Prof. Dr. Mehmet ERSAN[1]*
Özet
Kuzeydoğudan gelip, daha sonra kuzeybatıya dönen Aksu Çayı’nın suladığı bereketli bir ovanın kuzey kıyısında yer alan Maraş’tan, Aksu Çayı’nı izleyerek Malatya’ya, güneye gidildiğinde Karasu vadisiyle Antakya ve Dülük üzerinden Gaziantep’e, Ahır Dağı’nın batısından geçen yolla Elbistan, Göksun ve Kayseri’ye, batıya gidildiğinde Andırın üzerinden Kadirli ve Kozan’a, dolayısıyla Çukurova’ya ulaşılmaktadır. Bu özelliği ile şehir, sözünü ettiğimiz yönlerden gelen kervanların uğrak yeridir ve tarih boyunca da stratejik konumu muhafaza etmiştir.
Bulunduğu konum itibariyle bölgeye hâkim olmak isteyen güçlerin ilgisini çeken Maraş ve çevresi, tarih boyunca birçok devlet tarafından istila edildi. Müslümanlar tarafından ilk kez 637/638’de Hâlid b. Velid tarafından alınan Maraş, uzun seneler Arapların hâkimiyetinde kalmıştır. Zaman zaman Bizans Devleti’nin saldırılarına maruz kalan ve taraflar arasında el değiştiren şehir, Nikephoros Phokas tarafından 962 yılında Bizans İmparatorluğu topraklarına dâhil edilmiştir. Anadolu’ya düzenlenen akınlar sırasında da Bizans Devleti’nin elinde bulunan Maraş ve çevresine, Malazgirt Meydan Savaşı’ndan sonra Ermeni Philaretos Brakhamios yerleşmiştir.
Biz bu bildirimizde Maraş merkezli bir prenslik kuran Philaretos’un faaliyetlerini ve bölgedeki Ermenilerin Selçuklu-Haçlı ilişkilerindeki yerini değerlendirmek istiyoruz.
[1]* Prof. Dr., Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.