Zarevşan nehri havzalarında göçebe hayat sürdüren Selçuklular zaman geçtikçe işgal ettiği yörelere has bahçecilik, tarım ve sulamalı tarım gibi sosyal yaşamın gerektirdiği şartlara ayak uydurmaya başlarlar. Bu durum İran, Irak ve diğer yöre halkalarıyla kaynaşınca daha yoğun ve sistematik şekil almaya başlar. Bu yaşamın diğer adı da feodalite ilişkilerydi. Bu aralarda feodal sınıfının büyük temsicileri hissedilir deredece göze çarpmaya başlar. Çünkü Selçukluların Sarayında bulunanlar ister istemez yerli esnaf ve çiftçilerle ilişki içinde olmak zorundaydılar. Ama bu durum daha çok bozkır ve ovalara mahsustu ki, dağlık ve geçilmesi zor olan yöreler tabii olarak hayvancılıkla meşgullerdi. Benzeri sosyal yaşam Türkmen aşiretlerinin özellikle Orta Anadolu’daki yerel halkla olan kültürel ilişkilerini/değişikiliklerini hızlandırır, İslamlaşan diğer toplulukları da kendine çekmeye başlar. Ama Büyük Selçuklular Devletinde topraklar “Devlet malıdır” ki, toprakları kiraya verme, hediye etme ve benzeri işlemler ancak devlet başı sayılan Sultan’a aitti. Sultan’ın hediye verdiği toprak parçaları “ikta”[1] diye adlandırılır, küçük olan toprak sahiplerine de “timar”[2] derlerdi. Benzeri arazi parçaları o yeri işleyen kimseye hayat boyunca verilir, daha sonra “babadan oğula” şeklini almaya başlar. Selçuklular işgal ettiği şehirlerin mimarlık, kuyumculuk, el sanatları v.b. bütün istihdam sistemini ellerine geçirerek devlet hazinesinin ana kaynaklarından biri haline getirir. Kölelik sahibi geleneği muhafaza edilir. Devlet teşkilanması monarşi sistemi olmakla beraber toplumu yönetme gibi kanunî esaslar dinî, yani Şeryat kurallarına göre uygulanır. Bu dönemde saray etrafında “Farsça bilenler” sınıfı oluşmaya başlar, bu da Türkmen aşiretleri etrafında yoğunlaşan “Töre” ya da “Töreler” sulalalesinin merkezi yönetimle olan ilişkilerini bozar, vakit geçtikçe ciddi ölçüde gerginleşir. Benzeri olayların örneği olarak 1239 yıllarında yer alan Sultan Sarayı ve yakınlarıyla ortak bir bağ bulamayan ve hayvancılık geçimiyle geleneksel kültürünü korumaya çalışan Baba İshak önderliğindeki Türkmen aşiretlerinin ayaklanması sayılabilir. Kendini “Allah’ın Kul’u” ilan eden Baba İshak[3] göçebe Türkmen aşiretleriyle beraber devletin merkezi yönetimiyle çelişkisi olan çiftçi ve esnafı da etrafına toplayabilmiştir. Bu ayaklanma büyüyerek Oğuz sulalerinin Küçük Asya’nın Güney-Doğu yörelerine yayılır, Malatya, Amasya ve Sivas’a kadar uzanır. Fakat dönemin sosyal kültür anlayışına zıt gelmesi nedeniyle fazla büyüyemeyip tarihe karışır (A.D.Noviçev, 1965:12).
[1] İkta; Yakın ve Orta Doğu ülkelerindeki belli bir miktarı yada sınırı olmayan arazi parçası. M.S. MEYER (1991): Osmanskaya İmperya v XVIII veke. Moskva “Nauka”, 1991. s. 287)
[2] timar; ortalama yıllık geliri 20.000 akçe olan arazi parçası. M.S.MEYER (1991): Osmanskaya İmperya v XVIII veke. Moskva “Nauka”, s. 242)
[3] Baba İshak; … Moğol isitlasından kurtularak büyük topluluklar halinde Anadolu’ya giren Türkmenler, Baba İshak adlı bir Türkmen şeyhinin önderliği ile isyan ettiler. Bu isyan 1241 de zorlukla bastırıldı. Meydan Larousse. Meydan Yayınevi. İstanbul, 1990. c. 11., s. 146.