Teketek Haber

SELÇUKLU HÂKİMİYETİ ESNASINDA MALATYA ERMENİLERİ-SELÇUKLU İLİŞKİLERİ

SELÇUKLU HÂKİMİYETİ ESNASINDA MALATYA ERMENİLERİ-SELÇUKLU İLİŞKİLERİ
19 Mart 2018 - 22:38

Fatma İNCE[1]

 

GİRİŞ

İnsanların yaşaması için elverişli şartlara sahip olan iskân yerleri, zaman içinde farklı toplumların eline geçerek adlarında az çok meydana gelen değişikliklerle varlıklarını uzun yıllar sürdürebilmişlerdir. Bu iskân yerlerinden olan ve İlk Çağ’dan itibaren birçok medeniyete ev sahipliği yapan Malatya şehri, köklü bir değişikliğe uğramadan son şekline yakın olarak adını günümüze kadar muhafaza etmiştir.[2]

Çok eski vesikalarda rastlanılan Malatya adının telaffuz farklılığından dolayı birbirine benzer kelimelerle çeşitli şekillerde okunduğu görülür. İlk defa Kültepe’de ortaya çıkarılan çivi yazılı vesikalarda Asurlu tüccarlar ile Hitit tüccarları arasındaki yazışmalarda rastlanılan Malatya adı burada “Melit-Melita” veya “Melidda” şeklinde geçer. Bazı vesikalarda ise bundan farklı olarak “Malita” kelimesi ile ifade edilir.[3]

Hititler devrinde ise şehrin ilk bilinen Hititçe ismi “Maldija/Maldiya” olup, Hititlerde Malita ve Melid, Meliddou isimleri de zikredilir. Bunlardan farklı olarak bazı Hitit kitabelerinde “Maldiia” veya “Maaldia” şeklinde yazıldığı da görülmektedir. Ayrıca şehre Hititçe “Malitaş” da denilmiştir. Bütün bu kelimelerin Hitit dilinde “bal” anlamına gelen, “melit”ten türediği ve Hititler döneminde şehrin adının “bal” anlamında olduğu ileri sürülür. Bu cümleden Malatya balının sonraki dönemlerde olduğu gibi Hititler zamanında da meşhur olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte Malatya’nın Hitit kültürü kenti değil, Luwi kültürü kenti olduğu belirtilmektedir. Buna dayanılarak, Hitit dilinde bal anlamına gelen “Melit” kelimesinin Luwi dilindeki “Mallit”e yakın olduğu ve şehrin adını Luwi dilinden aldığı ileri sürülür.[4]

Geç Hitit Devri’nde, Hitit Devleti’nin bakiyesi olarak ortaya çıkan şehir devletlerinden birisi de Malatya ve çevresinde kurulan Milid Devleti’dir. Devlet merkezi olarak bu dönemde büyük bir önem kazanan Malatya şehri, Hitit hiyeroglif yazılı kitabelerde bir öküz başı ve ayağı ile ifade edilir. Malatya için o dönemde kutsal öküz ve öküzün fiziki unsurlarının kullanılması, bu şehre verilen önemi göstermektedir. Milid Devleti ile ilişkilerde bulunan Asurlular’ın kayıtlarında Malatya adı “Melidia, Meliddu, Melide, Melid” şeklinde geçmektedir.[5]

Urartular devrinde, Urartu Kralı II. Sadur’a ait Kömürhan veya İzolu Kitabesi’nden anlaşıldığı gibi Malatya adı “Melitea” ya da “Meliteari” olarak görülmektedir. Bununla birlikte Halep yakınında bulunan MÖ 800 yılına ait olduğu anlaşılan bir kitabede de son harfi kesin olmamak üzere “M-l-z” şeklinde adlandırılan yer, Malatya’yı işaret etmektedir. MÖ 63-MS 26 yıllarında yaşayan Strabon, coğrafya eserinde Malatya’dan bahsederken, şehrin adını önceki kullanımlarına yakın olarak “Melitena” şeklinde zikreder. Eski Çağ Yunan ve Romalı tarihçiler de daha sık “Melitene” olmak üzere “Melite ve Melitem” adlarını da kullanmaktadırlar.[6]

Bizans dönemi kaynaklarına bakıldığında Malatya şehrinin adı, önceki dönemlerdeki şeklinden büyük bir farklılık arz etmeden eski bazı vesikalarda rastlanılan “Melitene” biçimiyle geçer. Bizans ve Arap devletlerinin sınırını teşkil etmesi dolayısıyla bu iki devlet arasında geçen mücadelelerde önemli bir merkez haline gelen Malatya, Bizans’ın son dönemlerinde ve İslam hâkimiyetinin başlarında da “Melitene” ismini muhafaza etmiştir.[7]

  1. yüzyılda Malatya’ya hâkim olan Türkler, Anadolu’da bazı şehirlerin isimlerini değiştirerek, yeni isimler verdikleri halde birkaç şehir ile birlikte Malatya ismini koruyarak kullanmaya devam etmişlerdir. Şehir için Arapların sıklıkla kullandıkları “Malatiyye” adını benimseyerek uzun yıllar bu şekilde zikretmişlerdir. Türkiye Selçukluları devrinde önemli bir merkez haline gelen şehir aynı adla anılmasının yanında asalet ve üstünlük ifadesi olarak Dâru’r-Rıf’a ünvanını almıştır.[8]

Osmanlılar dönemine ait kaynaklardan anlaşıldığı üzere Selçuklular devrinde olduğu gibi bu devirde de Malatya adı “Malatiyye” olarak kullanılmaya devam eder. Şehrin adı ile ilgili dikkat çekici bilgiler veren Evliya Çelebi, seyahatnamelerinde Malatya’ya Yunanca’da “Rakabe” denildiğini ve bundan dolayı Rum tarihçilerin bu şehre Dâr-ı Rakabe adını verdiklerini kaydeder. Evliya Çelebi, şehrin bu adı Yunus Peygamber ümmetinden olan Rakabe isimli bir kayser tarafından kurulduğu için aldığını fakat daha sonra Kayser’in kızı Aspuza zamanında imar edilen şehre Acemlerin “Aspuzan” dediklerini söyler. Bunun yanında Türkmen ağzında “Malatya”, Arap dilinde ve Anadolu edebiyatında “Malatiyye”, yerli halkın ileri gelenlerinin ise “Mal-âtiye” gibi şehrin değişik biçimlerde adlandırıldığını vurgular. Zira o, halkın şehre Malâtiye demelerine sebep olarak, mezarı Malatya’da bulunduğu rivayet edilen Efrâsiyab’ı göstererek, ona atfen “Efrâsiyab’a Mal-âtiye” yani “mal geliyor” anlamında bu adı kullandıklarını açıklar. Padişah defterinde ise “Malatiyye” yazdığını belirtir.[9]

[1] Yrd. Doç. Dr., İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü/MALATYA, e Mail: fatma.ince@inonu.edu.tr, GSM: 05535912486.

[2] Tuncer Baykara, Anadolu’nın Tarihi Coğrafyasına Giriş I, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1988, s.7-13.

[3] W. F. Albright, “The Origin of Name Cilicia”, The American Journal of Philogy, Vol.43, No.2, 1992, s.167, Firuzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK, Ankara 1962, s.240, Mevlüt Oğuz, Malatya Tarihi ve Sosyo-Ekonomik Durumu, Kurtiş Matbaacılık, İstanbul 2000, s.1, Hayri Ertem, Boğazköy Metinlerinde Geçen Coğrafya Adları Dizini, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1973, s.90-91.

[4] Louis Delaporte, Malatya, Arslantepe, Paris 1940, s.5-6, Helmuth Bassert, Asia, İstanbul 1946, s.17-18, L.A. Mayer, J. Garstang, Index of Hittite Namer, London 1923, s.53, Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap Yayınları, İstanbul 1993, s.561.

[5] Ekrem Memiş, “Asur Devletleri’nin Anadolu Politikaları”, XII. Türk Tarih Kongresi, C.I, Ankara 1999, s.70.

[6]Mustafa Kalaç, “Kömürhan, Urartu Kitabesi”, Belleten, XX/79, TTK, Ankara 1956, s.350-351, Strabon, Geographika (Antik Anadolu Coğrafyası), XII, XIII, XIV, Çev. Adnan Pekman, İstanbul Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2000, s.1, Cassius Dio, Roman History, Çev. Earnest Cary, Herbert Boldwin Foster, Oxford 1914, s.31, Ammianus Marcellinus, The Later Roman Empire (A.D. 334-378), Çev. Walter Hamilton, Penguin Classics, ABD 1986, s.175.

[7] Procupius, History of the Wars, Çev. H.B. Dewing, London 1914, s.38, E. Hanigman, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı, Çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970, s.5, G. Ostrogosky, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara 1999, s.153.

[8] Kerimüddin Mahmud Aksarayi, Müsameret’ül Ahbâr, Nşr. Osman Turan, TTK, Ankara 1999, s.28-30, A. Sadık Erzi, “Türkiye Kütüphanelerinden Notlar ve Vesikalar I”, Belleten, XIV/53, TTK, Ankara 1950, s.97-98, İbrahim Cevriye Artuk, “Ortaçağda Bazı Anadolu Şehirlerine Verilmiş Olan Ünvanlar”, Türk Kültürü Araştırmaları, H. Zübeyir Koşay’ın Hatırasına Armağan, XXIV/2, Ankara 1986, s.66, Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1998, s.688.

[9] Tahir Sezen, Osmanlı Yer Adları, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 2006, s.356, Helmuth von Moltke, Türkiye’deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar, Çev. Hayrullah Örs, TTK, Ankara 1960, s.235.