Milliyetçiliğin vatanperverlikle aynı şey olmadığını ve Türkiye için, dışarıdan ithal, yeni, henüz oturmamış bir tecrübe ve kavram olduğunu, her düşünürde farklı bir şekil almasından anlayabiliriz. Çünkü milliyetçiliğin, Batı’dan ithal her kavramda olduğu gibi, Türkçede ve Türk düşüncesinde belli bir sabitliği, mutlaklığı ve herkes tarafından kabul edilebilirliği yok. Milliyetçiliğe her kalem erbabı farklı bir tanım ve yaklaşım getirmiş ve getirecektir. Ve bu, bir süre daha böyle devam edecek.
Türkiye henüz düşünce planında milliyetçiliğin kavgasını vermiş değil. Milliyetçilik halen çoğu insanın nazarında duygusal, tepkisel bir hareket. Aynen laiklik gibi cepheleşmeler dahilinde değerlendirilebilir. Cepheler arasında kullanılan bir savaş aleti olabilir. Biz bunu “Laiklik Hangi Kavganın Sebebidir?” başlıklı yazımızda bahane olarak değerlendirmiştik. Diğer ifadeyle laiklik gibi milliyetçilik de genel planda kavganın sebebi değil bahanesi. Laikliği nasıl Batıcılar muhafazakarlara karşı bir alet ve görünürdeki sebep olarak kullanmışlarsa, milliyetçiliği de muhafazakarlar Batıcılara karşı bir alet ve görünürdeki sebep olarak kullanmışlardır. Oysa hem laiklik hem de milliyetçilik, çöküş dönemi Osmanlısının, diğer ifadeyle Müslümanlarının Batı hegemonyasına, baskısına, düşmanlığına karşı ileri sürdüğü bir tepki, hatta komplekstir.
Milliyetçiliğiyle tanımlanan ve tanınan isimlere baktığımız zaman farklı kişiliklerle ve dünya görüşleriyle karşılaşırız. Onların her biri diğer bir milliyetçilik tanımını kabul etmeyip yeni bir tanım getirme gereği duymuşlardır. Farklı dünya görüşüne sahip insanlar arasında milliyetçiliğin farklılaşması normal karşılanabilir ama bakıyoruz, aynı dünya görüşüne sahip düşünürlerde de farklı milliyetçilik tanımları ve yaklaşımları mevcut. Nurettin Topçu’nun milliyetçilik tanımıyla Erol Güngör, Erol Güngör’le Nihal Atsız, Nihal Atsız’la Necip Fazıl arasında ortak bir milliyetçilik anlayışından söz etmek ne kadar mümkündür? Oysa bu isimlerin hepsi de vatanperverdir ve vatan için hayatlarında çekmedikleri çile kalmamıştır. Bu noktada örneğin İdris Küçükömer veya Kemal Tahir de yabana atılamayacak derecede vatanperverdir. Fakat milliyetçilikle ilgili konuşmalarına, yazdıklarına bakıldığı zaman diğer düşünürlerden ayrılırlar.
Çok genel olarak baktığımızda laiklik ve milliyetçilik gibi tartışmaların merkezinde Kemalizmin olduğunu görürüz. Bilindiği üzere Atatürkçülüğün de yüzlerce tanımı yapılmış. Belki de Atatürkçülük ve Atatürk’e yaklaşım konusunda milliyetçilerin veya milliyetçilik üzerine düşünce üretenlerin metinlerine bakmamız ve kıyaslama yapmamız gerekir. Örneğin Nihal Atsız’la Osman Turan’ın ya da Kemal Tahir’le Doğan Avcıoğlu’nun Atatürk’e yaklaşımı, onun sözlerini, kişiliğini, siyasetini nasıl değerlendirdikleri, yorumlayıp anlamlandırdıkları kıyaslanabilir. O zaman daha net sonuçlar elde edebiliriz. Çünkü Mustafa Kemal’in siyaseti ya da onun üzerinden üretilen siyaset bu ülke için milliyetçiliğin yüzlerce farklı tanımından daha somut, belirleyici ve gerçek.
Milliyetçilik ve diğer birçok konuda Yavuz Bülent Bakiler Gidenlerin Ardından (Türk Edebiyatı Vakfı y.) adlı kitabında ilginç fikir ve bilgiler sunmuş, şaşırtıcı isimlerle ilgili şaşırtıcı yaklaşımlar sergilemiş. Bakiler’in kalemi hem şaşırtıcı hem de besleyici. Bu yüzden Gidenlerin Ardından zevkle okunan bir kitap. Öğretici yönleri ise çok fazla. Bakiler ele aldığı isimleri ve konuları etraflıca işlemeye çalışan bir yazar. Bir yandan okuyucuya sağlam bilgiler sunmaya, diğer yandan bu bilgilerle ilgili düşüncelerini aktarmaya çalışır. Bakiler’in sade, yalın ve akıcı Türkçesi çalışma esnasında en büyük yardımcısı ve destekçisi.
Kitabın genelinde Bakiler’in isim ve kavramlara karşı beslediği sevgiyle karşılaşıyoruz. Her şeyden önce Bakiler yüreği sevgi ve merhametle dolup taşan bir insan. Onun milliyetçilik, Türklük, vatan gibi konulara yaklaşımı sevgiden kaynaklanıyor. Bir nefret, tepki veya düşmanlığa dayanarak Türkçülüğü savunuyor değil. Diğer ifadeyle o, milliyetçiliği birilerinin canını acıtmak, birilerinden intikam almak, hınç çıkarmak veya bazı kesimlerle arasını açmak için kullanmıyor. O, vatan ve millet sevgisinden dolayı Türklükten söz ediyor. Bakiler’in diğer milliyetçilerden ayrılan yönü, milliyetçiliğe getirdiği bu yeni ve sıcak yaklaşımdır.
Denilebilir ki Bakiler’in nefret değil sevgi kaynaklı bu yaklaşımı, milliyetçiliğe yeni bir renk katmıştır. Onu tepkisel bir hareket olmaktan bir nebze daha kurtarmış; milliyetçilik etrafında oluşturulan ve bunun neticesinde milliyetçiliği konuşulamaz hale getiren gerginliği azaltmıştır. Bakiler’in isim ve kavramlara karşı garazsız, nefretsiz, iyi niyetli yaklaşımı kalemine ayrı bir çekicilik, sadelik ve açıklık kazandırmış.
Bakiler’in Gidenlerin Ardından’da hangi isim ve konulara dönük eleştiri getirdiğine dikkat etmek lazım. Onun eleştiri yöntemine de ayrıca yoğunlaşmalı. Çünkü Bakiler eleştirirken bile can yakmamaya, karşı tarafı rencide etmemeye, düşünce planında kalmaya, meseleleri kişiselleştirmemeye, sağlam bilgilerle yorum yapmaya, bilgilenmediği konularda konuşmamaya özellikle ihtimam gösterir. Bakiler düşmanlık, nefret veya cepheleşme üretmek değil, düşünce üretmek, hakikate ulaşmak ve onu en sade ve anlaşılır şekilde ifade etmek çabasında. Bu yönden gençlere kalemiyle örnek olmuş bir isim… Ve hepsinden önemlisi ele aldığı isim ve meselelerin önce tutulabilir, güzel, iyi ve örnek taraflarını anlatmaya çalışır. Daha sonra ise hayati denebilecek konularda, çok önemli gördüğü eksik veya yanlışlıkları eleştirir. Ama kesinlikle saldırgan bir tutumla değil, onarıcı ve yapıcı bir anlayışla. O adeta duyduğu ve taşıdığı büyük sevgiyi korumaya çalışır. Sevgisine dönük düşmanlık ve tehlikeleri ayırt edip, onlara karşı önlem alır da denilebilir.
Peki Gidenlerin Ardından’da kimler var? Atatürk, Adnan Menderes, Turgut Özal, Nihal Atsız, Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Necip Fazıl, Fethi Gemuhluoğlu ve daha birçok isim… Yakın tarihimiz, düşünce ve edebiyat dünyamız.