sonra Anadolu’da Geç Hitit devletleri dönemi başlamıştır. Maraş ve çevresinde Gurgum, Sakça- gözü, Zincirli ve Kargamış gibi küçük Hitit devletçikleri kuruldu. Bun- lardan biri olan Gurgum’un merkezi de Maraş’tı. Gurgum’a ait belgeler Hitit kralı I. Şuppililuma’nın (1370-1335) Kargamış kralı ile yaptığı bir anlaşma metninde, sınırlar belirlenirken Uru kar-kum-m(a) adlı şehrin Gurgum ya da Gargum olabileceği iddialar arasındadır.
Maraş bölgesi Asurlular ile Hititler arasında bir sınır bölgesi olduğundan dolayı önceleri ticari amaçlarla uğradıkları Maraş’a Asur- lular daha sonra yönetmek amacıyla gelmişlerdir. M.Ö. 858’de Gur- gum’un kralı Mutallu, Asur karalı III. Salmanassar’a gönüllü olarak haraç vermeye başlamıştır. M.Ö. 843’de Asur kralının haraç listesinde bu defa Gurgum kralı olarak Qalparunda’nın ismi geçmektedir. Asur Kralı III. Salmanazar M.Ö 839’da Geç Hitit devletlerinin zayıflamasın- dan sonra Amanos dağlarını aşarak eskiden Kizzuvatna, o tarihlerde ise Kue olarak bilinen bölgede ilerlemeye devam etti. Kizzuwatna ve Lawazantiya’yı (Şar ve Elbistan yakınları) ele geçirdi. Daha sonra Orta Anadolu’ya geçerek Konya’ya kadar ilerledi. Ancak Asur kralı daha sonra geri döndü.
1.5. Maraş Aslanı
Maraş ve etrafında bulunan hiyeroglif yazıtlardan Gurgum krallarına ait bir soy kütüğü tespit edilmiştir. Bu yazıtı yazan III. Hal- puruntiyas altı kuşak soyunu vermektedir. Maraş aslanı olarak bilinen Kitab-ı Aslan anıtında bulunan bu kralların isimleri tahta geçiş sırasına göre baştan sona doğru dizilişi şöyledir: > II. Laramas > II. Halpurunti- yas > Muwatalis > I. Halparuntiyas > Muwansız > I. Laramas > III. Halparuntiyas. M.Ö. 805’de Gurgum ve Kumuh (Adıyaman-Komme- gene) sınırları arasında III. Adad-Nirari’nin diktiği Pazarcık stelinde de ismi geçen III. Halparuntiyas kendisini “Gurgumean kralı, Palala- moğlu Qalparunda” olarak adlandırmaktadır. M.Ö. 858-853’de III. Sal- manassar tarafından baba ve oğul açıkça görülmektedir ki “Gurgumean Mutalli ve Gurgumean Qualparunda” yazıldıkları sıra ile anılmıştır. Maraş 8 stelini yazan Laramas Astuwramanzaş’ın torunu, Muwattalisin oğlu, I. Laramas olmalıdır. Bunun büyük, büyük, büyük babası II. Hal- puruntiyas’ın yaklaşık M.Ö. 950’den önce kral olması muhtemeldir. Yedi hanedan neslini ihtivâ eden kronolojinin ana hatlarını taşıyan bu üç tarihli parça farklı olan diğer kitabelerin ve heykellerin de tarihlen- dirilmesine imkân sağlamaktadır.
Mensupları tarafından dikilen kitabelerde yer alan şecereye göre Kubaba Papazı Suhi’nin dört nesillik hanedanı da şöyledir: Suhi >Astuwatamanza >II. Suhi > Katuwa’dır. Bu hanedanların unvanları da şunlardır: “tarwani” ve “Kargamış Şehri’nin lordu” İlk ünvanın “yar- gıç” veya “hüküm koyucu” gibi bir anlamı vardır. Bu unvanlar Maraş için de kullanılmıştır.
M.Ö. VIII. yüzyılda Van bölgesine hâkim olan Urartuların Ma- raş’ta kurulmuş olan Gurgum devleti kralı Tarhulara, Malatya kralı Su- lumili ve Kommegene kralı Kuştaşbi gibi mahalli hükümdarlarla Asurlulara karşı bir ittifak kurdukları anlaşılmaktadır. Asurlulara karşı başlangıçta başarılı olan bu ittifak III. Tiglatpileser (M.Ö.744-727)za- manında Asur ordusunun yeniden organize edilmesiyle Urartular ve müttefikleri mağlup edilmiştir. Böylece kesilmiş olan Orta Anadolu ti- caret yolu yeniden açılmış oldu. Asurlular ile Urartu ve müttefikleri arasında savaş Samsat yakınlarında yapılmış ve Asurlular kesin bir za- fer kazanmışlardır.
Hitit imparatorluğunun yıkılmasından sonra Maraş bölgesine hâkim olan Gurgum devleti Asur kaynaklarında sıkça geçmektedir. Bu dönemde devletin başında Mutalli bulunmaktaydı. Asurlulara boyun eğen bu kraldan sonra Urartuların başlangıçta Asurluları mağlup etme- siyle bölgedeki Asur nüfuzu zayıflamıştır. Ancak bir süre sonra Asur- lular Urartu ve başta Maraş Gurgum şehir devleti olmak üzere müttefikleri yenerek bölgeyi hâkimiyet altına alırlar. Gerek kale ge- rekse Maraş’ın Ahır dağı eteklerinde Hititlerden kalan mezarlar ol- makla birlikte günümüzde bunlar tahrip olmuştur.3
Maraş bölgesinde Hititlerden kalan en önemli eserlerden biri Maraş Kalesidir. Maraş Kalesinde Hititlerden kalan çok önemli eserler bulunmuştur. Özellikle kaleden çıkan tabletler “Maraş Tabletleri” ola- rak bilinmektedir. Son zamanlarda bu tabletler okunmaya başlamıştır. Bu okumalardan Maraş’ta ticari, sosyal ve kültürel hayatla ilgili bilgiler bulunmaktadır. Aynı zamanda tabletlerden Asurlular zamanında Maraş
3 Cevdet Çulpan, Türk Taş Köprüleri, Ankara 2002, s. 151. 55 Valileri hakkında bilgiler bulunmaktadır. Tabletler M. Ö. VII ve Asur- lular zamanına ait olup Yeni Asurca ile yazılmıştır.
1.6. Asurlular Dönemi (M.Ö. 720-612)
Yukarıda da değindiğimiz gibi III. Salmanasır zamanında Asurlular Maraş taraflarına kadar gelmişlerdir. Tiglat Plaser zamanında da onların akınları devam etmiştir. M.Ö. 711 Yılında Asur kralı Sargon zamanında Gurgum bir Asur vilayeti haline gelmiştir. Bu dönemde Ma- raş bölgesinde baskılarını artıran Asurlular Sargon II. zamanında (M.Ö.721-705) Hitit Gurgum şehir devletini kendilerine bağlamışlar- dır. II. Sargon Maraş’a saldırarak Gurgum kralı Mutallu’yu esir aldı. Bu dönemden kalan Asur yazılarında Maraş’ın da adı geçmekteydi. Asurlular döneminde şehir bir ara Urartuların yönetimine geçmiştir. Yine iki Türk kavmi olan Kimmerler ve İskitler Anadolu istilâları sıra- sında Maraş’ı da ele geçirmişlerdir. Ancak bu Türklerin istilası kalıcı olmamıştır. Asurlular zamanında Maraş, ticaret yolları üzerinde bulun- ması sebebiyle önemini korumuştur. Kapadokya-Mezopotamya ticareti Maraş üzerinden sağlanmıştır. Asurlular zamanında Maraş bölgesinde birçok tahrîbatlar yapıldığı da ileri sürülmektedir.
Gerek Asurlular gerekse Hititler zamanında Maraş ve Elbis- tan’ın iktisadi ve ticari bakımdan gelişmiş yerler olduğu görülmektedir. Maraş’ın Berid dağında zengin maden yataklarının işletilip hem Orta Anadolu’ya hem de Asurluların Merkezi olan Ninova’ya kadar götü- rüldüğü anlaşılmaktadır. Asurluların Maraş bölgesinde hüküm sürdük- leri onlardan günümüze kalan eserlerden anlaşılmaktadır. Pazarcık Kazası’nın Kızkapanlı Köyü Gözlügöl Obasında bulunarak Maraş mü- zesine konan Asır kralı III. Adad Nirari’ye ait çivi yazılı bir sınır taşı onlardan kalan en bariz eserlerden biridir. Maraş ovasında Asurlulara ait birkaç ticarî koloni merkezinin bulunduğunu tahmin ediyoruz.
1.7. Medler ve Persler Dönemi (M.Ö. 612-333)
Maraş bölgesindeki Asur egemenliği fazla sürmedi. M.Ö.612 yılında Med devletinin kralı Keyaksases, güney komşusu Babillerin de yardımı ile Asur başkenti Ninova’yı alarak bütün Asur ülkesinin şehir- lerini tahrip ederek bu devlete son verdi. Medler yukarıda bahsedilen tarihte Asurluların elinde bulunan Maraş’ı da ele geçirdiler. Maraş böl- gesinde yağma ve tahribattan başka bir şey yapmayan Medler bir süre sonra yerlerini yine bir İran hanedanı olan Perslere bıraktılar.
Bir süre sonra da Güneybatı İran’da Ahameniş soyundan gelen II. Kiros, Medleri ortadan kaldırarak İran’da Pers İmparatorluğu’nu kurdu (M.Ö. 550). Anadolu’yu istilaya başlayan II. Kiros, Lidya kralını mağlup ederek diğer Anadolu şehirleri gibi Maraş’ı da topraklarına kattı. Pers kralı I. Darius zamanında Anadolu’daki istila edilmiş şehirler idari bölümlere ayrıldı. Maraş şehri de Kapadokya Satraplığı’nın (Eya- let) sınırları içinde kaldı. Pers soyluları tarafından yönetilen bu dö- nemde Maraş halkı daha çok hayvancılıkla geçinmekteydi. Onlar Pers soyluları tarafından köle haline getirilmiştir. Bu dönemde Asurlulara bağlı Elbistan yöresinde Kataonlar adlı bir topluluk yaşamaktaydı. Bu topluluk ırkî hususiyetleri bakımından diğer topluluklardan farklılık arz etmekteydi. Medler ve Persler döneminde Maraş bölgesi kaynaklarda çok az geçmektedir. III. Darius zamanında en geniş sınırlara ulaşan Pers İmparatorluğu İndus boylarından Marmara denizine, Hazar ve Kafkas eteklerinde Basra körfezine, Arabistan çöllerine ve Nil’in ötelerine ka- dar uzanmaktaydı.
1.8. Makedonyalılar Dönemi (M.Ö. 333 -323)
M.Ö. 334 yılı ilkbaharında Makedonya kralı II. Filip’in oğlu İskender 35 bin askerle Küçük Asya’ya geçerek Perslerin üzerine yü- rüdü. İskender’in doğu seferine Maraş üzerinden gittiğine inanılmakta- dır. Perslere bağlı Kapadokya Satraplığı Hâkimiyetinde kalan Maraş şehri M.Ö.333 yılında İskender İmparatorluğu’na bağlandı. Makedonya İmparatoru Büyük İskender M.Ö.333 yılında Pers İmparatoru III. Da- rius’u Issos’ta (Ayas-İskenderun) yenerek bu devleti yıktı ve Maraş’ı da ele geçirdi. İskender ile III. Darius arasında yapılan savaşın Maraş’a bağlı Efsus’ta (Afşin) olduğuna dair iddialar varsa da bunun doğru ol- madığı anlaşılmaktadır.
İskender’in bu seferi ile Maraş şehri Helenizm uygarlığına bağlandı. Afşin, Göksun ve Maraş’ın geniş ovalarında bu dönemlere ait sikke, sütun başları ve heykeller bulunmuştur. M.Ö. 323’de Büyük İs- kender ölünce Makedonya İmparatorluğu, onun generalleri arasında paylaşıldı ve Maraş şehri de İskender’in generallerinden Selefkus’un pa- yına düştü. İskender’in ölümünden sonra onun komutanları arasındaki mücadelelerin bazılarının Maraş bölgesinde cereyan ettiği görülmekte- dir. Bu mücadelelerden biri İskender’in ölümünden sonra onun ailesine naip olan Selefkos ile diğer komutanlarından biri olan ve Frikya bölge- sini işgal eden Antigon arasında M.Ö. 301’de Efsus’ta (Afşin) şiddetli bir muharebe olmuştur. Bu muharebede Antikaon öldürüldü. Hatta bir rivayete göre Antigon vurulduğu sırada etrafındakilere “ Her şeyinizi feda edin fakat Hurman kalesini düşürmeyin” demiştir. İskender’in ge- nerallerinden olan ve Güneydoğu Anadolu bölgesini işgal eden Anti- gon Efsus’ta M.Ö. 301’de adına para darp etmiştir. İskender’in generalleri arasındaki savaşın Efsus/Afşin’de değilde gerçekte Af- yon’da bulunan İpsos kentinde yapıldığı görülmektedir. İskender döne- mine ait Maraş ve çevresinde sikkelere rastlanmaktadır.
1.9. Selefkoslar Zamanı (M.Ö. 323-M.Ö. 64)
İskender’in ölümünden sonra komutanları arasında devam eden uzun mücadelelerden sonra Selecus Nikator (Selefkos) Anadolu, Suriye ve Irak’ı içine alan ve merkezi Antakya olan bir devlet kurdu. Kilikya bölgesi de bu devletin toprakları içindeydi. Bu devlet zama- nında Maraş’ın başkente yakın olmasından dolayı önemli bir şehir ol- duğu tahmin edilmektedir. Abu’l-Faraç, Selefkos’un bölgede Antakya, Urfa gibi şehirlerin yanında Maraş’ı da yani Germaniki’yi de kurdu- ğunu zikretmektedir. Suriye’yi içine alan Asya krallığı topraklarından sayılan Maraş, bir süre sonra Kapadokya Krallığı’na yeniden bağlandı. Gerek Selefkoslar gerekse Romalılar zamanında Maraş önemli stratejik yollar üzerinde bulunmasından dolayı ehemmiyetini muhafaza etmiştir. Orta Anadolu’dan Göksun’a inen bir yol Maraş’a ulaşıp buradan Su- riye’ye gitmekteydi. Yine Efsus ve Elbistan üzerinden de Malatya ve Samsat taraflarına yollar çıkmaktaydı. Selefkos ile Antigon’un oğlu Dmitriyus arasında birkaç muharebe olsa da, Selefkos galip çıktı.
Selefkosların sonlarına doğru M.Ö. Yüzyılda Maraş bölgesine Trakya’dan gelen Galatlar ve doğudan gelen Ermenilerin saldırılarına uğramıştır. Ermeni Kralı Dikran Maraş bölgesine kadar gelerek yağma ve katliamlarda bulunmuştur. Roma ve Ermeniler arasındaki mücade- leden galip çıkan Romalılar Maraş bölgesini ele geçirmişlerdir.
1.10. Büyük Roma İmparatorluğu Dönemi (M.Ö. 64 -M.S. 395)
M.Ö.192 yılında Romalılar, Anadolu’ya girerek Toroslara ka- dar Batı ve İç Anadolu’yu Selefkusların elinden alarak kendilerine bağ- ladılar. Bir ara Romalı bir Genarel olan Lucullus Maraş’ı da içine alan bölgede kısa süren bağımsız bir krallık kurmuştu. Maraş’ta M.Ö.64 yı- lına kadar Selefkusların etkisi devam etti. Bu tarihte bu krallığın mer- kezi Antakya’nın Romalılar tarafından alınmasıyla birlikte Maraş da Romalıların eline geçti. Bu sırada şehrin adı İmparator Caligula’nın (Gaius Casear Germanicus) onuruna kente Germanikeia dendi. Maraş’ı Roma’ya bağlayan komutan Pompeius’tu.
M.Ö. 46 yılında Büyük Roma İmparatoru Mısır’ın işgalinden dönerken Anadolu’ya uğramış ve bu sırada da Maraş kesin olarak Ro- malıların hâkimiyeti altına girmiştir. Bundan sonra da Maraş Romalı General Markios Antuvan’ın idaresine verilmiştir. Onun ölümünden sonra da şehir Roma imparatoru Oktavianus’un hâkimiyetine girmiştir. Roma İmparatorluğu zamanında Yukarı Suriye ve Maraş civarında otu- ran Kommegenler, Romalıları bir hayli uğraştırarak ayaklanmalar çı- karmışlardır. Roma İmparatorluğu zamanında Germenika adını alan Maraş Suriye-Çukurova Anadolu geçitleri üzerinde bulunmaktaydı. Maraş üzerinden Göksun’dan İç Anadolu’ya gidiliyordu. Yine Ef- sus/Afşin ve Elbistan da önemli yollar üzerinde bulunmaktaydı.
Efsus/Afşin’in Roma İmparatorluğu zamanında önemli bir yerleşim merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Hurman kalesi, Türksevin köyündeki kilise, mermer anıt taşları, Ördek deresi yakınındaki kayalar üzerine yazılmış birçok kitabeleri (Latin harfli, kız-oğlan kayası üze- rindeki kabartma), Tanır‘daki baraj, Huni köyü kalıntıları, Ashabü’l- Kehf’deki kalıntıların bir kısmı, yeraltında kalmış pek çok köprü, ha- mam ve muhtelif eşyalar onlara aittir. Romalılar zamanında Ana- dolu’da Afşin bölgesi Hıristiyanlığın ilk yayıldığı bölgelerden biri olmuştur. Rivayetlere göre Hz. İsa’nın havarilerinden Petrus Resul biri de Efsus/Afşin bölgesi gezmiştir. Meşhur Ashabü’l-Kehf hadisesi de bu zamanda cereyan etmiştir. Daha çok Roma İmparatorluğu zamanında dikkat çeken Gök- sun hakkında bilgi veren Roma Seyyahı Antonimus buranın yolların kavşak noktası olduğunu belirtmektedir. Bu şehir üzerinden biri Kay- seri’den gelip Maraş’a diğeri de Geben üzerinden Çukurova’ya inen iki önemli askeri ve ticarî yol bulunduğunu belirtmekteydi. Göksun bölge- sinde Romalılar zamanından kalan pek çok eski eser bulunmaktadır. Bunlardan bazıları Çürükkale, Fındıklı kale, Kaynak kale, Çaltepe zi- yaretgâhı ve Maltepe kalesidir.
Büyük Roma İmparatorluğu zamanında Maraş bölgesine Sasa- niler çok sayıda sefer yaptılar. Bu seferler sırasında Maraş ve çevresi tahrip olmuştur.
Bazen bağımsız bazen de Roma’ya bağlı, başkenti de Samsat olan Kommegene Krallığı, Maraş bölgesini de yönetti. Bu dönemde Sa- sanilerin Maraş’a kadar akınlar yaptığı görülmektedir. Roma İmpara- torluğu döneminde oldukça gelişen Maraş, Doğu Torosların üzerindeki geçitlerden biri olması nedeniyle önemli bir ticaret merkezi oldu. Bu yol o dönemde Kayseri-Göksun üzerinden Maraş ve Orta Anadolu’yu Suriye’ye bağlıyordu. Hititlerden de iptidai temelleri olan Maraş kale- sinde bir temel de Romalılardan gözükmektedir. Bu durum dikkatle in- celendiği zaman anlaşılmaktadır. Maraş merkeze bağlı Göllü Köyü’nün 2 km. batısındaki Roma Nekropolü son derece önemlidir.
Pazarcık ilçesine bağlı Evri ve Tilkiler Köyünün çevresinde tek parça kayalara oyulmuş büyük çaptaki su sarnıçları da birer Roma ese- ridir. Maraş şehri içinde bilhassa Namık Kemal semtinde Romalılar za- manına ait birçok esere rastlanmıştır. Ashabü’l-Kehf’deki ilk yapıların da Romalılara ait olduğu kabul edilmektedir.
1.11. Bizanslılar Dönemi (M.S. 395 -1086)
Büyük Roma İmparatorluğu M.S.395 yılında doğu ve batı ol- mak üzere ikiye bölündü. Balkanlar, Anadolu, Suriye ve Mısır’ı da içine alan Doğu Roma’ya Bizans İmparatorluğu da denmektedir. İmparator- luğun ikiye ayrılmasından sonra doğuda kalan Maraş şehri bu dönemde de önemini koruyarak Germanika adıyla anıldı. Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde (527-565) Maraş toprakları Bizans-Sasani ça- tışmalarına sahne oldu. 544 yılında Sasani Kisrası Hüsrev I.Anuşirvan (Nuşirevan) (531-579) Antakya’yı tahrip edip Maraş yakınlarına kadar geldi. Abu’l-Faraç’ın belirttiğine göre Bizans imparatoru II.Tiberius öl- meden önce kızı Augusta’yı Arabisos (Efsus-Afşin) kökenli Mauricius ’a verdi. Kayın pederinin ölümünden sonra bu şahıs 582 yılında impa- rator oldu. Kendisi Kapadokya asıllı olarak bilinir. Bu dönemde Kapa- dokya’nın doğuda Malatya batıda Ankara, kuzeyde Sinoğ ve güneyde Kilikya’ya kadar uzandığı bilinmektedir. Efus da Kapadokya’nın doğu- sunda bulunan şehirlerden biriydi. Mauricius 20 yıl Bizans İmparator- luğu’nu yönetti. Hatta bu imparatorun kayınpederini zehirleyerek öldürttüğü ileri sürülmektedir. 602 yılında Balkan orduları komutanı Phocas bir isyan ile Mauricius’u mağlup edip idam ettirdi. Mauriciu içinde büyüdüğü ve yetiştiği Efsus şehrini yeniden inşa edip tamir et- tirmişti. Ancak 587 yılında şiddetli bir deprem ile Efsus yıkıldı. Bunun üzerine imparator şehri eskisinden daha görkemli şekilde inşa ettirdi. Fakat bir süre sonra şiddetli bir depremle Efsus yeniden sarsıldı ve yı- kıldı. Bizans İmparatorunu zamanında Elbistan içmelerinin önemli bir sayfiye ve dinlenme yeri olduğu anlaşılmaktadır. Hatta imparator Jus- tinianus içmeleri ile ünlü Elbistan’a kadar gelerek bin kişilik maiyetiyle Yukarı İçmeler bölgesinde dinlenmeye çekilmiştir.
Bizans İmparatorluğunun başlarında İstanbul Patrikliğine geti- rilen ve sonradan da taraftarları tarafından adına Nasturilik mezhebinin kurulduğu Nestorios Maraş’ta doğmuş ve yetişmiştir. Bu şahsın M.S. 428’te İstanbul patrikliği sırasında teslise karşı çıktığı ve Hz. İsa’nın tek yönü olduğunu iddia etmesi yüzünden Mısır’a sürgün edilmiş ve 451’de orada ölmüştür. Bu yüzden onun taraftarlarına Monofizit den- miştir. Bu şahıstan dolayı Maraş, Antakya, Malatya ve Adıyaman mın- tıkalarında onun fikirlerine inanan önemli bir Hıristiyan toplulukları yaşamaktaydı.
Bir süre Sasaniler Maraş’ı Bizanslılardan aldılar. Sasani hü- kümdarı II. Hüsrev Pervîz tarafından işgal edilen Maraş 605-611 yılları arasında onların İranlıların elinde kalmış ve tekrar Bizans’ın eline geçti. M.S. 634 yılından itibaren Müslüman Arapların Suriye’yi Bizans’ın elinden almaya başladıkları dönemde Maraş’a kadar sık sık akınlarda bulundular. 637 tarihinde Hz. Ömer’in halifeliği sırasında Halid b. Ve- lid tarafından İslâm topraklarına katılan Maraş, bundan sonra Bizans ve Müslümanlar arasında birkaç kez el değiştirdi. Evliya Çelebi’nin anlat- tığı mitolojik karakter bir rivayete göre Maraş Bizanslıların elinde ol- duğu zaman çok gelişmiş ve ma’mur bir şehirmiş. Son Bizans valisi Cimcime zamanında geniş bir alana yayılan şehrin evleri öyle sıkmış ki, bir horoz bir evden diğerine atlayarak şehrin öbür tarafından çıkar- mış. M.S. VII. Yüzyılın ortalarından itibaren X. Yüzyılın ortalarına ka- dar Müslümanların idaresinde kalan Maraş, Kuzey Suriye’de kurulan Hamdanoğulları Beyliğinin zayıflamasından sonra 962 yılında Bizans İmparatorluğu’nun eline geçti.
962 yılından 1086’da Selçuklu Türkler tarafından fethedilin- ceye kadar Maraş Hıristiyanların elinde kaldı. Bizans İmparatorluğu döneminde, İmparator III. Leon’un Maraş doğumlu olması nedeniyle şehre “Krallar Şehri” adı da verildi. Bizanslılar tarafından Maraş’tan Trakya’ya sürgüne gönderilen Leon 717’de Bizans tahtına geçmeye muvaffak oldu. 741 yılına kadar tahta kalan III. Leon doğup büyüdüğü Maraş’ı Müslümanlardan almak için mücadeleye girişti. Onun zama- nında Maraş üzerinde İslâm-Hıristiyan çatışmaları kızışmıştır. Kendi- sinden sonra tahta oğlu V. Konstantin (741-775) çıkmıştı. Bu Hazar hükümdarlarından birinin kızı ile evlenmiştir. Onun zamanında da Maraş üzerinde mücadeleler devam etti. Hatta V. Konstantin Maraş bölge- sinden akrabalarını Trakya’ya götürdü. III. Leon’un soyundan gelenler uzun yıllar Bizans imparatorluğunu idare ettiler.
Bizans İmparatorluğu zamanında Maraş’ın Afşin, Göksun ve Elbistan kazalarının bulunduğu bölgenin önemli bir yer olduğu görül- mektedir. Bilhassa Göksun’a İstanbul’dan sürgün edilen ya da çile dol- durmak amacıyla rahip ve rahibelerin geldiği görülmektedir. Bunlardan biri olan İstanbul Patriği Jean Chresostome (Aziz İonnes Khrysosto- mos) (347-407), imparatoriçe Eudoxie (383-404) ile arası açıldığından dolayı Göksun’a (Cucusus) üç yıl sürgün edilmiştir. Bu adam sürgün yeri olan İzmit’ten alınarak yaz sıcaklarında yetmiş günlük yaya olarak yürütülerek Göksun’a gönderilmiştir. Göksun’da kendisini destekle- yenlere mektuplar yazmaya devam etmiştir. Onun burada geçirdiği sı- radaki hayatı ayrıntılı olarak günümüze kadar gelmiştir. Bu papazın Göksun’un ağır kış şartlarına dayanamayarak İstanbul’a başvurduğu ve başka bir yere gönderilmesini istediği görülmektedir. Bunun üzerine Karadeniz taraflarında yeni bir yere sürgüne gönderilirken yolda öl- müştür. Bu papazın Göksun’dan Afşin’e (Arabissus) kadar gittiği de bilinmektedir. Onun günümüze kadar ulaşan dini sohbetlerini Gök- sun’da yazdığı bilinmektedir. Göksun ve çevresindeki yerleşim yerle- rinde pek çok kilise ve manastır kalıntılarına rastlanmakta olup bunlar Bizans dönemine ait olmalıdır.
Bizanslılar zamanında bugünkü Afşin’in ise Efsus ya da Ara- bisus olarak bilindiğini, “Yedi Uyurlar”(Ashabü’l-Kehf)’ın mağarası- nın bulunduğu yer olduğu kabul edilmektedir. Bundan dolayı burada bir kilise inşa edilmiştir. Afşin Türkler tarafından fethedildikten sonra bu kilisenin inşaat malzemelerinden yararlanarak cami inşa edilmiştir. Afşin’in Huni şimdiki Arıtaş Kasabası’nın ise Bizanslılar zamanında önemli bir merkez olduğu ve burada Ermenilere ait 1070’lerde bir Ka- toligosluk merkezi kurulmuştur. Burada bulunan Huni kilise yıkılıp git- miştir. Ancak ikinci önemli eser olan Marabus şatosu ve manastırının kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır. Bunun kalıntısı ve Hurman ka- lesinin ise Bizanslılar zamanında tamir ettirildiği görülmektedir. Bu- rada bulunan bir kitabeden kaleyi Haçlı komutanlarından Pierre D’aulps’ın tamir ettirdiği anlaşılmaktadır. Elbistan’ın ise Bizanslılar zamanında önemli bir merkez olduğu biliniyor. Buranın kuzey batı- sında bulunan Hurman Kalesi de bir Bizans yapısı olup buradan geçen Kervan yolunu kontrol etmekteydi. Andırın ve çevresinin de Roma ve Bizans devrinde birçok yerleşim merkezleri vardı. Bu yörede bulunan pek çok kale Bizans eseri olup bunlardan en meşhuru Geben kalesi olup, Payas-Ceyhan-Andırın ve Göksun’a ulaşan ticaret yolunu kontrol etmekteydi. Türkoğlu ve çevresinde Bizanslılara ait bir kale bulunmak- taydı. Pazarcık bölgesine gelince Roma ve Bizans döneminde bilhassa Kommegene bölgesine yakın olduğu için bir geçiş bölgesiydi. Bu yö- rede de pek çok eser bulunmuştur. Ayrıca Bizans dönemine ait oldu- ğunu bildiğimiz kale kalıntıları vardır.
Bizanslılar döneminde Maraş bölgesinde birçok tarihi kalın- tıya rastlamak mümkündür. Büyük Roma sonrası Bizans tarafından yö- netilen Efsus’taki Ashabü’l-Kehf’teki kutsal mekâna kilise inşa etmişlerdir. Maraş’ta da Bizans’a ait kalıntılar bulunduğu gibi Zeytun, Yenicekale ve Andırın ’da birçok kalıntılar vardır.
Sonuç olarak Maraş bölgesinde Anadolu’da yazının kullanıl- maya başlanmasından 3 bin yıl öncesinde birçok yerleşim merkezine rastlanmıştır. M.Ö. 2000’li yıllarda Anadolu’da yazının kullanılmaya başlamasıyla birlikte Asur ve Hititlere ait yazıtlarda Maraş’ın kısmen siyasi ve iktisadî tarihine ait bilgileri takip edilebiliyor. Bu yazıtlardan Maraş bölgesinin pek çok medeniyete beşiklik ettiği görülmüştür. Daha sonraki dönemlerde Maraş bölgesine birçok devlet hâkim olmuş ve mil- let yaşamıştır. Bölgenin siyasi tarihi tam olarak ortaya konamasa da ya- pılacak alan araştırmaları, kazılar ve diğer bilimsel incelemelerle bu gizlilik ortadan kalkacaktır.
Bu Kısmın Kaynakları
ALP, Sedat, Hitit Çağında Anadolu, Ankara 2001.
ANONİM, “Kahramanmaraş”, Ana Britannica, C. XIII, İstan- bul 1989.
ANONİM, “Nestorios”, Ana Britannica, C. XVI, İstanbul 1989.
ATALAY, Besim, Maraş Tarihi ve Coğrafyası, İstanbul 1339.
BALCI, Mekselina, Çive Yazılı Belgeler Işığında Maraş Böl- gesi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskiçağ Tarihi Ana- bilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2001.
Başkumandan Simbat Vekayinamesi, (951-1334), (çev. Hrant D. Andreasyan), Türk Tarih Kurumu Tercümeler Kısmı.
BRANDAU, Birgit -Hartmut Schickert, Hititler, (çev. N. Mer- toğlu), Ankara 2003.
CANPOLAT, Selman, Etiler Zamanında Maraş, Maraş 1945.
DARKOT, Besim, “Maraş (Coğrafya)”, İA, C. 7, Eskişehir 1997, ss.311-316.
____________, “Tarsus”, İA, C. 12/I, Eskişehir 1997, ss.19- 24.
DEMİRCİ, Mustafa, “İslam-Bizans Mücadelesinde Bir Serhat Şehri”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu (6-8 Mayıs 2004 Kahraman- maraş) Bildirileri, C. I, İstanbul 2005, ss. 319-332.
Ebî Ali Ahmet B. Ömer B.Rusteh, Kitabu’l-Alakatü’n-Nefise, (neşr. F. Wüdtenfeld), Lugdunı Batavorum, Apud E.J.Brill 1892.
EL-İSTAHRÎ, Ebû İshak İbrahim b. Muhammed el-Farisî, Mesâlikü’l-Memâlik, Beyrut 1927.
EBÛ’L-FİDÂ, el-Muhtasar fi Ahbari’l-Beşer, C. I, (neşr. Mah- mud Deyyub), Beyrut 1997.
EBÜ’L-FEREC, Yahyâ B. Saîd B. Yahyâ El-Antakî, Tarihü’l- Antakî, (Tahk. Ömer Abdüsselam Tedmurî) Trablus 1990.
EL-BELÂZURÎ, Fütühu’l-Buldân, (çev. Mustafa Fayda), An- kara 1987.
ELÇİBEY, Ebûlfez, Tolunoğulları Devleti, (haz. Fazil Gezen- feroğlu, çev. Selçuk Aklın), İstanbul 1997.
EL-MAKRİZÎ, Takiyeddin Ahmet, İttiâzu’l-Hunefa bi-Ah- bari’l-Eimmetü’l-Fatımîyyünü’l-Hulefa, C. I, (neşr. Cemaleddin eş- Şeyyal), Kahire 1996.
EL-MUKADDESÎ, Ahsenü’t-Tekâsîm, (neşr. Muhammed Mahzum), Beyrut 1987.
ERZEN, Afif, Doğu Anadolu ve Urartular, Ankara 1992.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. IX, X, (Sade. Mümin Çevik), İstanbul 1986.
EVREN, Aysel, “Göksun” Türkiye Turizm Aylık Turistik Mec- mua (Maraş-Adıyaman), S. 14, C. II, Ankara 1963.
GÖKÇEK, L. Gürkan, “Kültepe Tabletlerinde Maraş Bölgesi”
I. Kahramanmaraş Sempozyumu (6-8 Mayıs 2004 Kahramanmaraş) Bildirileri, C. I, İstanbul 2005, ss. 309-318.
ABU’L-FARAC, Gregory, Abu’l-Farac Tarihi, C. I, (çev. Ö.R. Doğrul), Ankara 1999.
GROUSSET, René, Başlangıçtan 1071’e Kadar Ermenilerin Tarihi, (çev. Sosi Dolanoğlu), İstanbul 2005.
GÜLEÇ, Ali, “Afşin” Türkiye Turizm Aylık Turistik Mecmua (Maraş-Adıyaman), S. 14, C. II, Ankara 1963.
GÜNALTAY, Şemdettin, Yakın Şark IV, Ankara 1987.
“Hades”, İA, C. 5/I, Eskişehir 1997, s. 42.
Osmanlı Salnâmelerinde Maraş Sancağı, C. I-II, (haz. Said Öztürk),
İstanbul 2006.
HALİFET B. HAYYÂT, Tarihu Halifet b. Hayyât, (çev. A.
Bakır), Ankara 2001.
HIDIR, Özcan, “Hades (Göynük) Muhaddisleri”, C. I, I. Kah-
ramanmaraş Sempozyumu (6-8 Mayıs 2004 Kahramanmaraş) Bildiri- leri, C. I, İstanbul 2005, ss.19-24.
HİTTİ, Philip K., History of Syria, London 1957.
HONİGMANN, Ernest, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, (terc. F. Işıltan), İstanbul 1970.
____________, “ Maraş”, İA, C.7, Eskişehir 1997, ss. 312-315.
IŞILTAN, Fikret, “Seyf-üd-devle”, İA, C. 10, Eskişehir 1997, ss. 536-539.
İBN HURDADBİH, Ebû Kasım Abdullah, el-Mesâlik ve’l- Memâlik, (neşr. M. J. De Goeje), Leiden 1889.
İBNÜ’L-ADİM, Bugyetü’t-Taleb Fi Tarih-i Haleb, C. I, X, (neşr. Suhayl Zekkar), Dımaşk 1988.
İBNÜ’L-ESİR, İslam Tarihi (el-Kâmil fi’t-Tarih), C. VIII, (çev. Ahmet Ağırakça), İstanbul 1991.
İBN HAVKAL, Kitabu Sureti’l-Arz, (neşr. R. Blachére, H:A:R. Gibb, P.Kahle, J.H. Kramers, H. Von Mzık, C.A. nalliona, A.J.Wensick), Leiden 1939.
İBNÜ’L-FEREC, Kudâme B. Cafer El-Bağdadî, Kitabu’l-Ha- rac, ((neşr. M. J. De Goeje), Leiden 1889.
İBNÜ’L-VERDÎ, Tarihu İbni’l-Verdî, C. I, Beyrut 1996.
Kahramanmaraş İli Ve İlçeleri Prehistorik Dönem Yüzey Araş- tırmaları Raporu 2007, (Kahramanmaraş Müzesi Arşivi).
Kahramanmaraş Müzesi 1995 Yılı Domuztepe Örenyeri Kazı Raporu, (Kahramanmaraş Müzesi Arşivi).
Kahramanmaraş Müzesi 2007 Yüzey Araştırmaları Sonuç Ra- poru, (Kahramanmaraş Müzesi Arşivi).
Kahramanmaraş Müzesi Hopaz Höyüğü 1987 Kurtarma Ka- zısı Raporu (Kahramanmaraş Müzesi Arşivi).
Kahramanmaraş Müzesi Kılılı Köyü Höyüğü Raporu 2007, (Kahramanmaraş Müzesi Arşivi).
Kahramanmaraş Müzesi Minehöyük Raporu 2008, (Kahra- manmaraş Müzesi Arşivi).
Kahramanmaraş Müzesi Tanıtma Kataloğu; Kahramanmaraş Müzesi 1996 Yılı Domuztepe Örenyeri Nihai Bilimsel Kazı Raporu, (Kahramanmaraş Müzesi Arşivi).
Kahramanmaraş Müzesi Türkoğlu Korucu Höyüğü Raporu 2007, (Kahramanmaraş Müzesi Arşivi).
KARAARSLAN, Nasuhî Ünal, “Hamdânîler”, DİA, C. 25, İs- tanbul 1997, ss. 446-447.
KAZVİNÎ, Zekeriya, Acâibü’l-Mahlûkât ve Garâibü’l-Mev- cudât, (neşr. Faruk Said), Beyrut 1988.
KOPRAMAN, K. Yaşar, “Tolunoğulları” Doğuştan Günü- müze Büyük İslâm Tarihi, C. 6, İstanbul 1989, ss. 55-80.
____________, “Abbâsiler Zamanında Bizans Sugûrunda Türklük Faaliyetleri”, Makaleler, C. 1, (Yay. haz. S. Yalçın, A. Çetin), Ankara 2005, ss. 331-346.
KÖKTEN, İ. Kılıç, “Maraş Vilayetinde Tarihten Dip Tarihe Geçiş”, Arkeoloji Dergisi, S. X/I, (1960).
____________, “Maraş ve Antalya Vilayetlerinde Süreli Dip Tarih Araştırmaları hakkında Kısa Bir Rapor”, Türk Arkeoloji Dergisi, S. XI/ 1 (1962).
KÖSEOĞLU, Cengiz, Maraş İlinin Uygarlık Tarihi, (Kahra- manmaraş Müzesi Arşivi).
MACGUEN, J. G., Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, (çev. E. Davutoğlu), Ankara 2001.
Maraş Tahrir Defteri (1563), C. I-II, (Yay: Refet Yinanç -Me- sut Elibüyük), Ankara 1988.
OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, (çev. F. Işıl- tan), Ankara 1999.
ÖZDEMİR, Abdurrahman, “el-Mütenebbî’nin Şiirinde Ma- raş”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 14, Sakarya 2006, ss.159-185.
ÖZGÜÇ, Tahsin, “Elbistan Ovasındaki Tetkik Gezileri ve Ka- rahöyük Kazısı”, Belleten, C. XII, S. 45 (1948), ss. 226-237.
ÖZKARCI Mehmet, Türk Kültür Varlıkları Envanteri: Kahra- manmaraş, C. II, Ankara 2007.
ÖZTÜRK, Mustafa, “Dört Halife Döneminde Bilâd-ı Şam’da İslâmlaşma ve Kültürel Değişme” Omeljan Pritsak Armağanı, Sakarya 2007, ss. 405-416.
PAKSOY, Yaşar, “Maraş’ın Tarihi ve Turistik Yerleri” Tür- kiye Turizm Aylık Turistik Mecmua (Maraş-Adıyaman), C. II, S. 14, Ankara 1963, s. 6.
RAMSAY, W. M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (çev. Mihri Pektaş) İstanbul 1961.
Sivrimine Höyüğü Tescil Raporu 2007, (Adana Kültür ve Ta- biat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü Arşivi).
Süryani Mikhail, Vekayiname, (1042-1193, 1195-1229) Türk Tarih Kurumu Tercümeler Kısmı.
ŞENYÜREK, Muzaffer Süleyman, “Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Karahöyük Kazısında Çıkarılan Kafataslarının Tetkiki” Belleten C. XIII, S. 49, (1949), ss. 1-20.
TANKUT, Hasan Reşit, Maraş Yollarında, Ankara 1944.
TEXİER, Charles, Küçük Asya, Coğrafyası, Tarihi ve Arkeo- lojisi, C. III, (çev. Ali Suat, Latin harflerine aktaran: K. Y. Kopraman, sadeleştiren: Musa Yıldız), Ankara 2002.
TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1993.
UMAR, Bilge, İlkçağda Türkiye Halkı, İstanbul 1999. ____________, Türkiye’deki Tarihsel Adları, İstanbul, 1993. URFALI MATEOS, Vekayinamesi ve Papaz Grigor Zeyli,
(çev. H.D. Andreasyan, Notlar: E. Dulaurer, M. H. Yinanç), Ankara 1987.
ÜNAL, Ahmet, Hititler Devrinde Anadolu I, İstanbul 2002. YAKUT-EL-HAMEVÎ, Mucemü’l-Buldân, C. V, Beyrut trhz. YILDIZ, Hakkı Dursun, “Avâsım”, DİA, C. 4, İstanbul 1991,
ss. 111-112.
YİNANÇ, Mükrimin H., “Elbistan”, İA, C. 4, Eskişehir 1997,ss. 243-230.
____________, “Maraş Emirleri”, Türk Tarih Encümeni Mec-muası, 1340, V, (82), ss. 283-299. 65
____________, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Ana- dolu’nun Fethi I, İstanbul 1944.
YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, Müslüman Coğrafyacıların Gözüyle Ortaçağ’da Türkler, İstanbul 2004.
ZOROĞLU, Kamil Levent, “Kahramanmaraş’ın İlk Çağdaki Yeri ve Önemi”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu (6-8 Mayıs 2004 Kahramanmaraş) Tebliğleri, C. I, İstanbul 2005, ss. 303-308.