Serdar YAKAR
Halep’te polis olarak başladığı memuriyet hayatının zirvesine ulaşıp Trablusşam’da serkomiser olarak görev yaptığı günlerde almıştı kötü haberi Arslan Bey. Birinci Cihan Harbi sonrası Mondros mütarekesine dayanılarak yurdu işgal edilmişti İngilizlerce. İşgalin ne olduğunu büyüklerinden dinleyerek büyümüştü o. Ailesi Kafkas bozgununu yaşamıştı. Maraş bölgesi ikinci yurdu olmuştu ailesi için. Ata yurdu Kafkasya’yı 1858-1859’larda terk edip Osmanlı’nın kol kanadı altına sığınarak yerleşmişlerdi Göksun dolaylarına. O, Kafkas asıllı Çerkez Toğuzata kabilesinin bir ferdi olarak Göksun’un Fındık köyünde 1883’de doğmuştu.
İngiliz işgalinin doğup büyüdüğü memleketini ne hale getireceğini düşündü. Kararlıydı. Memleketinin ona ihtiyacı olabilirdi. O gün istifasını verdi ve memlekete dönmek için hazırlıklarına başladı. Arap şeyhleri toplanarak ricacı oldular; “Arslan Bey senin sayende buralarda asayiş düzeldi. Biz senden memnunuz, bizi bırakma” dedilerse de “doğduğum kent işgal altındayken buralarda duramam” diyerek düşmüştü yollara.
Maraş’ta Kayabaşı civarında kiraladığı bir eve yerleşti. Resmi görev talebinde bulundu ise de “ittihatçı” diyerek görev verilmedi. Şehrin ileri gelenleri ile tanışıp, buluşup İngilizlere karşı birlik oluşturmaya çabaladı ise de başlangıçta başarı sağlayamadı.
22 Şubat 1919’da şehri işgal eden İngilizler şehir halkı ile ters düşmemeye çaba harcıyorlardı. Bunda İngiliz ordusu içindeki Müslüman askerlerin payı oldukça büyüktü. Ermenilerin kışkırtıcı çabaları sonuç vermemişti. İngiliz işgal kuvvetleri siyasi temas memuru olan ve Şeyh Ali Sezai Efendi’den dersler alan Yüzbaşı Hasan Rıfai Ermenilerin tüm entrikalarını boşa çıkartmıştı. Böyle bir ortamda İngilizlerle ters düşmek istemiyordu Maraş ileri gelenleri. Hatta İngilizlerin gidip yerine Fransızların geleceği haber alındığında protestolar yapılmış, işgal kuvvetleri genel komutanlığına telgraflar çekilmişti “Fransızları istemiyoruz İngiliz işgali devam etsin” şeklinde.
Fransızların gelişi ile Ermenilere gün doğdu… Büyük Ermenistan hayaline daha yakındılar şimdi. Fransızların gelişinin daha ikinci gününde gerçekleşmişti Sütçü İmam Olayı. Üzerlerinde Fransız elbisesi olan Ermeni militanları hamamdan çıkan kadınlara sarkıntılık edip “artık burası Türk yurdu değil Fransız memleketidir açın peçelerinizi” diyerek saldırmışlar, nasihat etmek isteyenlere kurşun atmaktan sakınmamışlardı. Çakmakçı Sait, orada yaralanmış ve şehit olmuştu.
Maraş artık başka bir Maraş’tı. Maraşlı da başkalaşmıştı. Sütçü İmam tetiği ilk çeken oldu başkalaşan Maraş’ta. Örtüye uzanan el Uzunoluk’ta kırılmış, yere serilmişti.
Ermenilerle el ele veren Fransızlar Maraş’ta Sütçü İmam’ı çok aradılar. Sütçü İmam’ı bulamayınca da olayın intikamını başka türlü almaya çalıştılar. Çok geçmeden de Bayrak Olayı vukuu buldu.
Arslan Bey’in düşünceleri ancak Bayrak Olayı’nın ardından gündeme gelebildi Maraş’ta. Evet düşman düşmandı. Tedbir almak, hazırlıklı olmak gerekti. Hem Kayabaşı, hem Şekerli ileri gelenleri ayrı ayrı toplanıp teşkilatlanma çalışmaları başlattılar, sonra da birleşip Arslan Bey’i bu teşkilatın başına seçtiler.
Şehir on mahalleye bölünmüştü. Her mahallenin bir sorumlusu vardı. Hem mahallelerden, hem de yakın köylerden mücadeleye destek verebilecek çetelerin isimleri yazıldı önce tek tek. Sonra bunların silahlandırılması sağlandı. Arslan Bey’in arkadaşı Çerkez Yüzbaşı Mahmut’un büyük katkısı oldu silahların temininde. Her iki tarafta hazırlanmış son çıngıyı bekliyordu. Ve beklenen gün geldi. Şehrin ileri gelenlerini 21 Ocak 1920’de karargaha davet eden işgal kuvvetleri komutanı General Keret gelenlerin bir kısmını serbest bırakırken başta Jandarma kumandanı İsmail Hakkı Bey, Belediye Reisi Bekir Sıtkı Bey, Mutasarrıf vekili Cevdet Bey olmak üzere bazılarını tutuklamıştı. Kendince Maraşlıya gözdağı veriyordu. Haber duyulduğunda havaya ateş açılarak beklenen işaret verildi. Arslan Bey’in mahalle teşkilatlarına gönderdiği haber kısacıktı:
O kısa mesajda: “Arkadaşlar harp başlamıştır! Allah’ın inayeti Peygamberimizin ruhaniyeti ve inananların fedakârlığı ile son ferdimiz kalıncaya kadar savaşımız sürecektir. Gayret bizden, yardım Allah’tandır.” Deniyordu.
Maraş’ta sokak muharebeleri geceli gündüzlü. 22 gün sürdü. Çok acılar yaşandı. Arslan Bey cepheden cepheye koştu. Çetelere moral vermeye çalıştı. Herkesin ümidini kestiği zamanlarda bile o ümidini yitirmedi. Kış şiddetliydi. Ermeni ve Fransızlar belli mevzilerde sıkışmıştı. Cephaneleri çok olsa da yiyecek içecekleri azalmıştı. Pes etmeleri yakındı. Öyle inandı, öyle inandırmaya çalıştı. Ve sonuç beklediği gibi de oldu. En muhkem mevkilerini tek tek kaybeden Fransızlar kışla ve bir kaç kilisede sıkışıp kalmışlar, dışarı burunlarını bile çıkartamaz olmuşlardı. 21 Şubat gecesi atlarının ayaklarına keçeler sararak sessizce kaçtılar Maraş’tan. Fransız’ın kaçma hazırlığını haber alan Ermeniler de “Türkler hiç birimizi sağ bırakmaz” korkusu ile düştü Fransızın ardı sıra yollara… O yıl kış gerçekten kıştı. Adım başı düşüyordu birilerinin cansız bedeni karlar arasına. Karabıyıklı da pusu kuran Karayılan bile acımıştı Maraş’tan kaçanlara da yol vermişti İslahiye’ye ulaşabilsinler diye… Yolda binlerce kayıp veren Ermeni’nin çok azı ulaşabildi İslahiye’ye. Büyük Ermenistan hayali karlar altında kalmıştı.
Maraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun ardından Maraşlı boş durmadı. Akıncı müfrezeleri teşkil ederek Antep, İslahiye cephelerinde de savaştı. Suriye’nin içlerine, Şam’a dek uzandı. Arslan Bey, Gazi Mustafa Kemal’in çağrısıyla T.B.M.M.’nin I. döneminde milletvekili seçildi ise de cephelerde görev yaptığından iznini istedi. 14 ay izinli sayılarak Güney cephesinde görev yaptıktan sonra Ankara’ya giderek Meclis çalışmalarına katıldı.
Mecliste PTT Komisyonunda da görev alan Arslan Bey hükümetin çıkarmış olduğu bir yasaya muhalefet ederek imzalamadığı için hükümetle arası açılmıştı. İstifasını verip memlekete dönmek üzere yola çıktığında yol boyunca, Yozgat’ta, Kayseri Uzunyayla’da Çerkezlerin büyük ilgisi ile karşılandı. Arslan Beye gösterilen ilgi hükümeti rahatsız etmiş, “yeni bir Ethem doğuyor” endişelerini doğurmuştu. Konu İstiklal Mahkemesine aksettirilip yargılama başladığında Gazi Mustafa Kemal’in telgrafı ile beraat etmiş, 15 yıl gözaltında tutulmaktan ise kurtulamamıştı.
On beş yıllık gözaltı döneminde Arslan Bey Göksun’un Meryemçil yaylasında ve Pazarcık’ta ziraatçılıkla uğraştı. Hatıralarını kaleme aldı. Gazetecilere röportajlar verdi. Zaman zaman yaşadıklarını kabullenemeyerek “keşke Kafkasya’da köyümde sığır çobanı olsaydım” dedi. Kahramanyurt gazetesinden Doğan Keçecioğlu’na, Cahit Zarifoğlu’na, Maraş Postası’na açıklamalarda bulundu. Maraş – Fransız harbini “başkalarına maletmeye çalışanlar; akan kanın, sönen yuvaların, harap olan evlerin, yağma edilen malların acısını tatmayan nankörlerdir” dedi. Tartışmalara son noktayı koymak istercesine 1948’de yapmıştı bu açıklamayı. “Aziz şehitlerin ruhunu incitmeyiniz, Maraş’ın müdafii onlardır, kahraman Maraşlılardır. Bunu itiraf etmek bizim için bir borçtur. Tarih bunu böyle yazacaktır” diyordu.
Varlık vergisi ile büyük sıkıntıya düşen Arslan Beyin çiftliği satılmak durumunda kalındığı gibi kendisine de demiryollarında işçi olarak çalışmak üzere çağrıda bulunuldu.
O dev cüsseli, düşmana korku, dosta güven telkin eden, vatan düşüncesinden başka bir düşünceye yüreğinde yer vermeyen kahraman insan belki de biraz kırgın bir şekilde 7 Haziran 1963’de vefat etti.
Ruhu şâd olsun.