SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ’NİN İNŞÂ TARZI YAZILARI
Prof. Dr. Bahir SELÇUK-Uzm. Mesut ALGÜL
Özet
Divan sahibi bir şair olan Sünbülzâde Vehbî’nin Lutfiyye, Şevk-engîz adlı mesnevileri ve manzum biçimde kaleme aldığı Tuhfe ve Nuhbe adlı sözlükleri vardır. Kaynaklarda Sünbülzâde Vehbî’nin bir münşeatından bahsedilse de bu münşeâtın bir yangında yok olduğu ifade edilmektedir. Onun münşeatından bazı inşâ örnekleri Letâif-i İnşâ, Münşeât-ı Azîziyye gibi münşeat mecmualarında ve kendi divanının bazı nüshalarında yer almaktadır.
Bu bildiride Sünbülzâde Vehbî’nin münşeat mecmualarında ve bir divan nüshasında yer alan inşâ tarzındaki yazılarının muhtevası ile dil ve üslubu üzerinde durulacak, sanatkârın münşiliği ile ilgili tespitler yapılmaya çalışılacaktır.
SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ’S ARTİSTIİC PROSE STYLED TEXT
Abstract
Sünbülzâde Vehbî, a divan-poet, has masnavis called Lutfiyye, Şevk-engîz, and dictionaries called Tuhfe and Nuhbe which are written in poetic form. Although a münşeat of Sünbülzâde Vehbî is mentioned in the sources, it is known that disappeared in a fire. Some inşa examples of his münşeat are found in the münşeat magazines such as Letâif-i İnşâ, Münşeât-ı Azîziyye and in some copies of his own Divan.
In this paper, the content and literary and style of the writing of Sünbülzâde Vehbî’s inşâ style, which is included in the münşeat magazines of the Sünbülzâde Vehbî and in the copy of a divan, will be emphasized and try to make determinations about the artist’s identity.
Giriş
Maraş’ta doğan ve eğitimine burada başlayan Sünbülzade Vehbî, daha sonra İstanbul’a gider; devrin ileri gelenlerine kaside ve tarihler yazarak şöhret bulur. Müderrislik, nâiblik, kadılık ve elçilik görevlerinde bulunur. Şikâyetler üzerine iki defa görevden azledilir. Daha sonra affedilerek göreve getirilir. Vehbî, 14 Rebîülevvel 1224 (29 Nisan 1809) yılında vefat eder. [1]
Dönemin önemli devlet ve sanat adamları arasında yer alan Vehbî, şiirdeki kudretinden dolayı Koca Ragıp Paşa’nın himaye ettiği şairler arasına girmiş;[2] inşâ[3] sahasındaki başarısından dolayı da hâcegânlık rütbesi almış, mühimme yazıcılığı yapmıştır. Divan sahibi bir şair olan Sünbülzâde Vehbî’nin Lutfiyye, Şevk-engîz adlı mesnevileri ve manzum biçimde kaleme aldığı Tuhfe ve Nuhbe adlı sözlükleri vardır. Kaynaklarda Sünbülzâde Vehbî’nin bir münşeatından[4] bahsedilse de bu münşeâtın kendisinin de bir mesnevisinde ifade ettiği üzere bir yangında yok olmuştur.
Husûsâ Münşe’ât-ı bî-bahâne
Müsellem dürr-i mensûr-ı yegâne
Ki îcâd eylemişdim çok zamânda
Yanıp bir anda kalmadı cihânda[5]
Onun münşeatından bazı inşâ örnekleri Letâif-i İnşâ, Münşeât-ı Azîziyye gibi münşeat mecmualarında ve bir divan nüshasında yer almaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Vehbî’nin kendisine ait bir divan nüshasında[6] 7, Refîk Tevfîk’in Letâif-i İnşâ’sının I. cildinde[7] 2, II. cildinde[8] 2, Münşeât-ı Azîziyye’de[9]’de 1 olmak üzere toplam 12 mektubu bulunmaktadır.
Bu bildiri kapsamında önce mektupların yer aldığı kaynaklar ve bu kaynaklarda yer alan mektupların başlıkları verilecek daha sonra mektupların içerikleri ve dil-üslup özellikleri üzerinde durulacaktır.
A.Mektupların Yer aldığı Mecmua ve Divan Nüshaları
a.Refîk Tevfîk, Letâif-i İnşâ, 1281, C.I
1-Sünbül-zâde Vehbî Efendinin bir mansıbda asâlet niyâzıyla Re’is Efendiye ıstılâh-ı nahv üzere yazdığı ‘arîza[10]dır. (s.73-74)
2-Müşârü’n-ileyhin sınıf-ı kalemiyyeden yine tarîk-i kazâya ‘avdet istid’âsıyla Şeyhü’l-İslâm Merhum Vassâf ‘Abdullâh Efendi-zâde Es’ad Efendi’ye takdim etdigi ‘arîzanın sûretidir. (s.75-80)
b.Refîk Tevfik, Letâif-i İnşâ, 1282, C. II
1-Sünbül-zâde Vehbî Efendi’nin Boğdan’dan Baklavacı Kebîr-nâm cerrâr-ı meşhûr ile yazdığı mektûbun sûretidir. (s.46-59)
2-Müşârun ileyhin tarîk-i kâzâdan tarîk-i kalemiyyeye nakli içün irâde sünûhunda re’is efendiye tahrîr etdigi tezkire ki Muhsin-zâdenin evvelki sadâreti ve ‘Osmân Efendi’nin riyâseti vaktinde dahi hˇâce olması murâd olundukda bu vechile def’ edip fakat ba’de müddet-i vâfire tarîk-i mezkûra girmişdir. (s.60-69)
c.Münşeât-ı Azîziyye (1284)
1- Şâ’ir-i edîb sühanver-i lebîb Sünbül-zâde Vehbî Efendinin mektûb-ı latîfi. (s.21-22)
d.Divan Nüshası (İ.Ü Ktp. TY. 433)
1-Başlıksız (167b-169b)
2-Ser-kahveci-i Şehriyâri Rüstem Ağaya tahrîr eyledigi tezkire[11]dir (169b-170b)
3-Enderûn-ı hümâyûn ağavâtından Tayfur Bege yazılan tezkire (170b-171a)
4-Ba’zı kasâyid ü tevârîh tebyîz etdirdigi Ta’lik-nüvis Hayrî Efendiye yazdığı tezkire (171a-171b)
5-Takdîm-i dîvân mukâbelesinde taraf-ı cihândârîden ihsân buyurulan boğça vü ‘atiyye-i hümâyûnun vürûdu teşekkürünü hâvî Rüstem Ağaya yazdığı tezkiredir (171b-172b)
6-Rikâb-ı hümâyuna tahrîr ü takdîm eyledigi ‘arz-ı hâl[12] (172b-175a)
7-Enderûn-ı hümâyun ağavâtından Tayfur Bege tahrîr eyledigi ‘arîza sûretidir (175a-176a)
B.Mektupların İçerikleri
a.Letâif-i İnşâ, (1281, C.I)
1-Sünbül-Zâde Vehbî Efendinin bir mansıbda asâlet niyâzıyla Re’is Efendiye ıstılâh-ı nahv üzere yazdığı ‘arîzadır. (s.73-74)
Vehbî Efendi’nin hâcegânlıkta “kâğıd-ı bîrûn vekâleti”nde çalışmış olduğunu öğrendiğimiz bu mektupta Vehbî, reisülküttaba nahiv terimlerini sanatlı bir dille kullanarak istekte bulunmaktadır.
2-Müşârü’n-ileyhin Sınıf-ı kalemiyyeden yine tarîk-i kazâya ‘avdet istid’âsıyla Şeyhü’l-İslâm Merhum Vassâf ‘Abdullâh Efendi-zâde Es’ad Efendi’ye takdim etdigi ‘arizanın suretidir. (s.75-80)
Vehbî, Şeyhülislam Vassâf ‘Abdullâh Efendî-zâde Es’ad Efendi’ye yazmış olduğu bu mektupta kalemiyyedeki görevinden ayrılıp tekrar kadılık makamına dönme isteğini arz etmiştir. Şairin Arapça, Farsça ve Türkçe şiir parçaları, çeşitli ibareler ve edebî sanatlarla zenginlik kattığı mektup nükteli bir üslupla yazılmıştır.
b.Letâif-i İnşâ, (1282, C.II)
1-Sünbül-zâde Vehbî Efendi’nin Boğdan’dan Baklavacı Kebîr-nâm cerrâr-ı meşhûr ile yazdığı mektûbun sûretidir. (s.46-59)
Ramazan ayındaki yeme içme geleneğinin mizahi bir üslupla işlendiği bu mektupta Boğdan’da bir iftar sofrasındaki görüntüler mizahi bir üslupla kaleme alınmıştır. Yalnızlık içinde Ramazan’a girdiğini söyleyen Vehbî, yalnızlığını giderecek bir kişi beklemekteyken iftar sofrasına dilenci kılıklı bir cerci hoca zoraki olarak konuk olur. Bu kişinin yemek yiyişi ve tavırları mizahi ve alaycı bir üslupla aktarılır. Şahıs ve ortamın renkli bir biçimde tasvir edildiği mektupta pilav, zerde; börek, baklava, güllaç, kadayıf; kahve, tütün gibi pek çok yiyecek ve içecek zikredilmektedir.
2-Müşârun ileyhin tarîk-i kâzâdan tarîk-i kalemiyyeye nakli içün irâde sünûhunda re’is efendiye tahrîr etdigi tezkire ki Muhsin-zâdenin evvelki sadâreti ve ‘Osmân Efendi’nin riyâseti vaktinde dahi hâce olması murâd olundukda bu vechile def’ edip fakat ba’de müddet-i vâfire tarîk-i mezkûra girmişdir. (s.60-69)
Vehbî’nin kadılık makamında yükselme ya da kabiliyeti nispetinde hâcegânlığa atanması isteğiyle reisülküttaba yazdığı resmî mektuptur. Bu uzun mektupta Vehbî, Türkçe, Arapça ve Farsça pek çok manzum parçaya ve ibareye yer vermiştir.
c.Münşeât-ı Azîziyye (1284)
1- Şâ’ir-i edîb sühanver-i lebîb Sünbül-zâde Vehbî Efendinin mektûb-ı latîfi. (s.21-22)
Muhatabın belli olmadığı fakat dua, tazim ve sultanım ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla bir devlet büyüğüne yazılmış olan bu mektup, Ramazan ayını tebrik için yazılan bir tebriknâme özelliği taşımaktadır. Mektupta ramazan hilalinin görülmesi hakkında muhataba yöneltilen bir soru bulunmaktadır. Vehbî bu soruya delilleriyle cevap beklemekte bunun sevinç ve dua ile karşılanacağını ifade etmektedir.
d.Divan Nüshası (İ.Ü Ktp. TY. 433)
1-Başlıksız (169b-170b)
Gönderilen kişinin ismen yer almadığı mektupta Vehbî, yardım ve desteğini gördüğü hamisini övmüş ve dua etmiştir. Teşekkürname özelliği arz eden mektupta manzum parça ve ibareler, şiirsel bir üslup dikkat çekmektedir. Mektupta bahar mevsimiyle ilgili nitelikli bahar tasvirleri yer almaktadır. Mektubun sonunda Vehbî evlilik arzusunu da dile getirmektedir.
2-Ser-kahveci-i Şehriyâri Rüstem Ağaya tahrir eyledigi tezkiredir (170b-171a)
Vehbî, kendisine gönderilmiş olan tezkireden duyduğu sevinci ve şükranlarını ifade ettiği bu mektupta, şükran ifadesi olarak yazmış olduğu tasannudan uzak bir tarih mısraı gönderdiğini belirtmiş kusurlarının affını istemiştir.
3-Enderûn-ı hümâyûn ağavâtından Tayfur Bege yazılan tezkire (170b-171a)
Dua ve hayır temennileriyle başlanan bu mektupta da Vehbî, Rüstem Ağa’ya göndermiş olduğu mektuptan bahsetmiş kendisinden istenen sülasi vezinli ve kısa mısralı “tam tarih”i yazmanın zorluğundan bahsetmiş, süresi içinde sekiz beyitlik bir tarih manzumesi yazıp takdim ettiğini ifade etmiştir. Beğenilmemesi hâlinde bu manzumeyi atıp yerine yeni bir manzume yazabileceğini belirtmiştir.
4-Ba’zı kasâyid ü tevârih tebyîz etdirdigi ta’lik-nüvîs Hayri Efendiye yazdığı tezkire (171a-171b)
Vehbî, bu mektupta yazdıklarını temize çeken Hayrî Efendi’ye oğlum diye hitap etmiş ve samimi bir dille iltifatlarda bulunmuştur. Kendisine padişah tarafından akşamüzeri bir mektup geldiğini ve sabaha kadar tıpla ilgili bir tarih düşürülmesinin emredildiğini belirtmiştir. Bunun üzerine uykusundan feragat ederek mücevher bir kaside yazdığını dile getirmiştir. Padişahın daha önce yazdığı tarih manzumelerini çok beğendiğini bunu da beğeneceğini umduğunu söyler. Vehbî, tüm mısraların mücevher olduğuna dikkat çekmiş buna göre temize çekilmesini istemiştir.
5-Takdîm-i dîvân mukâbelesinde taraf-ı cihândârîden ihsân buyurulan boğça vü ‘atiyye-i hümâyûnun vürûdu teşekkürünü hâvî Rüstem Ağaya yazdığı tezkiredir. (171b-172b)
İstanbul’a dönen Vehbî, divanını III. Selim’e takdim etmiş; sultan da buna karşılık şaire pek çok hediyenin yanında şahsi elbiselerinden bir bohça göndermiştir.[13] Bunun üzerine Vehbî, teşekkür mahiyetinde padişaha yakın isimlerden Rüstem Ağa’ya bu tezkireyi yazmıştır. Vehbî, mektubunda pek çok ihsanını gördüğü padişaha dualarda bulunmuş; aracılığından dolayı Rüstem Paşa’ya duyduğu saygı ve minneti dile getirmiştir.
6-Rikâb-ı hümâyuna tahrîr ü takdîm eyledigi ‘arz-ı hâl (172b-175a)
Vehbî, III. Selim’e yazdığı[14] bu arz-ı hâlde içinde bulunduğu sıkıntılı durumları dile getirmiş, daha önce bulunduğu görevlerden de bahsetmiştir. Mektupta önceki padişah döneminden itibaren kadılıktan sonra divan-ı hâcegânda hassa-yı mühimme tahriratında görev yaptığını, İran Şiraz’da çalıştığını sonra yaşlılığı dolayısıyla kadılık görevine döndüğünü, Eski Zağra’da kadılık görevini yürütürken Şahin Giray’ın intikamını almak isteyen bir grup Tatar tarafından mahkemesinin basılıp mallarının yağmalandığını, ailesi ve adamlarıyla 45 gün hapsedildiğini, sonra bostancıbaşının emriyle gönderilen askerlerce kurtarıldığını dile getirmiştir.
Vehbî aynı zamanda bu arz-ı hâl ile suçluların takibini ve yağmalanan mallarının geri alınmasını istemiştir.
7-Enderûn-ı hümâyûn ağavâtından Tayfûr Bege tahrîr eyledigi ‘arîza sûretidir (175a-176a)
Vehbî, oğlum diye samimi bir dille seslendiği muhatabına gönderdiği tezkireyi okuduğunu kendisinden istenen tarih manzumelerini müsait olduğunda hemen yazacağını belirtmiştir. Eski Zağra’da Şahin Giray’ın intikamını almak isteyen kişilerce mahkemesine hücum edildiği, mal ve mülkünün yağmalandığını, bu arada yazdığı birtakım latife müsveddelerinin de kaybolduğunu dile getirmiştir.
C.Mektupların Dil ve Üslubu
Başlık ve muhtevalarını verdiğimiz mektuplardan anlaşıldığı üzere Vehbî, münşiyâne bir dil ve üslup kullanmıştır. Muhatabın durumuna göre üst makamlara yazılan mektuplarda resmî ve ciddi bir anlatım hakîmken dostlara yazılan mektuplarda nükteli bir anlatım ve mizahi üsluba yer verilmiş hatta bazen müstehcen imalara başvurulmuştur. Dil, bazı mektuplarında sade iken bazı mektuplarında söz sanatları, zincirleme terkipler ve uzun cümlelerle girift bir hâle bürünür. Arapça ve Farsçaya hâkim olan Vehbî, mektuplarında Türkçe manzumelerin yanında Arapça ve Farsça manzumelere/manzum parçalara, veciz ifadelere de yer vermiştir. Söz sanatlarından sıkça yararlanan Vehbî, özellikle teşbih, iktibas, istiareye çokça başvurmuş; ayrıntılı tasvirler yapmıştır.
Vehbî, “Sünbül-zâde Vehbî Efendi’nin Boğdan’dan Baklavacı Kebîr-nâm cerrâr-ı meşhur ile yazdığı mektubun suretidir.” başlıklı mizahi mektubunda “baklava” kelimesini Arapça “inne” ile bir araya getirerek “inne baklavaye” şeklinde, “şakşak” ve “kaşık” kelimelerini Arapça mükesser kalıplarla çoğul yaparak “şakaşık-ı kavaşık” şeklinde terkip hâlinde kullanır. Pilav yığınını İslam kubbesine benzetir, “öküz efendi biraderi, işkenbeden sözler, laklak düşkünü çocuk” gibi nükteli sözlere başvurur. Vehbî’nin açgözlü cerci hocaya söylettiği yemek duası da hayli nüktelidir. Bu ifadelerde de yine Arapça ve Türkçe kelimeler iç içedir: “el-hamdu li’llâhillezî ce’ale’l-meraka dâfi’an li-merâkı’l-enâm ve’l-kebâbü kebâbün li’t-ta’âm ve’l-kabaku müzeyyinen li’t-tabâki izâ vuzı’a tabakan an-tabak ve’l-bâdilcân devâ’ün li-hırâşi’l-cân…” (Letâif-i İnşâ C.II, s.56).
Mektupların girişlerinde saygı, sevgi, övgü ifade eden ifadeler, sanatlı ve ağdalı bir dille verilir. Mensur metni yeknesaklıktan kurtaran manzum parçalar, çeşitli ibare ve sözler, çoğu zaman uzun cümlelerin bir ögesi şeklinde metinde yer alır.
“Devletlü, inâyetlü, âtıfetlü, ifâzatlü, veliyyü’n-ni’am, menba’u’l-himem ve’l-kerem efendim, hemâre vâcibü’z-zât-ı mûcibü’z-zevât, âb-ı rûy-ı gülşen-i devlet ü ikbâl olan zât-ı mehâmid-sıfâtların, ömr-i mezîd vicâh-ı vecîh-i mürîd ile târem-sâz-ı vakâr u sa’âdât ve zülâl-i salsâl-i hôş-güvâr-ı ‘ayn-ı inâyetlerin zâ’ika-i dil-teşnegân-ı bevâdî-i vâdî-i emânîye ‘azb-i fürât eylemek, seyl-âb-ı firâvân-ı revân da’avâtı isâle-i deryâ-yı nûr-ı icâbât-ı kâdî’l-hâcât kılındığı mecârîde ma’rûz-ı sîr-âb-ı rûd-ı musaffâ ve revd-i a’tâf-ı bî-gâyâtlarıdır ki (Beyt li-münşi’ihî)
Açılur gonçe-i dil fasl-ı bahâr oldukça
Sînede gül gibi bir lâle-izâr oldukça
küşâyişince a’del-i ezmine olan mevsim-i vesîm-i ürdibehişt-i letâfet-sirişt gülzâr-ı âlemi behişt-ender-behişt belki reşgîn-sâz-ı çâr-bâğ u heşt-behişt itmişiken… (İ.Ü Ktp. TY. 433; 167b-168a).
Meramın az ve öz olarak dile getirildiği bir mektup:
Ba’zı Kasâyid ü Tevârih Tebyîz Etdirdiği Ta’lîk-nüvîs Hayri Efendiye Yazdığı Tezkire
Benüm fütüvvetlü ma’rifetlü oğlum sultânım, “Ey âşık-ı mihnet-zede buldukça bunarsın” dediği gibi egerçi biz dahi ateh-i pîrâne-i ta’cîzi pîş-nihâd eyledük lâkin alima’llâh zarûrîdür ki bu gice ahşama karîb bir ‘acele süvârî bostânı mufassal bir tezkire-i behcet-edâ getirip me’âlinde şevketlü kerâmetlü efendimiz mu’ciz olarak dîger târîh-i tıbb-ı hümâyûn buyururlar ale’s-seher hâzır idüp selâmlamakdan evvel îsâl olunsun deyü fermân buyurulmuş bu gece hakîriniz hvâb-ı ârâmı terk ile bu kasîdeye meşgûl oldum her mısra’ı mücevher târîh ve ma’nâdâr vâkı’ oldı. İnşâ’allâh makbûl-i hümâyûn olur zann ederim egerçi cümle târîhlerimiz bi-hamdihî Te’âlâ pesendîde-i hümâyûn buyurulmuş lâkin hakîri söyletmek merâmları olmağla mu’ciz taleb buyurmuşlar târîhe göre bundan mu’ciz olmaz sanırım. Cümle mısra’ları târîh-i mücevher olduğunu fehm buyurarak tebyîz buyurmaları mütevakkâ’dur. Senâkâr-ı bî-merâ Vehbî (İ.Ü Ktp. TY. 433; 171a-171b).
Sonuç
Şairliği ile ön plana çıkan Sünbülzâde Vehbî, aynı zamanda usta bir münşidir. Münşeât’ı bir yangında yok olan Vehbî’nin bugün için elimizde on iki mektubu bulunmaktadır. Çoğu sanatlı bir dil ve üslupla yazılan bu mektuplar “teşekkür, tebrik, istekte bulunma, sıkıntıları dile getirme” amacıyla kaleme alınmıştır. Vehbî’nin resmî, gayr-ı resmî, edebî meseleler dolayısıyla kaleme aldığı sınırlı sayıdaki bu mektuplar çerçevesinde baktığımızda Vehbî’nin yaşamış olduğu maddi ve manevi sıkıntılara, dönemin siyasi ve sosyal hayatına, edebî anlamdaki fikir teatilerine şahit oluruz. İletilmek istenen duygu ve düşünce, muhatabın konumuna göre bazen açık ve öz olarak bazen de söz sanatları ve terkiplerle kurulu uzun cümleler ve manzum parçalarla yoğrularak girift bir biçimde verilmiştir. Yine bazı mektuplar yalın ve resmî bir üslupla yazılmışken bazı mektuplar da nükteli ve şiirsel bir üslupla kaleme alınmıştır. Arapça ve Farsçaya hâkim olan Vehbî, pek çok yerde Türkçe manzume/manzum parçaların yanında Arapça ve Farsça ibarelere ve manzum parçalara da yer vererek canlı ve etkileyici bir anlatım ortaya koymuştur.
KAYNAKÇA
Akün, Ömer Faruk, ‘Sünbül-zâde Vehbî’, İslâm Ansiklopedisi, MEB Yayınevi, İstanbul, 1993, C.XI.
Banarlı, Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yay., C. II., İstanbul, 1983,
Beyzadeoğlu, Süreyya Ali, Sünbülzâde Vehbi, İklim Yayınları, İstanbul, 1993.
Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugat, Aydın Kitabevi Yayınları, 29. Baskı, Ankara, 2012.
el-Hac Sahaf Hacı Nuri (nşr.) Münşeat-ı aziziye fi âsâr-ı Osmaniye, s.21-22, (İstanbul: Vezir Hanı Matbaası, 1284/1868).
Gültekin, Hasan, Türk Edebiyatında İnşâ, AKMB Yayınları, Ankara, 2015.
Kuru, Selim Sırrı, Sünbülzâde Vehbî, DİA, C. 38, İstanbul, 2010.
Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, (hzl. Nuri Akbayar), C.5, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1996.
Refîk Tevfîk, Letâif-i İnşâ, C.I, (İstanbul: Tercümân-ı Ahvâl Matbaası, 1281/1865).
Refîk Tevfîk, Letâif-i İnşâ, C.II, (İstanbul: Tasvir-i Efkâr Matbaası, 1282/1866).
Sünbülzâde Vehbî, Divan, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar, nr. 433.
Yenikale, Ahmet, Sünbül-zâde Vehbî Dîvânı, Kahramanmaraş, 2012, (http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10651,sunbul-zade-vehbipdf.pdf?0). (E.T. 03.12.2017.)
[1] Süreyya Ali Beyzâdeoğlu, Sünbülzâde Vehbi, İklim Yayınları, İstanbul, 1993, s. 7-13, Selim Sırrı Kuru, Sünbülzâde Vehbî, DİA, C. 38, İstanbul, 2010, s. 140.
[2] Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yay., İstanbul, 1983, C. II, s.782.
[3] Sözlükte “yapma, yapılma, vücuda, meydana getirme, kaleme alma, nesir yazı, mektup yazma, güzel nesir yazma veya güzel yazılmış nesir” anlamları verilen inşâ, terim olarak da “belirli kurallara uyularak mektup yazma işi, mektup yazma üslubu ve sözü belâgate uygun söyleme sanatı” anlamına gelir. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, 29. Baskı, Ankara, 2012, s.507; Hasan Gültekin, Türk Edebiyatında İnşâ, AKMB Yayınları, Ankara, 2015, s.244.
[4] Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, (hzl. Nuri Akbayar), C.5, Tarih Vakfı Yurt Yay., İst., 1996, s. 1656.
[5] Ahmet Yenikale, Sünbül-zâde Vehbî Dîvânı, Kahramanmaraş, 2012., s.68.
[6] Sünbülzâde Vehbî, Dîvân, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar, nr. 433.
[7] Refîk Tevfîk, Letâif-i İnşâ, C.I, s.73-74, 75-80, (İstanbul: Tercümân-ı Ahvâl Matbaası, 1281/1865; 143 s., 16×10 cm.).
[8] Refîk Tevfîk, Letâif-i İnşâ, C.II, s.46-59, 60-69, (İstanbul: Tasvir-i Efkâr Matbaası, 1282/1866, 143 s., 16×10 cm.).
[9] el-Hac Sahaf Hacı Nuri (nşr.) Münşeat-ı aziziye fi âsâr-ı Osmaniye, s.21-22, (İstanbul: Vezir Hanı Matbaası, 1284/1868, 156 s.; 23×15 cm.)
[10] Küçükten büyüğe, üst makama takdim edilen yazı, muhtıra anlamına gelmektedir. Hasan Gültekin, age, s.307.
[11] Aynı şehirdeki resmî daireler veya kişiler arasında haberleşme amacıyla yazılmış belgelerdir. Hasan Gültekin, age, s.304.
[12] Devlet görevlilerinin herhangi bir konu hakkında üst makamlara bilgi vermek amacıyla yazdıkları yazılardır. Hasan Gültekin (İnalcık 1988’den akt.), age, s.307.
[13] Ömer Faruk Akün, ‘Sünbül-zâde Vehbî’, İslâm Ansiklopedisi, MEB Yayınevi, İstanbul, 1993, C.XI. s.240.
[14] Ömer Faruk Akün, ae. s.238.