Türkiye Tohumcular Birliği Başkanı Yılmaz, “1990’da 97 bin ton olan sertifikalı tohumluk üretimi 2002 yılında 145 bin tona, 2016’da 958 bin tona ve 2017’de 1 milyon 49 bin 361 tona yükseldi.” dedi.
Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Başkanı Kamil Yılmaz, 1990’da 97 bin ton olan sertifikalı tohumluk üretiminin 2016’da 958 bin tona, 2017’de ise 1 milyon 49 bin 361 tona yükseldiğini söyledi.
Yılmaz, Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) bu yıl 13’üncüsünü düzenlediği Kartepe Ekonomi Zirvesinde basın mensuplarıyla bir araya geldi.
Burada gazetecilere Türk tohumculuk sektörünün geldiği son noktaya ilişkin bilgiler veren Yılmaz, tohumun, insanların beslenme ve giyinmesinde çok önemli bir sektör olduğunu bildirdi.
Yılmaz, bir taraftan sanayileşmeye önem verirken, tarımın zaman zaman ihmal edilebildiğini kaydederek, tohumculukla ilgili Cumhuriyet tarihinde yapılan çalışmalardan bahsetti.
Tohumculuk kavramlarının Türkiye’de ilk kez 1960’larda konuşulmaya başlandığını dile getiren Yılmaz, 1963’ten sonra Türkiye’nin tohumluk üretimi, ticareti, sertifikasyonu, piyasa denetimi, tohumluk standartları gibi kavramlarla tanıştığını anlattı.
Yılmaz, 1980’li yıllara gelindiğinde Türkiye’de tamamen kamu ağırlıklı bir tohumculuk sektörünün bulunduğunu kaydederek, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve sonrasında sektörde serbest piyasanın işletilmeye başlandığını, özel tohum şirketlerinin kurulmasına imkan verildiğini aktardı.
“2017’de 238 milyon adet meyve fidanı üretildi”
Yılmaz, tohumculuk sektöründe 1980’de 3 olan şirket sayısının bugün 832’ye çıktığını belirterek, “1990’da 97 bin ton olan sertifikalı tohumluk üretimi 2002 yılında 145 bin tona, 2016’da 958 bin tona ve 2017’de 1 milyon 49 bin 361 tona yükseldi.” diye konuştu.
Tohumluk üretiminin 2007’de 325 bin ton iken 2008’de kurulan ve bugün 43 bin üyeye ulaşan TÜRKTOB’un çalışmaları sayesinde rakamın ciddi artış göstererek 2010’da 497 bin tona yükseldiğini dile getiren Yılmaz, ondan sonraki yıllarda da sektörün istikrarlı bir ilerleme sağladığını bildirdi.
Yılmaz, fide, fidan ve süs bitkilerinde önemli noktaya geldiklerini belirterek, “2017’de 238 milyon adet meyve fidanı, 4 milyar adet sebze fidesi, 1 milyar 619 bin adet süs bitkisi üretildi.” ifadesini kullandı.
Fidan, fide ve süs bitkileri üretiminin tamamına yakınının özel sektör tarafından gerçekleştirildiğini aktaran Yılmaz, 2017’de 56 milyonu aşkın iç mekan süs bitkisi, 491 milyona yakın dış mekan süs bitkisi, 22 milyona ulaşan çiçek soğanı üretimiyle ciddi rakamlar elde ettiklerini anlattı.
Hedef küresel tohum ticaretinde ilk beşe girmek
Yılmaz, sadece 30-35 yıl önce tohumculukta “ihracat” diye bir kavramın olmadığını, sadece ithalatın olduğunun altını çizerek, “Ancak 2017 sonu itibariyle ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 73’e çıktı. Buna fide, fidan ve süs bitkileri eklendiğinde bu oran yüzde 90’ın üzerine çıkmıştır.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin geçen yıl 185 milyon dolarlık tohum ithal ettiği bilgisini veren Yılmaz, buna karşılık ihracatın 136 milyon dolara ulaştığını bildirdi. Yılmaz, son 15 yılda ihracatı 8 kat artırdıklarını, 80 ülkeye tohum ihraç ettiklerini, hedeflerinin küresel tohum ticaretinde dünyada ilk 5 ülke arasına girmek olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin önemli bir tarım ülkesi olduğuna değinen Yılmaz, özellikle tahıllarda, sebzelerde ve meyvelerde dünyada önemli üreticilerden olduğunu vurguladı.
Türkiye’de tahıl üretim alanlarının azaldığını ancak üretim miktarının arttığını dile getiren Yılmaz, kaliteli tohumların kullanılmaya başlaması sonrası bitkisel ürünlerde ekim alanlarının azalmasına rağmen üretimin arttığını aktardı.
Kaliteli ve sertifikalı tohumun önemine dikkati çeken Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
“Sertifikalı tohum dediğimizde, kayıt altına alınmış, tarımsal-teknolojik hastalık ve zararlara dayanıklılık gibi özellikleri belirlenmiş tohumları kast ediyoruz. Yabancı otlardan, diğer tür ve çeşitlerden arındırılmış, yüzde 97-99 saf olan, sadece tohum olan ürünlerden oluştuğu için hem mısırda hem şeker pancarında hem buğdayda hem pamukta hem şeker pancarında hem diğer bazı yem bitkilerinde önemli verim artışları sağlanmıştır.”
“Hibrit tohum verimi artıran önemli mekanizmalardan”
Yılmaz, son dönemde kamuoyunda sertifikalı tohumların insan sağlığına zararlı olduğuna, genetikleri değiştirilmiş organizmalarla eş görüldüğüne dair görüşlerin olduğunu belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu konularda Türkiye’de üretilen tohumluklar doğaldır. Hiçbirisinin genetiği değiştirilmemiştir. 2010 yılında biliyorsunuz Biyogüvenlik Yasası çıktı. Buna göre Türkiye’de GDO’lu tohumların üretilmesi, ithalatı yasak. Sadece Biyogüvenlik Kurulu’nun izin verdiği, mısır ve soyada ürünlerin ithalatı yem sanayisinde kullanılmak üzere yapılıyor. Ancak Türkiye’de bunun üretimi yasak.
İkincisi hibrit tohumlar gerçekten verimi artıran mısırda, domateste, biberde, mısırda, ayçiçeğinde, salatalıkta önemli mekanizmalardan bir tanesi. Hibrit tohumlar hiçbir zaman laboratuvar ortamında, yapay şartlarda elde edilmiş değil. Bunlar doğal ortamda saflaştırılmış… Hibrit tohum elde ederken melezleme yapılan bireylerin yakın akraba olması istenmez. Mümkün olduğu kadar uzak akraba olması istenir. Buradaki amaç en yüksek verimi sağlamaktır.”
“Tohumculuk şirketlerinin yüzde 93,5’i yerli”
Yılmaz, Türk tohumculuk sektörünün son dönemde ciddi mesafeler kaydettiğinin altını çizerek, ancak Türkiye’nin toplam sertifikalı tohum ihtiyacının yüzde 40’ını üretebildiğini ve kullanabildiğini söyledi.
Verimliliğin artırılması ve ekonomiye daha fazla katkı sağlanması için kullanılan sertifikalı tohum miktarının yüzde 80-90’lara çıkması gerektiğini vurgulayan Yılmaz, tarımı gelişmiş ülkelerde oranların bu düzeyde olduğunu bildirdi.
Yılmaz, 1980’li yıllarda 3 olan yerli firma sayısının bugün 832’ye yükseldiğini yineleyerek, bu şirketler içinde tamamen yerli sermaye ile kurulmuş olanların sayısının 778 olduğunu, bu rakamın, şirketlerin yüzde 93,5’inin yerli olduğunu gösterdiğini anlattı.
Yerli-yabancı ortaklığı ile kurulmuş şirket sayısının 22, tamamı yabancı sermayeli şirket sayısının 32 olduğunu dile getiren Yılmaz, “Yerli sermayeli 778 şirketin ticaret hacmindeki payı yüzde 51, ortak sermayeli 22 şirketinki yüzde 18, yabancı sermayeli 32 şirketinki ise yüzde 30.” dedi.
Yılmaz, yerli sermayeli şirketlerin ticaret hacmindeki paylarının her geçen gün arttığını belirterek, sektörün gelişimi için Ar-Ge faaliyetlerinin, aktarılan kamu kaynaklarının payının arttığını anlattı.
Birlik tarafından 2016 yılında başlayan Tohumculuk Sektörü Ulusal Strateji Geliştirme Projesi’nin geçen yıl tamamlandığını kaydederek, bu kapsamda belirledikleri vizyonlarından ve hedeflerinden bahsetti.
“Sertifikalı tohumla verim artıyor”
Yılmaz, son dönemde sertifikalı tohum karşıtı söylemlerin dillendirilmeye başlandığını kaydederek, şunları söyledi:
“Ne yazık ki sertifikalı tohum kullanımın yaygınlaşmasının çok uluslu şirketlerin ve büyük marketlere ürün satan tedarik zincirlerin işine yaracağını söyleyenler var. Bitkisel ürünlerde üretim miktarları 2017’de tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde 68 milyon 61 bin ton, sebzelerde 30 milyon 826 bin ton ve meyvelerde 20 milyon 809 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Bir önceki yıla göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 4,2, sebzelerde yüzde 1,8, meyvelerde yüzde 9,7 oranında artış olmuştur.
Ülkemizde ekilen tarım alanları ürün gruplarına göre ya aynı kalıyor ya da azalıyor. O zaman bu üretim artışlarını nasıl sağlayabiliyoruz? Tabi ki en başta sertifikalı tohum üretimi ve kullanımının yaygınlaşmasıyla ve modern yetiştirme tekniklerinin kullanılmasıyla artıyor. Sertifikalı tohum verimin en az yüzde 25, hibrit çeşitlerde yüzde 100 oranında artmasını sağlayan tohum demektir.”
Yılmaz, çiftçilerin kendi kullanacağı tohumu üretemeyeceğine dair söylemlerin doğru olmadığını kaydederek, “Çiftçiler kendi ürettikleri veya çoğalttıkları tohumlukları ticarete konu etmedikleri sürece kullanmaları mümkündür. Yerel çeşit adı altında ürünlerin kontrolden geçmeden, tohum kalite standartlarına uygunluğu tespit edilmeden, tohumla geçen hastalık etmenleri yönüyle kontrol yapılmadan satılması çiftçimizi ve tohum kullanıcıyı mağdur edebileceği için ticarete konu edilmemektedir.” diye konuştu.
“İthalatımızda İsrail’in payı önemsiz”
Yılmaz, Türkiye’nin İsrail’den yüksek miktarda tohum aldığına ve tohumculukta bu ülkeye bağlı olduğuna dair iddiaların hatırlatılması üzerine sözlerini şöyle tamamladı:
“Türkiye İsrail’den tohum alıyor ancak İsrail’e tohum da satıyor. 2016’da yüzde 6 iken 2017’de yüzde 7 olmuş. Biz İsrail’e sadece tohum değil sebze de satıyoruz. Geçen yıl 15 milyon dolarlık domates satmış. Ancak öyle bir izlenimler var ki sanki bütün tohumları İsrail’den alıyoruz veya İsrail’den tohum almazsak üretim yapamayacağız. Toplam ithalatımız içinde İsrail’in payının önemsiz olduğunu söyleyebilirim.”