1950 li yıllar… “Beş bacının bir güzeli” olan Mor Hatun (ÖZBERK), Arıtaş Köyünün örlü-köklü ve zengin ailelerinden ‘’Murtazalar’ın, Kör Ellez’in kızıdır. O günleri yaşayan ihtiyarlardan kime sorsanız, onun “efsaneşelen” güzelliğinden söz eder ve kocası Gallik Mustafa’nın oğlu Hasan’ın, Hatun’a henüz karasevdalıyken söylediği bir dörtlğü terennüm eder:
Öküzümün teki ala
Çift sürerim dala dala
Gurban oluyum Üssün emmi
Şu gelen Hatın “mola”
Nihayet al davaklar içinde, dillere destan bir düğünle güzel Hatun, Hasan’a gelin gider. Kader bu ya, Hatun ilk çocuğuna hamile iken düşük yapar. Yaylada görülmemiş bir telaş… Osmanoğlu yaylasından sancılar içinde at üzerinde, ince-sarp dağ yollarından önce Arıtaş’a indirilir; ardından da Maraş’a doktora götürülür. Fakat geç kalındığı için müdahale faydalı olmaz. Durumu hiç iyi değildir. Çaresiz geri köye (Arıtaş) dönmeye karar verirler. Yeniden kilometrelerce sürecek bir yolculuktan sonra Osmanoğlu yaylasına çıkılacak, temiz hava, bol gıda, ardıç kokusu… Ve umut… Fakat herkes ona nazar oldu gözüyle bakar:
Telli izar, telli izar
Bacıma da düşmüş gazel
Bacıma gözel demişler
Söylemişler değmiş nazar
Keklik gimi sekerkene
Bir gül gimi kokarkane
Kim beddua verdi bacım
İpek belik bükerkene
Maraş dönüşü Afşin ile Artış arasında durumu gittikçe kötüleşmeye başlar.Hatun’un başı kayınbabasının omzunda, o kara uzun saçları dağılmış,yorgun,bitkin…Gelinini çok seven kayınbabası, onun kucağında bir sarı sümbül gibi solmasına dayanamaz. İlerlemiş yaşına rağmen kendini tutamayarak, hüngür hüngür ağlar:
Arabaya ben bindirdim
Maraş’ın için gezdirdim
Ağ gelinin küsme diye
Döşüne ‘’beşli ‘’ bozdurdum
Kayınbabasının ağladığını gören Hatun, gözlerini mecalsizce açar, gözyaşları içinde hem ağlar, hem söyler:
Ben neye gettim Maraş’a
Sular akar coşa coşa
Emmi beni sal eyleme
Köylüler eder tamaşa
Aslında bu sözler kötü bir sonun da habercisidir. Belki de bir vedadır. Dedim ya şifa bulur umuduyla o hasta halinde yeniden Osmanoğlu yaylasına çıkarılır. Hatun artık kendinde değildir. Gözlerini bile açmaya mecali kalmamıştır. Birkaç gün içinde yorganın altında, erir tükenir. Kayınbabası gözlerinin önünde bir güz çiçeği gibi solan o güzel Hatun£a yüreği el vermez, o vaziyette ata bindirilir, doktor umuduyla tekrar köyün yolu tutulur. Saatler süren yorucu bir yolculuktan sonra henüz Artış’a girmeden Üçpınar (havuz) denilen mevkide “Telli turna, alıcı kuşa (Azraile ) aldırılır.”
Yaşa mor Hatnum yaşa
Daha ne gelici başa
Gelirken havuz gölünde
Durnamı aldırdım guşa
Bu genç ölüm, zamansız ölüm Aratış’a çabuk duyulur. Köyde büyük figan kopmuştur. Sadece köyde mi? Kötü haber yaylanın bütün yurtlarında da duyulur. Ağıt sesleri Binboğanın sarp kayalarında yankılanarak yayılır.
Arıtaş (Hunu) köyünde en çok bilinen, hafızalarda en çok yer eden eğıt, bu talihsiz Hatun için yakılandır. Hatta ağıtların içinde en güzelidir diyebilirim. Bunca seneye rağmen ondan birkaç dörtlik ağıt bilmeyen kadın-erkek yok gibidir.
“Beş bacının bir güzeli olan”, geri kalmıilığa ve cehalete kurban verdiğimiz bu ömürsüz, talihsiz güzel kız için, bacıları Melek, Ayşe Hüsne ve Fadime aşağıdaki ağıdı yakarlar. Şüphesiz ağıdın hepsi bu kadar değildir. Belki bu kadar da derleyemediklerim vardır. Fırsat bulupta günün birinde geri kalanları bulabilir miyim veya ömrüm vefa eder mi bilmiyorum?
Uzak yoldan gelmiş bacım
Elleme uyusun yorgun
Kim yatırmış bu çardağa
Bacım emmisine gırgın
Aha eşmişler mezeri
Silkin de kalksın ızarı
Nasıl kıydın kadir mevlam
Beş bacının bir gözeli
Bugün ulu bayram günü
Donanmışlar allı morlu
Gelin donu böyle olmaz
Bacım ‘’donun’’ niye kirli
Bacıma eyi diyollar
Niye morarmış dudağı
Bebekten ölük diyollar
Hani böğründe bebeği
Irahan koyman döşüne
Bakın feleğin işine
Benzetirim anamın gızı
Doğan ayın onbeşine
Ana Hasan’ı görseniz
Gılığı ösüz gılığı
Bacım yayladan geliyor
Turalamış mor beliği
Bacım yayladan geliyor
Goyundan eyledim bir pay
Doğru söylen gonu gomşu
Aramıza dodu bir ay
Birer birer bölüşmüşler
Görmesin anamın gözü
Gomşudan dilini almış
Soğucaklı Çerkez gızı
Amman anam kızı Amman
Nerden aldın ince derdi
Senin için anam gızı
Babam Göllüce’nin Kürdü
Keklik gimi sekerkene
Bir gimi kokarkene
Kim beddua verdi bacım
İpek belik bükerkene
Mor beliği tura tura
Gara benler sıra sıra
Emmisine gırgındı
Ne gavlinen gelmiş bura
Gara şalvar, telli izar
Yaylanın burnunda gezer
Gıyı köyleri arasan
Var mı bacım gimi gözel
Sabahınan don yüzüne
Işığıdı dağlar ışıdı
Arlanman mı anam oğlu
Gelin çardakta üşüdü
Göllüce’nin yolu çatal
Gede gede gavuşuyor
Dışarı çık bre anam
Mor Hatın’ım savışıyor
Gallinin oğlu Mustafa
Çatal dutardı çırağı
Senin çin mor Hatınım
Yasak eyledi orağı
Zalla bibi, Zalla bibi
Belli mi Hatın’ın yeri
Sağ koynumda yata yata
Dökülmüş bürüğün teli
Gurban ağ gelinim gurban
Anan ölsün edinen
Seni yaylaya götürüm
Ağ suvaklı odanınan
Osmanoğlu böyük yayla
İnce gızım yara hayla
Ora giden geri gelmez
Bildiğin varısa söyle
Aha Hatın gelin geçti
Yükünü mezere çekti
Altın kemer yok belinde
Can verirken nere düştü
Fatma deze, Fatma deze
Soldun mu Hatın’ın yüzü
Konsolun dilini almış
Soğucaklı Çerkez gızı
Irafın da donu yaşıl
Bir gün değer ışıl ışıl
Adam eşinden ayrılmz
Aklını başına deşir
Odasına vardımıdı
Kilitli odanın kapısı
Şöyle döndüm baktımıdı
Soyka çehizin hepisi
Bürüğünü bana verin
Ben bürüğü telleyicim
Maraş’dan gelen bebeğin
Ben beşiğini sallayıcım
Yaşa mor Hatınım yaşa
Daha ne gelici başa
Gelirken havuz gölünde
Durnamı çaldırdım guşa
Durnamın salın getirdik
Emmisi evine yatırdık
Gelirken havuz gölünde
Durnamı kuşa aldırdık
Anam gibi del’olursan
Onu gadere sayarım
Mor Hatınım senin için
Datlı canıma gıyarım
Odasına gidiyidim
Baka baka mayil oldum
Mor Hatınım senin için
Ben canıma gayil oldum
Yeşil başlı ördek oldu
Gondu bir yol gölümüze
Sizin değil, bizim gelin
Götürücük elimize
Arnacımızda göllüce
Boyu uzun , beli ince
Salman mor Hatınım, salmam
Emmilerin gelmeyince
Telli ızar, telli ızar
Bacıma da düşmüş gazel
Bacıma gözel demişler
Ellehalim değmiş nazar
Bacıma verem diyollar
Ağzı burnu alaganlı
Davulunan gelin alır
Hasan daha deliganlı
Havasınan gelin ettik
Baaler oynuyor tabağı
Garyolada yatarkane
Gubar da etti sabahı
İleri gel ösüz zala
Oğluyum başı bozuldu
Gelin Hatın’ın yüzünden
Gönüllü asker yazıldı
Cıngır cıngır gonsol açar
Fistanın alasını seçer
Ne hicaplı benim bacım
Bir insan görünce gaçar
Gaçak fıstan tene tene
Altın da gurusun güne
Dağ yolunda canın vermiş
At üstünde döne döne
Gardeş buna dayanamaz
Goç kesici gadasına
Alır bunu götürürüm
Ağ sıvaklı odasına
Yorgun benim bacım yorgun
Bacım emmisine dargın
Senin için Hatın bacım
Babam Göllüceye sürgün