Teketek Haber

TÜRK HÂKİMİYETİNDEN ÖNCE MARAŞ VE YÖRESİNDE ERMENİ FAALİYETLERİNE DAİR BİR DEĞERLENDİRME

TÜRK HÂKİMİYETİNDEN ÖNCE MARAŞ VE YÖRESİNDE ERMENİ FAALİYETLERİNE DAİR BİR DEĞERLENDİRME
19 Mart 2018 - 23:04

Prof. Dr. Mehmet ERSAN[1]*

Araplar tarafından ilk kez H. 16/M. 637’de Hâlid b. Velid tarafından alınan Maraş, uzun seneler Müslümanların hâkimiyetinde kalmıştır. Zaman zaman Bizans Devleti’nin saldırılarına maruz kalan ve taraflar arasında el değiştiren şehir, Nikephoros Phokas tarafından 962 yılında Hamdanilerden alınmış ve Bizans İmparatorluğu topraklarına dâhil edilmiştir[2]. Türkmenlerin Anadolu’ya düzenlediği akınlar sırasında da Bizans Devleti’nin elinde bulunan Maraş, Malazgirt Meydan Savaşı’ndan sonra Ermenilerin hâkim olduğu bir şehir haline dönüştü.

Bizans imparatorlarının takip ettikleri ilhak siyaseti neticesinde ülkelerini İmparatorluğa terk eden ve iç bölgelere göçe zorlanan Ermeniler, bütün bunlara rağmen gerek yerel güçleri gerekse Bizans hizmetinde bulunarak, hem ilk akınlar hem de Sultan Tuğrul ve Alparslan devirlerinde Selçuklulara karşı koymaya çalıştılar. Bizans İmparatorluğu’nun hizmetindeki Ermeni ileri gelenleri, İmparator IV. Romanos Diogenes’in Alparslan karşısında mağlup olması ve tahttan indirilmesi üzerine, başlarının çaresine bakmaya ve kendi başlarına hareket etmeye başladılar. Bunlar arasında en dikkat çekeni şüphesiz Philaretos Brakhamios[3]’dur.

  1. Romanos Diogenes’in hükümdarlığı zamanında, askerî yeteneklerinden dolayı Domestikos rütbesine yükseltilen[4], Romanopolis’e (Urfa yakınlarında bir kale)[5] Satrap olarak tayin edilen Philaretos, İmparatorluğun doğu ordularında görev yapıyordu[6]. 1071 Malazgirt yenilgisinden sonra sadakatle bağlı olduğu IV. Romanos Diogenes’in tahttan indirilmesini, onun zamanında kumandanlık payesi aldığından olsa gerek, tasvip etmeyen Philaretos[7], VII. Mikhail’in İmparator olmasından sonra Bizans ile ilişkisini kesip Maraş’a geldi. Anadolu’daki umumî otorite boşluğundan yararlanarak burada yol kesicilik ve soygunculuk yapan bir Ermeni çetesiyle tanıştı ve onların reisi oldu[8]. Philaretos, gerek Bizans tarafından göçe zorlanması, gerekse doğudan gelen Selçuklu baskısı nedeniyle memleketlerinden ayrılmak durumunda kalan ve belli bir siyasî otoritenin de bulunmayışından dolayı, başıboş dolaşan Ermenileri, kısa sürede etrafında toplayıp Maraş ve yöresini ele geçirerek 1074 yılına gelindiğinde burada hâkimiyetini kurmayı başardı[9].

Philaretos’un Hâkimiyet Alanını Genişletmesi: Bizans’a itaat etmeyi reddeden ve bağımsız bir Ermeni prensi gibi davranan Philaretos, çok geçmeden, başta Keysun ve Ra’bân olmak üzere birçok şehir ve kaleye hâkim olmayı başardı[10]. Ancak daha doğuda dağlık bölgelerde Bizans’a sadık kalarak hâkimiyetini devam ettiren Sasonlu Ermeni prensi Thornig, Philaretos’a itaat etmeyip, üzerine gönderilen kuvvetleri de mağlup etmiştir. Bu durum karşısında Philaretos, bölgede faaliyetlerde bulunan Türk emîri Kapar ile kurduğu ittifak sonucunda soydaşı Thornig’i hile ile ortadan kaldırtmıştır[11].

Maraş’tan Malatya’ya kadar olan bölgeye hâkim olan Philaretos, 1077-1078 yılında, vaktiyle Gürcistan prensi Küropalat Davit’in çadır muhafızı olan ve şimdi kendi hizmetinde bulunan Vasil adındaki kumandanını bir atlı birliği ile beraber Urfa üzerine gönderdi. Şehrin altı ay boyunca kuşatma altında kalması üzerine ayaklanan halk, Leon’u öldürdü ve Urfa’yı Vasil’e teslim etti. Böylece Bizans İmparatorluğu’nun Urfa üzerindeki hâkimiyeti bir süre için de olsa elinden alındı ve dolaylı olarak Ermenilere geçti[12].

Ancak Vasil’in 1083 yılında ölümünden sonra şehrin ileri gelenlerinin, vaktiyle Bizans tarafından Ani’ye vali tayin edilmiş olan Bagrat’ın oğlu Simbat’ı şehrin valisi yapmaları ve kısa bir süre sonra şehirde hâkimiyet mücadelesinin başlaması, Philaretos’un bizzat Urfa’ya hâkim olması sonucunu doğurdu (23 Eylül 1083)[13].

1077’de Urfa’yı Bizans Devleti’nin valisi Leon’un elinden alan ve Malatya’daki Gabriel’i de kendisine tâbi kılan Philaretos’un, 1078’e gelindiğinde artık güçlü bir konuma sahip olduğu, kral olarak tanınmak için Bizans’ın yeni İmparatoru Nikephoros Botaneiates ile dostane münasebetler içerisine girdiği ve İmparator’un vassalı olmayı kabul ettiği görülür. Nitekim Philaretos, Bizans İmparatoru’nun vassalı olmanın karşılığında Küropalates rütbesine yükseltildi[14].

Philaretos, bundan sonra hâkimiyet sahasını daha da genişletmek fırsatını bulmuştur. Antakya dükü olan Ermeni prensi Vasak, 1079 yılında Rumlar tarafından şehrin çarşısında öldürülünce, Vasak’ın askerleri Antakya Kalesi’nde toplanmışlar ve şehri teslim etmek üzere Philaretos’a haber göndermişlerdi. Hemen harekete geçen Philaretos Antakya’ya gelerek, Vasak’ı öldürenleri cezalandırdıktan sonra şehre tamamen hâkim oldu. Böylelikle Philaretos, hâkimiyet sahasını Kilikya’ya kadar genişletmiştir[15].

Philaretos, hâkimiyeti altında bulunan gerek Ermenilere gerekse Rumlara karşı zalimâne tutumundan dolayı halk tarafından sevilmiyordu. O, hem Bizans’a tâbi görünerek, hem de Selçuklu Sultanına vergi ödeyerek Prensliğinin varlığını muhafaza etmeye çalışırken, Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu I. Süleymanşah’ın hâkimiyetini kendi Prensliğine doğru genişletmesinden endişelenerek Melikşah’a daha da yakınlaşmayı gerekli görüyordu[16]. Çünkü 1080 yılına gelindiğinde Kilikya’dan Marmara’ya kadar olan Anadolu topraklarına hâkim durumdaki I. Süleymanşah[17], 1081 yılında Bizans ile yapılan anlaşmadan[18] sonra, yeni kurduğu devletini batıdan gelecek tehlikeye karşı emniyete almış, Ebû’l-Kâsım’ı, İznik’te bırakarak Çukurova’ya yönelmişti[19].

Philaretos’un Urfa’da bulunduğu bir sırada Antakya’dan aldığı davet üzerine[20] harekete geçen I. Süleymanşah,   12 Aralık 1084’te şehri ele geçirdi. İç kalede karşı koymaya devam eden Philaretos’un adamları ise günlerce kuşatma altında tutulduklarından aç ve susuz kalarak çok sıkıntı çektiler. Nihayet bunlar da karşı koyamayacaklarını anladıklarından, canlarının bağışlanması şartıyla teslim oldular (12 Ocak 1085). Bizans’ın baskısı ve Philaretos’un zalimâne yönetimiyle çok bunalan Antakya’nın gayrimüslim halkı, Türk idaresinin şehirde hâkim olmasıyla huzura kavuştuğu, Ermeni ve Süryanî kaynaklarının ifadelerinde açıkça görülmektedir[21].

  1. Süleymanşah’ın Antakya’yı fethettiği ve Ahmed Gazi’nin de Malatya’yı kuşattığı sıralarda Emîr Buldacı, Philaretos’un elinde bulunan Yukarı Ceyhan Bölgesi’ni, Elbistan ile Keysun ve Ra’bân şehirlerini fethetmişti (1085). Buldacı, Keysun’u ele geçirdiğinde, şehirde Philaretos’a bağlı olarak 1082 yılından beri Kogh-Vasil hüküm sürmekte idi[22]. Buldacı, Selçuklulara bağımlı olmak kaydıyla Kogh-Vasil’i yine yerinde bırakmış olmalıdır[23]. Böylece bu bölgede sadece Maraş, Philaretos’un elinde kaldı. Philaretos, Emîr Buldacı’nın hâkimiyetine giren Ermeni Patriği Teodoros’u Maraş’a çağırdı. Patrik bu davete icabet etmeyip Emîr Buldacı’yı tercih edince, Philaretos ona çok kızdı ve Maraş’ta yeni bir katoligosluk kurup Başpiskopos Hovannes’i bu mevkie getirmek istedi. Hovannes de, Philaretos’un davetini kabul etmeyince Başrahib Boğos’u katolikosluk makamına getirdi. Fakat Boğos, Mateos’a göre, Philaretos’a karşı mevcut kin ve nefretten dolayı bir kaç gün sonra bu mevkii terk etmiş[24], Müverrih Vardan’a göre ise Philaretos tarafından katolikos tayin edilen Boğos, 1091 yılında Maraş’ta ölmüştür[25].

Philaretos, hâkim olduğu şehirlerin (Antakya, Elbistan, Keysun, Ra’bân) birer birer elinden çıkması üzerine, Melikşah’ın yardımını sağlamak ve daha önce kendisine ait olan şehirlerin iadesini temin etmek amacıyla, yanına aldığı değerli armağanlarla Büyük Selçuklu Sultanı’nın katına hareket etti[26]. Daha önce hâkim olduğu yerleri tekrar elde edebilmek için Müslüman dahi olan Philaretos’a, Melikşah Urfa’yı dirlik olarak verdi. Ancak Philaretos’un oğlu Barsama başta olmak üzere şehir halkının girişimleri sonucu bundan vazgeçilerek Maraş’a tayin edildi (1086-1087). Fakat Philaretos, çok geçmeden burada öldü ve yerine oğlu Barsama geçti. Ancak aynı yıl şehir halkının isyanı nedeniyle Emir Bozan Maraş’ı kolayca feth etti ve Philaretos’un kurmuş olduğu prenslik de sona erdi[27].

Maraş Ermenileri ve Haçlılar

Philaretos’un ölümünden sonra Maraş’ın yönetimi yine Ermenilerde kaldı. Haçlıların, Türklerin boşalttığı Kayseri ve Göksun üzerinden sevinç gösterileriyle karşılandıkları Maraş’a ulaştıklarında, şehir Bizans valisi Ermeni Thatul’un yönetimininde bulunuyordu[28]. Anlaşıldığı kadarıyla, Philaretos’un ölümünden sonra Selçuklular Maraş’a bir Türk vali tayin etmemişler ve şehir Ermenilerin yönetimine bırakılmıştır. Şehri idare eden Ermeni vali de Bizans adına hareket etmiş olmalıdır. Haçlılar, Maraş’a ilk geldiklerinde şehrin Bizans’ın Ermeni valisi olan Thatul’u, hâkimiyet yetkilerini tasdik ederek yerinde bıraktılar[29]. Maraş valisi Thatul, kızını vermek suretiyle akrabalık ilişkisi kurduğu Urfa Kontu Baudouin’e mirasını vaat ederken, kızına da yüklü miktarda çeyiz vermek suretiyle[30] damadına maddi katkı sundu.

Diğer taraftan Malatya hâkimi Ermeni Gabriel’in davet ettiği Antakya hâkimi Bohemund Malatya’ya giderken Maraş Ermeni Patriği Grigores de ona eşlik etti. Ancak Ermeni patrik, Danişmendli Ahmed Gazi’nin Bohemund’u esir aldığı saldırı sırasında hayatını kaybetti. Abu’l-Farac, Ra’ban (Arapan) ve Keysun (Çakırhüyük) hâkimi Goğ Vasil’in, Malatya hâkiminin Bohemund’u yardıma çağırdığını öğrendiğinde, onların kendi bölgesini de elinden alacakları endişesiyle Danişmend Gazi’yi durumdan haberdar ettiğini bildirir[31] ki, bu durum artık Ermenilerin Haçlıların bölgede bulunma nedenlerini görmeye başladıklarına işaret eder. Nitekim kızını Urfa kontu Baudouin ile evlendiren Maraş valisi Thatul, Urfa Ermenilerinin damadına karşı giriştikleri suikast teşebbüsüne adı karıştırıldığı için hayatını tehlikede görmüş, Haçlı kuvvetlerine karşı koyacak gücü de olmadığından Maraş’ı terk edip 1104 ilkbaharında İstanbul’a gitmek zorunda kalmıştır[32].

Diğer taraftan Antakya Prinkepsi Bohemund, Danişmend Gazi’nin elinden kurtulduktan sonra, Danişmendliler ile Selçuklular arasındaki mücadeleden yararlanarak Elbistan ve Ceyhan bölgesini işgal etti. Elbistan’ı Antakya Haçlı kontluğuna bağladı ve buraya bir Frank garnizonu yerleştirdi. Bu garnizon, bilhassa 7 Mayıs 1104 tarihinde Haçlıların uğradıkları Harran yenilgisinden sonra, nüfuzlu yerli Ermenileri hapse atmak suretiyle Elbistan’da tutunmaya çalışmaktaydı[33].

Mateos, 1105 yılı olaylarını anlatırken, Elbistan’da yaşayan Ermenilerin, kendilerini büyük sıkıntılara ve felaketlere maruz kılan Haçlılardan intikam almak için Türkler’den gizlice yardım istediklerini ve oralarda bulunan Türk atlıları gizlice şehre aldıklarını, durumu fark eden garnizon komutanının, şehir halkına saldırıp onları cezalandırmak istediyse de halkın, yaklaşık 300 kişi olduğu kaydedilen Haçlıları mağlup edip hepsini kılıçtan geçirdiğini bildirmektedir[34]. Elbistan’ı Haçlılardan alan atlılar, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan’ın ordusuna mensup kuvvetlerdir. Nitekim I. Kılıçarslan, burayı Meyyâfârikin hâkimi Ziyaeddin Muhammed’e ıkta etmiştir[35].

Sonuç olarak Ermeniler, Türklerin Anadolu’yu fetih sürecinde kısa süreli de olsa Maraş merkezli bir prenslik kurmuşlar ve Selçuklu hâkimiyeti altında kendi kendilerini idare etme imkânı bulmuşlardı. Gücünü bölgedeki Ermeni reislerine kabul ettirerek hâkimiyet alanını genişleten Philaretos, yerli ahalinin Türklerden yardım isteği sonucu önemli şehirleri kaybetti. Yerli ahali ile geliştiren Selçuklular, Philaretos’un ölümünden sonra da Ermenilerin yaşadığı şehirlerin yönetimini, kendilerine bağlı olmak kaydıyla Ermeni yöneticilere bırakmışlardı.

Buna karşılık Ermenilerin sevinç gösterileri arasında karşıladıkları Haçlıların bölgede hâkimiyetlerini kurmasıyla Ermeni ileri gelenlerinin birçoğu buraları terk etmek ya da Haçlıların baskıları karşısında zaman zaman Türklere sığınmak ve yardım istemek durumunda kalmış, böylece daha önce Türklerin bulundukları yerlerde devletin tebası olarak yaşamalarına izin verilen ve mevcudiyetini muhafaza eden Ermeniler, Haçlı seferlerinden sonra bu durumlarını muhafazada zorlanmışlar ve Avrupalıların Ortadoğu’ya gelmelerinden zarar görenler arasında yerlerini almışlardır.

 

KAYNAKÇA

Honigmann, Ernst, “Maraş”, İslam Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1957, s. 313-314.

Gündüz, Tufan, “Kahramanmaraş”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 24, İstanbul 2001, s. 192-196.

Mateos, Urfalı, Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçe çev., Hrant D. Andreasyan, Ankara 1987.

Süryai Mikhail, Vekayiname, Türkçe çev. Hrant D. Andreasyan, TTK yayınlanmamış nüsha.

Jarnley, C. J., “Philaretos Armenian Banditor Byzantine General?”, Revuedes Etudes Arménienies, IX, Paris 1972, s. 331-353.

Gökhan, İlyas, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Kahramanmaraş 2011.

Kommena, Anna, Alexiad, İngilizce çev., Elizabeth A.S. Dawas, London 1967; Türkçe çev., Bilge Umar, İstanbul 1996.

Honigmann, Ernest, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Türkçe çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970.

Ersan, Mehmet, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara 2007.

Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1982.

Abû’l-Farac İbnü’l-İbrî (G. Barhebraeus), Chronicon Syriacum, İngilizce’den Türkçe’ye çev., Ömer Rıza Doğrul, Abû’l-Farac Tarihi, I, Ankara 1987.

Kafesoğlu, İbrahim, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul 1953.

Yinanç, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri, I Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944.

Merçil, Erdoğan, “Urfa’nın Durumu”, Belleten, “Selçukluların Anadolu’ya Gelişlerinden Haçlı Seferlerinin Başlangıcına Kadar Urfa’nın Durumu”, Belleten, Sayı 203,  Ağustos 1988, s. 461-474.

Sevim, Ali, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara 1983.

Laurent, J.,”Byzance et lesoriganesdu Soultanat Roum”, Mélanges Charles Diehl I, Paris 1930.

Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Türkçe çev. Fikret Işıltan, Ankara 1991.

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, X, neşr. Carolus Johannes Tornberg, Beyrut 1966; Türkçe çev. Abdülkerim Özaydın, İstanbul 1987.

Kazvinî, Hamdullah, Tarih-i Güzîde, neşr. A. Hüseyin Nevaî, Tahran 1339.

Hellenkemper, Hansgerof, Burgen der Kreuzritterzeit in der Grafschaft Edessaund im Königreich Kleinarmenien, Bonn 1976.

Vartabet, Vardan, “Türk Fütûhâtı Tarihi (889-1262)”, TSD,  1/2, Türkçe çev. Hrant D. Andreasyan, İstanbul 1937.

Boase, T.S.R., “The History of the Kingdom”, The Cilician Kingdom of Armenia, Edinburg-London 1978,

Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, I, Türkçe çev., Fikret Işıltan, Ankara 1989.

Turan, Osman, “Kılıçarslan I”, İA, VI, İstanbul 1955.

[1]* Prof. Dr., Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.

 

[2] Ernst Honigmann, “Maraş”, İslam Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1957, s. 313-314; Tufan Gündüz, “Kahramanmaraş”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 24, İstanbul 2001, s. 192.

[3] Mateos, Philaretos’un, “din ve âdetçe bir Romalı, baba ve anne tarafından da bir Ermeni” olduğunu, çocukluğunu Hısn-ı Mansur bölgesinde bulunan Zoruri-Gozern manastırında amcasının yanında geçirdiğini ve daha sonra Minşâr (Masara)’a yerleştiğini kaydederken (Urfalı MateosVekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçe çev.,Hrant D. Andreasyan, Ankara 1987,  s. 147), Süryani Mikhail,  Maraş bölgesindeki Sirbaz isimli bir köyde doğduğunu kaydeder (SüryaiMikhail, Vekayiname, Türkçe çev. Hrant D. Andreasyan, s. 30); Ayrıca bkz. C. J. Jarnley, “Philaretos Armenian Banditor Byzantine General?”, Revuedes Etudes Arménienies, IX, Paris 1972, s. 334; İlyas Gökhan, Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Kahramanmaraş 2011, s. 101.

[4] AnnaKommena, Alexiad, İngilizce çev., Elizabeth A.S. Dawas, London 1967, s. 153;Türkçe çev., Bilge Umar, İstanbul 1996, s. 194.

[5] Ernest Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Türkçe çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970, s. 91, 135.

[6] Jarnley, “Philaretos”, REA, IX, s. 335; Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara 2007, s. 37.

[7] Jarnley, “Philaretos”, REA, IX, s. 335; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1982, s. 68.

[8] Abû’l-Farac İbnü’l-İbrî (G. Barhebraeus), Chronicon Syriacum, İngilizce’den Türkçe’ye çev., Ömer Rıza Doğrul,Abû’l-Farac Tarihi, I, Ankara 1987, s. 330,;Jarnley, “Philaretos”, REA, IX, s. 336; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 38.

[9] Abû’l-Farac, I, s. 331; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul 1953, s. 69; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 38.

[10] Abû’l-Farac, I, s. 331; Jarnley, “Philaretos”, REA, IX, s. 338; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 38.

[11] Mateos, s. 147-150; Turan, Türkiye Tarihi, s. 68-69; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 38.

[12] Mateos, s. 155; Kafesoğlu, Sultan Melikşah, s. 82; Runciman, a.g.e., I, s. 57; Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri, I Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944, s. 121; Erdoğan Merçil,”Selçukluların Anadolu’ya Gelişlerinden Haçlı Seferlerinin Başlangıcına Kadar Urfa’nın Durumu”, Belleten, Sayı 203,  Ağustos 1988, s. 468; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 38.

[13]Mateos, s. 160-161; Honigmann, a.g.e., s. 141-143; Yinanç, Selçuklular Devri, s. 113-114; Merçil, “Urfa’nın Durumu”, Belleten, Sa. 203, s. 469; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 39.

[14] Jarnley, “Philaretos”, REA, IX, s. 339-340; Turan, Türkiye Tarihi, s. 69; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 39.

[15] Mateos, s. 152-153; Turan, Türkiye Tarihi, s. 69; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 39.

[16] Turan, Türkiye Tarihi, s. 69; Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara 1983, s. 22; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 39.

[17]Anna Kommena, s. 93, Türkçe çev., 124; J. Laurent, “Byzance et lesoriganesdu Soultanat Roum”, Mélanges Charles Diehl I, Paris 1930, s. 177; Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türkçe çev. Fikret Işıltan, Ankara 1991, s. 323; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s.39.

[18]Anna Kommena, s. 95; Türkçe çev., s. 126; Kafesoğlu, Sultan Melikşah, s. 81.

[19] Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 40.

[20]Anna Kommena, s. 153; Türkçe çev., s.194;İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, X, neşr. Carolus Johannes Tornberg, Beyrut 1966, s. 138-139; Türkçe çev. Abdülkerim Özaydın, İstanbul 1987, s. 128; Mateos, s. 162 dpn. 133.

[21]Mateos, s. 161-162; İbnü’l-Esîr, X, s. 138-139; Türk. çev., s. 128; Süryanî Mikhail, s. 30; Hamdullah Kazvinî, Tarih-i Güzîde, neşr. A. Hüseyin Nevaî, Tahran 1339, s. 473-474; Turan, Türkiye Tarihi, s. 71-72; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 40-41.

[22] Mateos, s. 221, dpn. 22.

[23]Abû’l-Farac, II, s. 342; Hansgerof Hellenkemper, Burgen der Kreuzritterzeit in der Grafschaft Edessaund im Königreich Kleinarmenien, Bonn 1976, s. 66, 68.Philaretos’un ölümünden sonra Kogh-Vasil, burayı kendine merkez edinmiş ve Ra’bân’ı da alarak hâkimiyet sahasını genişletmeye başlamıştır. Krş. Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 42.

[24] Mateos, s. 164-165; Süryanî Mikhail, II, s. 173; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 42.

[25] Vardan Vartabet, “Türk Fütûhâtı Tarihi (889-1262)”, TSD,  1/2, Türkçe çev. HrantD. Andreasyan, İstanbul 1937, s. 184.

[26] Mateos, s. 170-171; Jarnley, “Philaretos”, REA, IX, s. 350; Turan, Türkiye Tarihi, s. 69,71; Sevim, Genel, s. 22,  24-25.

[27]Abû’l-Farac, I, s. 333; T.S.R. Boase, “The History of the Kingdom”, The Cilician Kingdom of Armenia, Edinburg-London 1978, s. 4; Sevim, Genel, s. 25; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 42; Gündüz, “Kahramanmaraş”, DİA, s. 193.

[28] Mateos,  s. 204; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 43.

[29] Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, I, Türkçe çev., Fikret Işıltan, Ankara 1989, s. 147; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 43.

[30] Runciman, a.g.el, s. 160; Gökhan, Maraş Tarihi, s. 150.

[31]Abû’l-Farac, I, s. 342; Gökhan, Maraş Tarihi, s. 151.

[32] Mateos,  s. 204, 226; Gökhan, Maraş Tarihi, s. 150.

[33] Runciman, a.g.e., II, s. 33, 37; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 43.

[34] Mateos, s. 229; Turan, Türkiye Tarihi, s. 106, 145; Osman Turan, “Kılıçarslan I”, İA, VI, İstanbul 1955, s. 685; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 43.

[35] Turan, Türkiye Tarihi, s. 108; Ersan, Anadolu’da Ermeniler, s. 43.